Tehcir (Zorla göç ettirme):
Vakt-i seferde (savaş sırasında) icraat-i hükûmete karşı gelenler içün cihet-i askeriyece (askerî yönden) ittihaz olunacak tedabir (alınacak olan tedbirler) hakkında kanun-i muvakkat (geçici kanun).
Madde 1:
f1. Vakt-i seferde ordu ve kolordu ve fırka (tümen) kumandanları ve bunlarin vekilleri ve müstakil mevki kumandanlari ahâli tarafından herhangi bir suretle evamir-i hükûmete (hükûmetin emirlerine) ve müdafaa-i memlekete (ülkenin savunmasına) ve muhafaza-i asayişe müteallik (ilişkin) icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silâhla tecavüz mukavemet görürlerse, derakap (hemen) kuvve-i askeriye (askerî güçler) ile en şiddetli surette te'dibat yapmağa (akıllarını başlarına getirmeye) ve tecavüz ve mukavemeti (direnmeyi) esasından imha etmeye (yok etmeye) mezun (görevli) ve mecburdurlar.
Madde 2:
f1. Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları, icabat-i askeriyeye (askerliğin gerektirdiği kurallara) mebnî (dayanarak) veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kurâ (köyler) ve kasabat (kasabalar) ahâlisini münferiden (tek olarak) veya müctemi'an (toplu olarak) diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler.
Madde 3:
f1. İş bu kanun tarih-i nesrinden mu'teberdir. (yayın tarihinden itibaren yürürlüğe girer)
Madde 4:
f1. İş bu kanunun mer'iyyet-i ahkâmina (hükümlerini yürütmeye) başkumandan vekili ve harbiye nazırı memurdur. Meclis-i umumînin (genel meclisin) içtima'ında (toplantısında) kanuniyeti teklif olunmak üzere iş bu lâyiha-i kanuniyenin (kanun metninin) muvakkaten (geçici olarak) mevki'-i mer'iyyete (yürürlük mevkiine) vaz'ini (koyulmasini) ve kavanin-i devlete (devletin kanunlarına) ilâvesini irade eyledim. (emir buyurdum)
13 Receb 1333, 14 Mayıs 1915
Mehmed Reşad
Sadrazam Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Mehmed Said Enver
**İçeriği **
"Tehcir Kanunu" olarak bilinen; fakat geçici kanun mahiyetinde olan ve asıl adı "Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun" 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilmiştir[4]. Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekayi'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir[5].
Söz konusu geçici kanunun birinci maddesi; ordu, kolordu ve fırka komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, ülkenin savunulmasına ve huzurun korunmasına karşı çıkanlara, silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askeri önlem alma, tecavüz ve direniş sırasında isyancıları yok etme yetkisi vermektedir. İkinci madde ise aynı komutanlara, casusluk ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermektedir.
10 Haziran'da çıkarılan bir kararname ile, nakledilen kişilerin mallarının nasıl tasarruf edileceği açıklandı. Bir başkan ile, biri idari diğeri de maliyeci olmak üzere iki üyeden oluşan Terkedilmiş Mallar Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonların amacı boşaltılan köy ve kasabalardaki Ermenilere ait malları tespit ederek, ayrıntılı defterlerini tutmaktır. Bu defterlerden biri bölgesel kiliselerde korunacak, biri bölge yönetimine verilecek, biri de komisyonda kalacaktır. Bozulabilir eşya ile hayvanlar açık arttırma ile satılarak parası korunacaktır. Komisyon gönderilmeyen yerlerde, bildiri hükümlerini bölgelerdeki görevliler yerine getirecektir. Bu malların Ermeniler dönünceye kadar korunmasından hem komisyon, hem de bölge yöneticileri sorumlu olacaktır.
Kanuna tabi olanlar
Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamışlardır. Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, Göçmen Ödeneği'nden karşılanmıştır. Yer değiştirme uygulamasına tabi tutulan nüfus içerisinde yer alan Halep'teki 26.064 Ermeni nüfusu, göç ettirilenler içerisine dahil edilmemiştir.
Uygulama emirleri, planları
Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinde bulunan Ermenilerin, Musul'un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarında bulunan Ermeniler ise Suriye'nin doğu kısmı ile Halep'in doğu ve güneydoğusuna nakledilmesi planlanmıştır.
Uygulanması
Liste Tehcir edilen Ermeni vatandaşların sayılarını göstermektedir.
tehcirden etkilenen vatandaşlar Şehir Gönderilen Kalan Adana 14.000 15-16.000 Ankara (Başkent) 21.236 733 Aydın 250
Birecik 1.200
Diyarbakir 20.000
Dörtyol 9.000
Erzurum 5.500
Eskisehir 7.000
Giresun 328
Görele 250
Halep 26.064
Haymana 60
Izmir 256
Izmit 58.000
Kaliacik 257
Karahisari sahib 5.769 2222 Kayseri 45.036 4.911 Keskin 1.169
Kirsehir 747
Konya 1.900
Kütahya 1.400
Mamuretülaziz 51.000 4.000 Maras 8.845
Nallihan 479
Ordu 36
Persembe 390
Sivas 136.084 6.055 Sungurlu 576
Sürmene 290
Tirebolu 45
Trabzon 3.400
Ulubey 30
Yozgat 10.916
Toplam 422.758 32.766
Lena Umay: Anadolu’da, 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başlarında yaşanmış kaos, katliam ve kimlikler arası düşmanlıkların nasıl yaratıldığını ve bu dönemin acıtıcı da görünse fotoğraflarını çekmeye devam ediyoruz. Bu dönemde yaşanmış olayların, günümüz Türkiye’sinde yaşanan bir çok problemin ana nedeni olduğunu düşünmekteyim.
Bugünlerde -Kürt sorunu- diye tanımlanan bütün ülkeyi inciten/kanatan gerçekliğin sebeplerini, doğru tanımlayabilmek için, bahsini yaptığımız dönemin fotoğrafları incelenmelidir.
Sünni Kürtlerin Ermeni meselesinde kışkırtıldıklarını, bazen bu etkiye gerek duymadan da istekli bir şekilde Doğu Anadolu’daki pogromlara/katliamlara katıldıklarını söylemiştim.
Anadolu halklarının 19. yüzyıldan başlayarak kimlikleri üzerinden derin ayrılıklar yaşadığını ve bu ayrışmanın öncelikle dini bir söylemle başlatıldığını bilmekteyiz.
Milliyetçilik ve dini söylemlerle yaratılan ötekine tahammülsüzlük ve bunun savunması dünyanın her yerinde aynıdır
Ancak bizde yasanan ayrışma, katliamla sahnelendi. Birinci Dünya savaşındaki tarafların çekişmeleri sonucunda Anadolu’nun yerlisi bir halk kendi topraklarında yok edilmiştir. Hangi taraflar bu ayrışmaları kışkırtsa da, tarihte yaşanmış büyük bir günahın sebebi olarak; tarafların çıkarlarını sıralamak, insanlığa karşı işlenmiş suçların bir şekliyle inkarıdır.
