Hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz.

Bizden de: Çam sakızı çoban armağanı...!

3 Mart 2024 Pazar

Ağustos böceğinin gizemi ve Evrim teorisi


 Bu ağustos böcekleri ne menem hayvanlarsa hayatlarının 17 yılını toprak altında geçirir son yıllarında çiftleşmek için dışarı çıkar, ağaçlara yumurtalarını bırakır olgunlaşan lavralar yere düşer, kabuklarından ayrılarak toprağa girer ağaç köklerindeki öz suyla beslenerek gelişirler. 
Kanatlarını çırparak ses çıkarırlar. Çıkardıkları ses dişileri çiftleşmek için çağırmalarıdır bu Fransız La Fontaine'in masallarına (Fable) konu olmuştur. (Ağustos böceği ile karınca.) Burada karınca çalışkan diğeri tembel olarak ifade edilir. Kışın karıncadan yardım istemeye giden ağustos böceğine karınca "Yazı şarkı söyleyerek geçirdin şimdi de açlıktan ölürken dans et" diyerek yardım etmez. 

İngiltere'nin altın çağı olan 18. yüzyıl Viktorya döneminde türlerin doğal seleksiyonla (seçilimle) evrimleştiğini birbirinden bağımsız ortaya atan Alfred Russel Wallace ve Charles Darwin işe ağustos böceği toplamakla başlamıştır. Darwin o kadar meraklıymişki bir kabuğu kaldırarak iki farklı tür ağustos böceği bulmuş her ikisini iki eline almiş, bir üçüncü türü görünce onu kaçırmamak için sağ elindekini ağzına atmış.

Wallace'nin arkadaşi Henry Bates'te ağustos böceği topluyordu. Küçük bir alanda binlerce çeşit ağustos böceği  olduğunu Wallance'ye söyledi. Bates, Böceklerin taklitçiliği konusunda kitap yazmıştır. Bu iki arkadaş canlı türleri toplamak için Amazon bölgesine gitmiştir. Maksat değişik türleri toplayıp İngiltere'de kolleksiyonculara satıp para kazanacaklardır. Amazonda yolları ayrılır. Walance topladığı türlerle reçine yüklü bir gemiyle dönmektedır. Gemide yangın çıkar bütün koleksiyonu yanar.

Darwin Güney Amerika ve Galapagos adamlarından topladığı canlı türleriyle İngitere'ye dönmüştür. Maltus'un makalesini okumaktadır. Maltus Nufus artışi gıda maddesi üretiminden fazla olduğundan bahsetmektedir. Darwin topladığı kanıtlar ve yaptığı gözlemler sonucu Maltus'u duyunca şu kanıya varmış. Canlılar ortam şartlarına uyum sağlıyararak değışim geçirmiş en güçlüler hayatta kalarak doğal seçilime uğramışlardır. Bunu bir makale haline getirerek öldükten sonra yayınlanması için karısına verir. Maksadı onurunun kendisine verilmesidir.

Walance araştırmaları yapmak için bu sefer uzak doğuya Endonezya adalarına gitmiştir. Yaptığı gözlemlerde batıdaki adalarda Asya türü hayvanların doğudaki adalarda ise Avusturalya türü hayvanların bulunduğunu tesbit etmiştir. Bu aradaki sınıra halen Walance sınırı denir. Walance burada ateşli bir hastalığa tutulur. Bu sırada hastalıkla cebelleşirken bir gece Maltus'un makalesini okur Darwın'le aynı kanıya varır makalesini yazarak Darwin'e gönderir. Darwın'ın de bu konuyla ilgilendiğini bilmektedir. Makaleyi yayıncıya göstermesini uygun görürlerse yayınlanmasını istemektedir. Yazı Darwin'