Ne sebep gösterilirse gösterilsin, halkların birbirini katletmesi bir suçtur
Bu katliamlara sebep olan söylemlerin hala savunulması bu ağır suça ortak olmaktır. Dünya tarihinde bir çok katliam veya haksız savaş yaşanmıştır. Ancak üzerinde yaşadığımız topraklarda yaşananlar, sadece bir halkın katliamı değildir. Aynı zamanda, bütün Anadolu’nun binlerce yılda oluşturduğu bir kültürün talanı ve imhasıdır da.
Anadolu’da Kürt etnik unsurunun, tarihindeki hesaplar, bu günlerde gençlerimizin kıyımı-katliamı olarak büyük ve tanımlanamaz acılarımızla hala ödenmektedir. Yüz yıllık hesapların hala sürebilmesi, bu konunun hala idrak edilip tartışılmadığındandır.
Kürtler, tarihe hesap vermeden, nasıl geldiklerini, nasıl yerleştiklerini, bunların bütün yazılı çeviri metinlerini yayınlamadan, deyim yerindeyse sadece ağlayarak, ülkeden hak talep etmektedirler. Hak talep ettikleri topraklardaki gerçek tarihlerini anlatmadan ilginç bir yanılsama ile, 19. yüzyılın sonunda çizilmiş uyduruk bir haritayla dağlarda savaşmayı bile seçebiliyorlar.
Tarihte yaşanmış suçlardan elbette bugün yaşayan insanlar sorumlu değildir.
Fakat; Kürtler'in Anadolu tarihindeki öykülerinin bilinçli bir şekilde çarpıtıldığını düşünmekteyim. Örneğin, Kürt tarihi anlatılırken, bu halkın diğer halklarla kurduğu diyaloglar doğru anlatılmıyor. Her nedense, yazılan tarih çalışmalarında Kürtler, hep -mazlum ve mağdur- halk ilan ediliyor. Kendi tarihlerine böyle inanmaları ve herkesi buna inandırmaya çalışmaları gerçekten ilginç.
Ancak Avrupalı ve Amerikalı bazı tarihçilerin ve oryantalistlerin Anadolu’da binlerce yıllık, Kürt tarihi yazmalarının, hatta Kürtler'i Türkler'den daha yerleşik-eski göstermelerinde bir kasıt vardır, diyebilirim. Bütün Dicle ve Fırat kıyılarında en eski/sürekli bir halk olarak Kürtler'i anlatmaları, öylesine bir seçim değildir.
Avrupalılar'ın Kürtler ,ile bir -ödüllendirme ilişkisi- yaşadığını söylemek elbette bir ilk değildir
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaştan önce Kürtler'in diğer Anadolu halklarına göre daha avantajlı olmalarının sebebini sadece dinle açıklayabilir miyiz? Kürtler gerçekten sadece Müslüman oldukları için mi Anadolu’nun yerlilerine –Hristiyanları'na tercih edildiler? Avrupalılar, Hristiyanlık tarihinin en otantik unsurlarından biri olan Ermeniler'den vazgeçip –Sünni-Kürt kartını nasıl tercih edebildiler? Avrupalılar'ın Kürtler'e olan ilgisinin sebebi nedir? Osmanlı, ne oldu da Birinci Dünya Savaşında Kürt kartını seçmek zorunda kaldı?
Oryantalist Nicolai Adontz’un 1920 yılında yayımladığı -Kurdish Intrusion in to Armenia- (Kürtler’in Ermenistan’da Yayılması) isimli makalesinde Kürtler üzerine anlattıkları oldukça ilgi çekicidir:
Kürtler ne Antik ne de ilk çağlarda Ermenistan’da (Doğu Anadolu’yu kastediyor) teşekkül etmemişler, aksine Osmanlı Türk idaresi sırasında buraya nakledilmişlerdir.
(...)
Bir diğer örnek ise; Dersim Kürtleri olarak anılan Dujigler’in doğuş meselesi de aynı şekilde incelenmelidir. Dujigleri, Kürtler'in hanesine kaydedenler dahi onları "gerçek Kürt" olarak kabul etmiyorlar. (Bu gün Diyarbakır’da, Kars’ta, Van’da, Maraş’ta, Urfa’da Kürtleşmiş Ermeni ve Türk aileleri olduğunu zaten hepimiz biliyoruz.) Kürt tarihçi Şerafettin, bütün bu egemen beyliklerin adlarını verirken Dersim’den Diyarbekir’e dek uzayan bölgede yaşayan asli ahaliden –Ermeniler'den- bir kelime dahi söz etmiyor. Bu sancakların beyleri Kürt olduğu için, Ermeni ahalinin Kürt sayılması hangi akla hizmettir?
Tarihçi Şerafettin, kendi geçmişini ve burada yasayan ahalinin geçmişini araştırırken atalarının damarlarındaki kanı Araplar'a yada Kürtler'e değil, Ermeniler'e bağlayabilecek daha fazla dayanağa sahipti. (…)
Ermeniler'in yaşadıkları topraklardaki yönetici beylerin kimliklerinin değişmesi, feodal üretim ilişkilerindeki yapısal çarpıklık, aynı zamanda etnik temelde bir etkilenmeye yol açtı mı? Üst yapıdaki tahrifat, acaba alt yapıya da yansıdı mı?
Yönetim Kürt beylerine devredildiğinde de Ermenistan Kürtleşmedi. Yerleşik çalışan toplumun temel unsurunu Ermeniler oluşturuyordu. Hali hazırda Ermeniler oluşturmaktadır. (1920’ye kadar).
(...)
19. yüzyılda yalnız bırakılan Ermeniler, Rusların onlara bağımsızlık mücadelesinde yardım edeceklerini umarak, yüzlerini Rusya’ya –Kuzeye- dönmüşlerdi. Ermenilerde gelişen Russeverlik, İngiltere’nin gözünde Asya’daki çıkarlarından dolayı kabullenilmez bir eğilimdir. İngiltere, Ermenilerin Rus karşıtı manevralarda kullanılamayacağına sonunda tamamen ikna olup, ağırlıklarını Kürtler'den yana koymuşlardır. Aynı zamanda İngiltere, Rusya’nın ittifakı ve doğal yurttaşı olarak niteledikleri Ermenilere karşı Kürtler'in öne sürülmesini öngörmüştür.
Rus yayılmacılığına karşı, -Kürdistan’ın- siyasi bir alet haline dönüştürülmesi fikri, yani "Kürdistan kartı" İngiliz elcisi Palker’a aittir. Palker’in halefi Tailor, 18 Mart 1869 tarihinde kaleme aldığı raporunda: "Kürtlerin de Rusya ya yöneleceklerini" öne sürmüş, Palker ise "Kürt kartı" için "onaylanamaz ve gerçeklestirilemez" diye şerh koymuştur. Bu rapora rağmen, İngiliz ajanları Doğu Anadolu’da Kürt yanlısı girişimlerini sürdürmüşlerdir. Burada, Erzurum’daki elçiliklerini "Kürdistan İngiliz Elçiliği" adıyla adlandırdıklarını vurgulamamız, aslında fazlalıktır.
İngilizlerin Ermenistan'a düsmanca bakmalarının asıl nedeni olan Kürtlere yönelik Ruslar'ın girişimlerini yorumlamak ise mümkün değil
Ruslar Ermenistan’daki mevkilerini sağlamlaştırmak yerine, bölgede Kürt kartını öne süren İngilizler'in etkisini bertaraf etmek için, bu kartı ele geçirmeye çalışıyorlardı. Rus ajanları, askeri raportörler, seyyahlar bölgede Ermeniler'in belirleyici varlıklarını yadsıyıp, Kürtlerin askeri üstünlüğünden söz ediyorlardı. Ermenilerin üzerinde yaşadıkları toprakların Ermenistan olduğunu yadsıyor, kitaplarında ve makalelerinde Kürdistan diye bahsediyorlardı. Erzurum ve mahaline "Kuzey Kürdistan", Bitlis (Van) ve civarına "Güney Kürdistan" diyorlardı. Bunlardan bir kaçı laubaliliklerinde ileri gidiyorlar, Kürtlerin Ermenistan’in aslı ve yerli bir halkı olduğunu, Ermenistan diye anılan bölgenin her zaman Kürtler'in vatanı olduğu görüşünü ortaya atıyor, çirkin siyasetlerine malzeme hazırlıyorlardı.
(......)
Özellikle Doğu Anadolu ve neredeyse bütün Anadolu’daki ince mimari üslup, şehir kültürü, hanlar, köşkler Ermeniler'in elleriyle insan için yapılmış barınakların kendisidir
Diğer bütün gelen geçenler bu topraklarda sadece konaklayacakları hanlar aramamışlar, bu toprakların kültürel zenginliğini har vurup harman savurmuşlardır. Kimileri geçici misafir olmuş, bazıları alın yazılarının değişmezliğiyle savaşçı birimler olmaktan öteye geçememişlerdir. Bir kısmı onlara egemenlik sunulduğu halde yağmalamaktan, yakıp yıkmaktan usanmamışlardır. Bunlardan hiçbiri bütün Anadolu’ya manevi bir miras yada kültürel bir yapı bırakmamışlardır. Ne bir Türkmen ne bir Kürt bu bölgenin mimari -sanatsal zenginliğine katkı olabilecek bir taş bile koymamıştır. Mimarinin görkemli yapıları, saraylar, kaleler, kiliseler ve vanklar (manastır) inanç ve sabırla işlendikleri dağların oyuklarında gizlenmişlerdir. Çevrelerine kültürel zenginliğin ışığını saçmış bu eserler, bu gün tozların arasında gömülüdürler. Fakat, bu eserlerin ruhları yıkıntılar arasında yaşıyor, bu ruh, geçmişin gölgeleri ve göz nuruyla yontulmuş taşların arasında aralıksız dolanmaktadır. Çalışmanın ruhu ve yıkıntı halindeki kültürel miras, Kürt çobanlarının sürülerinden daha fazla yakışmıyor mu bu ülkeye? ( Ani, Ahlat, Akhtamar, Nemrut…)
Artemis Oda Kim: Birinci Dünya savaşı sırasında Anadolunun doğusunda sınır güvenliğini sağlamak için, Rusların tarafına geçen Ermenilere tehcir kararı Osmanlı Mebusan meclisinden çıkarılmıştır. Uygulanması Talat Paşa tarafından bir süre geciktirilmiş. Sınır güvenliği sağlanamadıği ve müslüman köylerde Ermeni çetelerce kattliam yapıldığı görülünce, emniyet tedbirleri alıp uygulamaya geçilmiştir. Savaş sırasında aynı şeyı birçok ülke yapmıştır. Örneğin İkinci Dünya savaşı sırasında Rusya Türk sınırdaki Ahıska Türklerini orta asyaya göç ettirmiştir.
Bugünlerde -Kürt sorunu- diye tanımlanan bütün ülkeyi inciten/kanatan gerçekliğin sebeplerini, doğru tanımlayabilmek için, bahsini yaptığımız dönemin fotoğrafları incelenmelidir.
Sünni Kürtlerin Ermeni meselesinde kışkırtıldıklarını, bazen bu etkiye gerek duymadan da istekli bir şekilde Doğu Anadolu’daki pogromlara/katliamlara katıldıklarını söylemiştim.
Anadolu halklarının 19. yüzyıldan başlayarak kimlikleri üzerinden derin ayrılıklar yaşadığını ve bu ayrışmanın öncelikle dini bir söylemle başlatıldığını bilmekteyiz.
Milliyetçilik ve dini söylemlerle yaratılan ötekine tahammülsüzlük ve bunun savunması dünyanın her yerinde aynıdır
Ancak bizde yasanan ayrışma, katliamla sahnelendi. Birinci Dünya savaşındaki tarafların çekişmeleri sonucunda Anadolu’nun yerlisi bir halk kendi topraklarında yok edilmiştir. Hangi taraflar bu ayrışmaları kışkırtsa da, tarihte yaşanmış büyük bir günahın sebebi olarak; tarafların çıkarlarını sıralamak, insanlığa karşı işlenmiş suçların bir şekliyle inkarıdır.
Ne sebep gösterilirse gösterilsin, halkların birbirini katletmesi bir suçtur
Bu katliamlara sebep olan söylemlerin hala savunulması bu ağır suça ortak olmaktır. Dünya tarihinde bir çok katliam veya haksız savaş yaşanmıştır. Ancak üzerinde yaşadığımız topraklarda yaşananlar, sadece bir halkın katliamı değildir. Aynı zamanda, bütün Anadolu’nun binlerce yılda oluşturduğu bir kültürün talanı ve imhasıdır da.
Anadolu’da Kürt etnik unsurunun, tarihindeki hesaplar, bu günlerde gençlerimizin kıyımı-katliamı olarak büyük ve tanımlanamaz acılarımızla hala ödenmektedir. Yüz yıllık hesapların hala sürebilmesi, bu konunun hala idrak edilip tartışılmadığındandır.
Kürtler, tarihe hesap vermeden, nasıl geldiklerini, nasıl yerleştiklerini, bunların bütün yazılı çeviri metinlerini yayınlamadan, deyim yerindeyse sadece ağlayarak, ülkeden hak talep etmektedirler. Hak talep ettikleri topraklardaki gerçek tarihlerini anlatmadan ilginç bir yanılsama ile, 19. yüzyılın sonunda çizilmiş uyduruk bir haritayla dağlarda savaşmayı bile seçebiliyorlar.
Tarihte yaşanmış suçlardan elbette bugün yaşayan insanlar sorumlu değildir.
Fakat; Kürtler'in Anadolu tarihindeki öykülerinin bilinçli bir şekilde çarpıtıldığını düşünmekteyim. Örneğin, Kürt tarihi anlatılırken, bu halkın diğer halklarla kurduğu diyaloglar doğru anlatılmıyor. Her nedense, yazılan tarih çalışmalarında Kürtler, hep -mazlum ve mağdur- halk ilan ediliyor. Kendi tarihlerine böyle inanmaları ve herkesi buna inandırmaya çalışmaları gerçekten ilginç.
Ancak Avrupalı ve Amerikalı bazı tarihçilerin ve oryantalistlerin Anadolu’da binlerce yıllık, Kürt tarihi yazmalarının, hatta Kürtler'i Türkler'den daha yerleşik-eski göstermelerinde bir kasıt vardır, diyebilirim. Bütün Dicle ve Fırat kıyılarında en eski/sürekli bir halk olarak Kürtler'i anlatmaları, öylesine bir seçim değildir.
Avrupalılar'ın Kürtler ,ile bir -ödüllendirme ilişkisi- yaşadığını söylemek elbette bir ilk değildir
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaştan önce Kürtler'in diğer Anadolu halklarına göre daha avantajlı olmalarının sebebini sadece dinle açıklayabilir miyiz? Kürtler gerçekten sadece Müslüman oldukları için mi Anadolu’nun yerlilerine –Hristiyanları'na tercih edildiler? Avrupalılar, Hristiyanlık tarihinin en otantik unsurlarından biri olan Ermeniler'den vazgeçip –Sünni-Kürt kartını nasıl tercih edebildiler? Avrupalılar'ın Kürtler'e olan ilgisinin sebebi nedir? Osmanlı, ne oldu da Birinci Dünya Savaşında Kürt kartını seçmek zorunda kaldı?
Oryantalist Nicolai Adontz’un 1920 yılında yayımladığı -Kurdish Intrusion in to Armenia- (Kürtler’in Ermenistan’da Yayılması) isimli makalesinde Kürtler üzerine anlattıkları oldukça ilgi çekicidir:
Kürtler ne Antik ne de ilk çağlarda Ermenistan’da (Doğu Anadolu’yu kastediyor) teşekkül etmemişler, aksine Osmanlı Türk idaresi sırasında buraya nakledilmişlerdir.
(...)
Bir diğer örnek ise; Dersim Kürtleri olarak anılan Dujigler’in doğuş meselesi de aynı şekilde incelenmelidir. Dujigleri, Kürtler'in hanesine kaydedenler dahi onları "gerçek Kürt" olarak kabul etmiyorlar. (Bu gün Diyarbakır’da, Kars’ta, Van’da, Maraş’ta, Urfa’da Kürtleşmiş Ermeni ve Türk aileleri olduğunu zaten hepimiz biliyoruz.) Kürt tarihçi Şerafettin, bütün bu egemen beyliklerin adlarını verirken Dersim’den Diyarbekir’e dek uzayan bölgede yaşayan asli ahaliden –Ermeniler'den- bir kelime dahi söz etmiyor. Bu sancakların beyleri Kürt olduğu için, Ermeni ahalinin Kürt sayılması hangi akla hizmettir?
Tarihçi Şerafettin, kendi geçmişini ve burada yasayan ahalinin geçmişini araştırırken atalarının damarlarındaki kanı Araplar'a yada Kürtler'e değil, Ermeniler'e bağlayabilecek daha fazla dayanağa sahipti. (…)
Ermeniler'in yaşadıkları topraklardaki yönetici beylerin kimliklerinin değişmesi, feodal üretim ilişkilerindeki yapısal çarpıklık, aynı zamanda etnik temelde bir etkilenmeye yol açtı mı? Üst yapıdaki tahrifat, acaba alt yapıya da yansıdı mı?
Yönetim Kürt beylerine devredildiğinde de Ermenistan Kürtleşmedi. Yerleşik çalışan toplumun temel unsurunu Ermeniler oluşturuyordu. Hali hazırda Ermeniler oluşturmaktadır. (1920’ye kadar).
(...)
19. yüzyılda yalnız bırakılan Ermeniler, Rusların onlara bağımsızlık mücadelesinde yardım edeceklerini umarak, yüzlerini Rusya’ya –Kuzeye- dönmüşlerdi. Ermenilerde gelişen Russeverlik, İngiltere’nin gözünde Asya’daki çıkarlarından dolayı kabullenilmez bir eğilimdir. İngiltere, Ermenilerin Rus karşıtı manevralarda kullanılamayacağına sonunda tamamen ikna olup, ağırlıklarını Kürtler'den yana koymuşlardır. Aynı zamanda İngiltere, Rusya’nın ittifakı ve doğal yurttaşı olarak niteledikleri Ermenilere karşı Kürtler'in öne sürülmesini öngörmüştür.
Rus yayılmacılığına karşı, -Kürdistan’ın- siyasi bir alet haline dönüştürülmesi fikri, yani "Kürdistan kartı" İngiliz elcisi Palker’a aittir. Palker’in halefi Tailor, 18 Mart 1869 tarihinde kaleme aldığı raporunda: "Kürtlerin de Rusya ya yöneleceklerini" öne sürmüş, Palker ise "Kürt kartı" için "onaylanamaz ve gerçeklestirilemez" diye şerh koymuştur. Bu rapora rağmen, İngiliz ajanları Doğu Anadolu’da Kürt yanlısı girişimlerini sürdürmüşlerdir. Burada, Erzurum’daki elçiliklerini "Kürdistan İngiliz Elçiliği" adıyla adlandırdıklarını vurgulamamız, aslında fazlalıktır.
İngilizlerin Ermenistan'a düsmanca bakmalarının asıl nedeni olan Kürtlere yönelik Ruslar'ın girişimlerini yorumlamak ise mümkün değil
Ruslar Ermenistan’daki mevkilerini sağlamlaştırmak yerine, bölgede Kürt kartını öne süren İngilizler'in etkisini bertaraf etmek için, bu kartı ele geçirmeye çalışıyorlardı. Rus ajanları, askeri raportörler, seyyahlar bölgede Ermeniler'in belirleyici varlıklarını yadsıyıp, Kürtlerin askeri üstünlüğünden söz ediyorlardı. Ermenilerin üzerinde yaşadıkları toprakların Ermenistan olduğunu yadsıyor, kitaplarında ve makalelerinde Kürdistan diye bahsediyorlardı. Erzurum ve mahaline "Kuzey Kürdistan", Bitlis (Van) ve civarına "Güney Kürdistan" diyorlardı. Bunlardan bir kaçı laubaliliklerinde ileri gidiyorlar, Kürtlerin Ermenistan’in aslı ve yerli bir halkı olduğunu, Ermenistan diye anılan bölgenin her zaman Kürtler'in vatanı olduğu görüşünü ortaya atıyor, çirkin siyasetlerine malzeme hazırlıyorlardı.
(......)
Özellikle Doğu Anadolu ve neredeyse bütün Anadolu’daki ince mimari üslup, şehir kültürü, hanlar, köşkler Ermeniler'in elleriyle insan için yapılmış barınakların kendisidir
Diğer bütün gelen geçenler bu topraklarda sadece konaklayacakları hanlar aramamışlar, bu toprakların kültürel zenginliğini har vurup harman savurmuşlardır. Kimileri geçici misafir olmuş, bazıları alın yazılarının değişmezliğiyle savaşçı birimler olmaktan öteye geçememişlerdir. Bir kısmı onlara egemenlik sunulduğu halde yağmalamaktan, yakıp yıkmaktan usanmamışlardır. Bunlardan hiçbiri bütün Anadolu’ya manevi bir miras yada kültürel bir yapı bırakmamışlardır. Ne bir Türkmen ne bir Kürt bu bölgenin mimari -sanatsal zenginliğine katkı olabilecek bir taş bile koymamıştır. Mimarinin görkemli yapıları, saraylar, kaleler, kiliseler ve vanklar (manastır) inanç ve sabırla işlendikleri dağların oyuklarında gizlenmişlerdir. Çevrelerine kültürel zenginliğin ışığını saçmış bu eserler, bu gün tozların arasında gömülüdürler. Fakat, bu eserlerin ruhları yıkıntılar arasında yaşıyor, bu ruh, geçmişin gölgeleri ve göz nuruyla yontulmuş taşların arasında aralıksız dolanmaktadır. Çalışmanın ruhu ve yıkıntı halindeki kültürel miras, Kürt çobanlarının sürülerinden daha fazla yakışmıyor mu bu ülkeye? ( Ani, Ahlat, Akhtamar, Nemrut…)
Artemis Oda Kim: Birinci Dünya savaşı sırasında Anadolunun doğusunda sınır güvenliğini sağlamak için, Rusların tarafına geçen Ermenilere tehcir kararı Osmanlı Mebusan meclisinden çıkarılmıştır. Uygulanması Talat Paşa tarafından bir süre geciktirilmiş. Sınır güvenliği sağlanamadıği ve müslüman köylerde Ermeni çetelerce kattliam yapıldığı görülünce, emniyet tedbirleri alıp uygulamaya geçilmiştir. Savaş sırasında aynı şeyı birçok ülke yapmıştır. Örneğin İkinci Dünya savaşı sırasında Rusya Türk sınırdaki Ahıska Türklerini orta asyaya göç ettirmiştir.
Osmanlı mülkü olan Suriye'ye sevk edilen Ermeni göçü kafilelerinin Kürt eşkiyalarca önleri kesilerek katledilmiş, mallarına el konulmuştur. Savaş olduğu için kafileleri koruyan yeterice asker de yoktur. Tesbit edilen güvenlik görevlilerinin suistimalleri cezalandırılmıştır. Bu gün bu katliamlar Türk ulusunun üzerine yıkkılmaktadır. Sanki sadece tehciri Türkler yapmiştır.
Ani şehrinin terkedimesinin birinci sebebi ticaret yollarının güneye denizlere kayması, bu nedenle bölgede iktidarda olan Akkoyunlu devleti başkenti Ani'den Erivan'a taşımıştır. Ardından patriklikte Erivan'a taşınmıştır. İkinci sebep ise, korumasız kalan Ani ve çevresi bu bölgede yaşayan göçebe Kürt eşkiyalarıdır. Şehri devamlı talan etmişlerdir. Halkta bölgeyi terketmiştır 18. yüzyılın sonunda bölgede insan kalmamıştır.
Lena Umay Anadolu da kültürel varlıkları sadece Ermenilerin yaptıklarını vurgulayıp diğerlerinin yağmacı ve soyguncu olduğunu söylüyor. Buda doğru değil. Anadoluyu imar eden Selcuklu, Osmanlı eserlerini kim inkaredebilir.
Kürtleri mahsum gösterenlerin yanında o da ermenileri mahsum göstermesin. Batıda İstanbulda yaşayan Ermeniler neden tehcire tabi tutulmamıştır. Yuz yıl sonra Dunyada dolaştırmaya çaliştikları "Ermeni soy kırım" savsatası, Ermenileri nasıl masum gösterebilir..
Atilla Yıldız: Batida yasayan ermenilerin neden tehcire tabii olmadiklari ilginc bir o kadar da aciktir aslinda. Osmanliyi olusturan milletler toplulugunda belki de Türkler en fakir ve zavalli topluluklardan biridir. Osmanli yöneticileri icinde Türk olanlar olsa da "Türk" kelimesini kendilerini tanimlamak icin kullanmazlardi. Rum ve ermeni topluluklari genel olarak ticaret ve kücük sanayi üretimini elinde bulunduruyordu. Kisaca zengindiler ve bu da onlarin belli bir gucu oldugu, yönetici sinif ile isbirligi icinde oldugu anlamina gelir. Anadoluda yasayan ermeniler ile Istanbul da yasayan ermenileri bu anlamda karsilastirmak pek dogru degil. Örnegin 31 Mart (sözde gerici ayaklanmasi) isyaninda istanbuldaki azinliklara dokunulmadigi gibi bu hareket rum ve ermeniler tarafindan da Jön Türklere karsi desteklenmistir. Ermenilerin tehciri denen olay sonunda tam sayi kesin olmamakla birlikte yüzbinlerce insanin öldügü bir cok tarihci tarafindan isaret edilmektedir. Simdi söyle arkaniza yaslanin ve bir hayal kurun. Düsününki siz bu topraklarin yerlisisiniz ve beyaz adam sizin topraginiza geliyor. Sebep ne olursa olsun sizi göc ettirmeye karar veriyor. Ve diyelimki büyük oranda ölümler gerceklesiyor. Ister beyaz adam yapsin, ister dogal nedenler isterse de ceteler olsun. Elinizi vicdaniniza koyup düsünün. Sizin atalarinizin basina böyle bir olay gelse bunu nasil adlandirirdiniz? Bugün beyaz adamin Kizilderilileri yoketmesi bir soykirim midir? Bu ülkede 6-7 eylül, maras, sivas, Dersim v.b. olaylari olmus mudur? Bizler siradan insanlariz oysa ezberletilen konular önümüze sürüldü mü egemenlerin dilinden konusmaya basliyoruz.Bu dünyada gerceklesen pek cok kiyim cikar hesaplari neticesinde planlanmistir. 19.yy in basinda ulusl devletlerin ön plana cikmasi ve milliyetcilik akimi gecer akce idi. Ittihat terakki ile baslayan anadoluyu Türklestirme hareketi Cumhuriyet rejimi ile tamamlanmistir. Oysa bugün ulus devletlerin yerini onu yutabilecek kadar büyümüs uluslararasi sirketler almistir. Dünyanin her hangi bir yerindeki en ufak bir ekonomik kriz baska yerleri de benzer ölcüde etkileyebilmektedir. Kisaca dünya denilen bu kücücük küre aslinda birbirine daha da fazla baglanmis ve baglanmaktadir da. Bugüne kadar herhangi bir cözüm saglayamamis, gercekligi belirsiz teorileri körü körüne savunmak yerine, insanlarin acilarina ve anilarina saygi göstererek farkli iletisim ve cözüm yollari bulmaliyiz. Osmanlinin neden oldugu insanlik ayibini savunmaya devam etmek ne bizi sonsuza kadar hakli göstermeye yarar ne de bizi insancil yapar. Eger gelecek kusaklara baris icinde bir dunya birakmak istiyorsak bugünden gecmis hatalari acikyüreklilikle kabullenip, esitlik ve özgürlüge vurgu yapma zamanimiz geldi de gecti bile.Kimden gelirse gelsin, insanoglunun yalanlari aslinda ayaginin bagidir...
Artemis Oda Kim: Tehcirin savunulacak hiç bir tarafı yoktur. Bu bir insanlık suçudur. Bu kanunu çıkaran İttihat ve terakki hükümeti bu kanunu çıkarırken savaş şartlarında bu boyutlarda tahrıbata neden olacağını düşünememişti. Talat Paşa anılarında bundan ne kadar pişmanlık duyduklarını ve ihmali görülen görevlilerin yargılanıp idam edilldiklerini yazmaktadır.
Savunulması gereken şudur: Atilla'nın dediği gibi "İnsanlarin acilarina ve anilarina saygi göstererek farkli iletisim ve çözüm yollari bulmaliyiz." yerine, tarihte birçok örnekleri olan tehçirlerin hiç birinin anılmaması ama 1915'te Dünya'nın savaş halınde olması, hiçbir şeyin garantisinin olmaması, nitekim Osmanlı devleti bu savaş sonunda bağımsızlığını kaybetmiş, tehçir yasasını çıkaranlar ülkelerini terketmek zorunda kalmış, daha sonra da Ermeni teroristlerce öldürülmüşlerdir. Geride kalanlar Anadolu'da zoraki bir bağımsızlık sağlamış, bağımsızlık sonrası Yunan hükümeti mubadele (insan değişimi) istemiş bu istek doğrultusunda buda gerçekleştirilmiştir. Bu olayda birçok tahribata neden olmuştur. Aradan bir asır geçmesine rağmen bunların hepsi soykırım olarak, döndürülüp, döndürülüp temcit pilavi gibi önümüze konulmasıdır.
Ani şehrinin terkedimesinin birinci sebebi ticaret yollarının güneye denizlere kayması, bu nedenle bölgede iktidarda olan Akkoyunlu devleti başkenti Ani'den Erivan'a taşımıştır. Ardından patriklikte Erivan'a taşınmıştır. İkinci sebep ise, korumasız kalan Ani ve çevresi bu bölgede yaşayan göçebe Kürt eşkiyalarıdır. Şehri devamlı talan etmişlerdir. Halkta bölgeyi terketmiştır 18. yüzyılın sonunda bölgede insan kalmamıştır.
Lena Umay Anadolu da kültürel varlıkları sadece Ermenilerin yaptıklarını vurgulayıp diğerlerinin yağmacı ve soyguncu olduğunu söylüyor. Buda doğru değil. Anadoluyu imar eden Selcuklu, Osmanlı eserlerini kim inkaredebilir.
Kürtleri mahsum gösterenlerin yanında o da ermenileri mahsum göstermesin. Batıda İstanbulda yaşayan Ermeniler neden tehcire tabi tutulmamıştır. Yuz yıl sonra Dunyada dolaştırmaya çaliştikları "Ermeni soy kırım" savsatası, Ermenileri nasıl masum gösterebilir..
Atilla Yıldız: Batida yasayan ermenilerin neden tehcire tabii olmadiklari ilginc bir o kadar da aciktir aslinda. Osmanliyi olusturan milletler toplulugunda belki de Türkler en fakir ve zavalli topluluklardan biridir. Osmanli yöneticileri icinde Türk olanlar olsa da "Türk" kelimesini kendilerini tanimlamak icin kullanmazlardi. Rum ve ermeni topluluklari genel olarak ticaret ve kücük sanayi üretimini elinde bulunduruyordu. Kisaca zengindiler ve bu da onlarin belli bir gucu oldugu, yönetici sinif ile isbirligi icinde oldugu anlamina gelir. Anadoluda yasayan ermeniler ile Istanbul da yasayan ermenileri bu anlamda karsilastirmak pek dogru degil. Örnegin 31 Mart (sözde gerici ayaklanmasi) isyaninda istanbuldaki azinliklara dokunulmadigi gibi bu hareket rum ve ermeniler tarafindan da Jön Türklere karsi desteklenmistir. Ermenilerin tehciri denen olay sonunda tam sayi kesin olmamakla birlikte yüzbinlerce insanin öldügü bir cok tarihci tarafindan isaret edilmektedir. Simdi söyle arkaniza yaslanin ve bir hayal kurun. Düsününki siz bu topraklarin yerlisisiniz ve beyaz adam sizin topraginiza geliyor. Sebep ne olursa olsun sizi göc ettirmeye karar veriyor. Ve diyelimki büyük oranda ölümler gerceklesiyor. Ister beyaz adam yapsin, ister dogal nedenler isterse de ceteler olsun. Elinizi vicdaniniza koyup düsünün. Sizin atalarinizin basina böyle bir olay gelse bunu nasil adlandirirdiniz? Bugün beyaz adamin Kizilderilileri yoketmesi bir soykirim midir? Bu ülkede 6-7 eylül, maras, sivas, Dersim v.b. olaylari olmus mudur? Bizler siradan insanlariz oysa ezberletilen konular önümüze sürüldü mü egemenlerin dilinden konusmaya basliyoruz.Bu dünyada gerceklesen pek cok kiyim cikar hesaplari neticesinde planlanmistir. 19.yy in basinda ulusl devletlerin ön plana cikmasi ve milliyetcilik akimi gecer akce idi. Ittihat terakki ile baslayan anadoluyu Türklestirme hareketi Cumhuriyet rejimi ile tamamlanmistir. Oysa bugün ulus devletlerin yerini onu yutabilecek kadar büyümüs uluslararasi sirketler almistir. Dünyanin her hangi bir yerindeki en ufak bir ekonomik kriz baska yerleri de benzer ölcüde etkileyebilmektedir. Kisaca dünya denilen bu kücücük küre aslinda birbirine daha da fazla baglanmis ve baglanmaktadir da. Bugüne kadar herhangi bir cözüm saglayamamis, gercekligi belirsiz teorileri körü körüne savunmak yerine, insanlarin acilarina ve anilarina saygi göstererek farkli iletisim ve cözüm yollari bulmaliyiz. Osmanlinin neden oldugu insanlik ayibini savunmaya devam etmek ne bizi sonsuza kadar hakli göstermeye yarar ne de bizi insancil yapar. Eger gelecek kusaklara baris icinde bir dunya birakmak istiyorsak bugünden gecmis hatalari acikyüreklilikle kabullenip, esitlik ve özgürlüge vurgu yapma zamanimiz geldi de gecti bile.Kimden gelirse gelsin, insanoglunun yalanlari aslinda ayaginin bagidir...
Artemis Oda Kim: Tehcirin savunulacak hiç bir tarafı yoktur. Bu bir insanlık suçudur. Bu kanunu çıkaran İttihat ve terakki hükümeti bu kanunu çıkarırken savaş şartlarında bu boyutlarda tahrıbata neden olacağını düşünememişti. Talat Paşa anılarında bundan ne kadar pişmanlık duyduklarını ve ihmali görülen görevlilerin yargılanıp idam edilldiklerini yazmaktadır.
Savunulması gereken şudur: Atilla'nın dediği gibi "İnsanlarin acilarina ve anilarina saygi göstererek farkli iletisim ve çözüm yollari bulmaliyiz." yerine, tarihte birçok örnekleri olan tehçirlerin hiç birinin anılmaması ama 1915'te Dünya'nın savaş halınde olması, hiçbir şeyin garantisinin olmaması, nitekim Osmanlı devleti bu savaş sonunda bağımsızlığını kaybetmiş, tehçir yasasını çıkaranlar ülkelerini terketmek zorunda kalmış, daha sonra da Ermeni teroristlerce öldürülmüşlerdir. Geride kalanlar Anadolu'da zoraki bir bağımsızlık sağlamış, bağımsızlık sonrası Yunan hükümeti mubadele (insan değişimi) istemiş bu istek doğrultusunda buda gerçekleştirilmiştir. Bu olayda birçok tahribata neden olmuştur. Aradan bir asır geçmesine rağmen bunların hepsi soykırım olarak, döndürülüp, döndürülüp temcit pilavi gibi önümüze konulmasıdır.
Tehcir Kanunu...
________________________________________
Tehcir Kanunu (resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu )27 Mayıs 1915'de savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce tedbir almak için çıkarılan kanun. Ermenilere uygulanmıştır.
________________________________________
Tehcir Kanunu (resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu )27 Mayıs 1915'de savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce tedbir almak için çıkarılan kanun. Ermenilere uygulanmıştır.
Madde 1:
f1. Vakt-i seferde ordu ve kolordu ve fırka (tümen) kumandanları ve bunlarin vekilleri ve müstakil mevki kumandanlari ahâli tarafından herhangi bir suretle evamir-i hükûmete (hükûmetin emirlerine) ve müdafaa-i memlekete (ülkenin savunmasına) ve muhafaza-i asayişe müteallik (ilişkin) icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silâhla tecavüz mukavemet görürlerse, derakap (hemen) kuvve-i askeriye (askerî güçler) ile en şiddetli surette te'dibat yapmağa (akıllarını başlarına getirmeye) ve tecavüz ve mukavemeti (direnmeyi) esasından imha etmeye (yok etmeye) mezun (görevli) ve mecburdurlar.
Madde 2:
f1. Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları, icabat-i askeriyeye (askerliğin gerektirdiği kurallara) mebnî (dayanarak) veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kurâ (köyler) ve kasabat (kasabalar) ahâlisini münferiden (tek olarak) veya müctemi'an (toplu olarak) diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler.
Madde 3:
f1. İş bu kanun tarih-i nesrinden mu'teberdir. (yayın tarihinden itibaren yürürlüğe girer)
Madde 4:
f1. İş bu kanunun mer'iyyet-i ahkâmina (hükümlerini yürütmeye) başkumandan vekili ve harbiye nazırı memurdur. Meclis-i umumînin (genel meclisin) içtima'ında (toplantısında) kanuniyeti teklif olunmak üzere iş bu lâyiha-i kanuniyenin (kanun metninin) muvakkaten (geçici olarak) mevki'-i mer'iyyete (yürürlük mevkiine) vaz'ini (koyulmasini) ve kavanin-i devlete (devletin kanunlarına) ilâvesini irade eyledim. (emir buyurdum)
13 Receb 1333, 14 Mayıs 1915
Mehmed Reşad
Sadrazam Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Mehmed Said Enver
**İçeriği **
"Tehcir Kanunu" olarak bilinen; fakat geçici kanun mahiyetinde olan ve asıl adı "Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun" 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilmiştir[4]. Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekayi'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir[5].
Söz konusu geçici kanunun birinci maddesi; ordu, kolordu ve fırka komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, ülkenin savunulmasına ve huzurun korunmasına karşı çıkanlara, silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askeri önlem alma, tecavüz ve direniş sırasında isyancıları yok etme yetkisi vermektedir. İkinci madde ise aynı komutanlara, casusluk ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermektedir.
10 Haziran'da çıkarılan bir kararname ile, nakledilen kişilerin mallarının nasıl tasarruf edileceği açıklandı. Bir başkan ile, biri idari diğeri de maliyeci olmak üzere iki üyeden oluşan Terkedilmiş Mallar Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonların amacı boşaltılan köy ve kasabalardaki Ermenilere ait malları tespit ederek, ayrıntılı defterlerini tutmaktır. Bu defterlerden biri bölgesel kiliselerde korunacak, biri bölge yönetimine verilecek, biri de komisyonda kalacaktır. Bozulabilir eşya ile hayvanlar açık arttırma ile satılarak parası korunacaktır. Komisyon gönderilmeyen yerlerde, bildiri hükümlerini bölgelerdeki görevliler yerine getirecektir. Bu malların Ermeniler dönünceye kadar korunmasından hem komisyon, hem de bölge yöneticileri sorumlu olacaktır.
Kanuna tabi olanlar
Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamışlardır. Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, Göçmen Ödeneği'nden karşılanmıştır. Yer değiştirme uygulamasına tabi tutulan nüfus içerisinde yer alan Halep'teki 26.064 Ermeni nüfusu, göç ettirilenler içerisine dahil edilmemiştir.
Uygulama emirleri, planları
Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinde bulunan Ermenilerin, Musul'un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarında bulunan Ermeniler ise Suriye'nin doğu kısmı ile Halep'in doğu ve güneydoğusuna nakledilmesi planlanmıştır.
Uygulanması
Liste Tehcir edilen Ermeni vatandaşların sayılarını göstermektedir.
tehcirden etkilenen vatandaşlar Şehir Gönderilen Kalan Adana 14.000 15-16.000 Ankara (Başkent) 21.236 733 Aydın 250
Birecik 1.200
Diyarbakir 20.000
Dörtyol 9.000
Erzurum 5.500
Eskisehir 7.000
Giresun 328
Görele 250
Halep 26.064
Haymana 60
Izmir 256
Izmit 58.000
Kaliacik 257
Karahisari sahib 5.769 2222 Kayseri 45.036 4.911 Keskin 1.169
Kirsehir 747
Konya 1.900
Kütahya 1.400
Mamuretülaziz 51.000 4.000 Maras 8.845
Nallihan 479
Ordu 36
Persembe 390
Sivas 136.084 6.055 Sungurlu 576
Sürmene 290
Tirebolu 45
Trabzon 3.400
Ulubey 30
Yozgat 10.916
Toplam 422.758 32.766
Necat Usta: üzülerek bu yazıları okuyorum bakıyorum herkes suçlu nasılda hepiniz tuzağa düştünüz ırkçılık türkçülük kürtçülük ermenicilik ya bi oyun oynanıyor alet olmayın kimsenin kimseden üstünlüğü yok hepimiz insanız geçmişi geleceğe endesklemenin anlamı yok yarın için bir şeyleryapmaya çalışın enerjinizi boşa harcamayın sorun ne biliyormusunuz dünyada lider yok halklar fakir ermeniler kürtler türkle hırsız olmayan onurlu insanlar sefalet içindeler ermeni türk kürt liderlere bir bakın maşa olmayın kimseye ben hepinizi seviyorum afrikada açlıktan ve etnik savaşlardan hergün insanlar ölüyor ama dünya kupası oynanıyor orada lütfen kendinize gelin çocuklarınızın vebalini almak istemiyorsanız bugün tartışmaları unutun birbirinizi sevin insan sevmeyen zaten lazım değil hadi varmısınız kardeşliğe dostluğa paylaşmaya özveriye hoşgörüye yarının güzel dünyası için hasan vartan şeho varmısınız dünya liderlerine inat emperyalist tekelcilerin oyununubozmak için birbirinizi sevin ve bir harç olun suyu çimentoyu katın katınki kaya gibi olalım selamlar
05 Temmuz 2010, 04:10 · Beğen · 2 kişi ·
Adam Danho: Sana hak veriyorum, Yerden göge haklisin, evet tusaga dusurduk ama simdi degil cok eskiden. Taaaa 1915'inde hayince tuzaga dusurulduk, 1915 inden öncesi ve sonrasida. Bunlari kabul edemeyen kisi aramiza giremez, bize katilamaz ve yazdigi yazacagi yazilarda bizim icin anlamsizdir...
05 Temmuz 2010, 10:51 · Beğen ·
Adam Danho: Yanlis yazilari kabulenmeyen kör mü oluyor? yazik. Türkiye ilerlememesin tek sebebi böyle insanlar yüzünden ....
10 Temmuz 2010, 01:50 · Beğen ·
Burhan Alper: arkadaslar kimse haddini asan kelimeler ve cumleler kurmasin turkiye cumhuriyeti kurucumuz buyuk onder ATAKURKUMUZU ve onun evlatlari torunlari bizleri hic ama hickimse yalan dolan hile hurda ile kandiramazlar bir avuc vatan topragi icin gereken neyse o yapilir dunyanin gozu onunde amerikanin yapmis olduguna baksinlar ve herkes ona gore konussun tarihi okusunlar arasdirsinlar durduk yere kimse olur olmaz konusup da ahlaki degerini ve sahsi degerini dusurmesin saygilarimla BURHAN ALPER VATANIMIZ ICIN KAN GEREKIYORSA DUNYANIN SAH DAMARINI KESERIZ
08 Ağustos 2010, 12:31 · Beğen ·
Munzur Pulur: Bu trajediyi animsadigim zaman bir insan olarak utanc duyuyorum.O kanli topraklarda dogdugum icin kendime lanetler yagdiriyorum.Anadolu topragin kadim milliyeti olan bu yaratici zanatkar toplulugu en vahsi yontemler yok ettiniz.Mal mulkine el koydunuz,cocuk cocugu yetim yuvalarinda zorlan turklestirdiniz.Anadolu topragi bi aciyi,huznun agidini hep uguldayacak..
31 Ekim 2010, 17:50 · Beğen · 2 kişi ·
Artemis Oda Kim: Sevgili dostlar, insan kardeşler yukarıda bazı yazıları koydum. Bunların içinde "Tehcir kanunu da var" Evet tasvip edilemez bir yanlışlar yapılmış, kanunda tehcire tabi tutulan insanların malları geri dönecekmişler gibi muhafaza altında tutulmak istenmiş, fakat büyük savaş sonrası yıkılan Osmanlı devletinin buna muafak olma imkadı kalmamıştır. Yeni kurulan devlette taşlar yerinden oynadığı için, Yunanistan'ın isteğiyle rum asıllı vatandaşlar mubadeleye tabi tutulmuş, Anadolu'da kalan Ermeni vatandaşlara hiç bir işlem yapılmamış, tehcire tabi tutulan Ermeniler ise sınır dışında kalmış. Anadolu'daki isyanlar Kürt iyanları devleti oldukça güçsüz duruma düşürmüş, Ermenilerin göç ettirildiği Kerkük ve Musul bölgelerinin durumu Milletler Cemiyetine bırakılmış, devletin güçsüz kalması nedeniyle İngilizler o işe de el koymuş. Böylece temelli ayrı kalmışız. Udi Yervant gibi sonradan Anadoluyu terk eden Ermeni vatandaşlarımız da var. Amerika'dan konuşmak kolay, tek Ermenilerin sesini duyuran "Hırant Dink" öldürüldü diye. Susmak doğru değildir. Yabancılara kabul ettirmek istediğiniz " Soy kırım yasası" gibi birbirimize düşmanlığı körükleyeceğimize halkların kardeşliğini ön plan da tutalım, gelin bu güzel Anadolu'muzu geçmişte olduğu gibi kardeşlik ve bariş yuvası yapalım, geçmişte nasıl imar etti isek geleceğe de taşıyalım, bu gün vatanım dediğiniz doğu Anadolu nüfus yoğunluğu düşük, ekonomisi sıfır yaşanmaz durumda. Yabancılara mülk edindiriliyor. Gelin yerleşin geçmişteki gibi imar edin, bu topraklar ekonomiye kazandırılsın. Mücadelenizi Anadolu'da yapın, dışarıdan yapılan karşılıklı düşmanlıklar insanlığa hiç bir şey kazandırmaz. O kadar da zor değil Ermenistan'dan gelen yüzlece insan kaçakta olsa bu topraklarda çalışıp hayatlarını devam ettiriyor, neden sizde bunların içinde olmayasınız. Saygılar...18 saat önce . Beğen · 1 kişi
Udi Yervant: Sevgili Artemis kardasim, ben her sene alti ayimi Turkiyemizde geciriyorum. Ve ben yalniz Amerikadan degil, her yerde konusuyorum vede konusurum.
''AMERIKADAN KONUSMAK KOLAY'' Lafini bana hitaben yazmissan yaniliyorsun dostum.....
Sevgiyle kal.
9 saat önce · Beğenmekten Vazgeç · 4 kişi ·
Ali Kayirtar: Değerli İNSAN!siz bu yazdıklarınızın pratikte yaşanılacağına inanıyormusunuz??? ben!sizin memelekette 17 ay askerlik yaptım...orada Kürde karşı nasıl bir kin öfke duyulduğunun şahidiyim hele Ermeniye gelene kadar gün akşam olur...Farz ı mahal bir Ermeni dostumuz gelip Artvin'de toprak satıp alıp yaşamaya çalışsa ömrü ne kadar olur????ha!Artvin bir örnek herhangi bir yöre olabilir verdiğim örnek.
3 saat önce · Beğen ·
Artemis Oda Kim: Halen Türkiye'de Ermenilerin yaşadığını okul ve ibadet yerlerinin olduğunu unutmayın. Bu yaşayan Ermeniler üzeride bir baskı sık, sık gündeme gelen polisiye olaylarında olmadığını biliyorsunuz. Ermenistan'dan gelip çalışan insanlar var, bu bir Ermenidir diye bu güne kadar bir vukuat işlenmemiştir. Bunlar yukarıda belirtiğiniz kuşkularınızı yenmeniz için birer kanıttır. Bu gün bu kadar kan dökülmesine rağmen Kürt ve Türk halkını hiç kimse birbirine düşman edememiştir. Düşmanlıklar ve gelişen olaylar oy kaygısı olan politikacılar ve çıkar çevrelerinin ürünüdür. Halkların aralarında bir düşmanlık yoktur olamaz da. Onlar birbirinin akrabası ve yakın komşusudur. Ben bir daha arkaya yaslanıp düşünün derim. Saygılarımla
yaklaşık bir saat önce · Beğen
Ali Kayirtar: Değerli insan! en aydın bildiğimiz Dersim'de bile geçmişte Ermenilerin taşlandığını hor görüldüğünü bildiğimden ve sünni kürtlerin yaşadığı bir şehirde yaşadığımdan çok iyi biliyorum şuan yaşadığım bu şehirde Ermeninin toprak edinip yaşama şansı maalesef yoktur...çünkü sokaklarında "ermeni dölü"küfür diye kullanılan bir yerde yaşamak ne kadar doğrudur?yaşamaya çalışmakda pek akıl karı değildir..
kuşkusuz sizin dileğinize katılmamak elde değil bütün halkların kardeşçe yaşayacağı bir yurt özlemi bizlerininde arzusu ama yaşamda bir realite var ve onu görmemize engel bir vaziyette yok malesef.Saygılar bizden!
yaklaşık bir saat önce · Beğenmekten Vazgeç · 2 kişi.
Fate Esker: işte görevimiz burda başliyor.
Anamizin,babamizin bize gösteremedikleri veya yayginlaştiramadiklarini biz yapalim.
Kardeşlik TOHUMLARINI ekelim ki yeşersinler.
18 saat önce · Beğenmekten Vazgeç · 2 kişi ·
·
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder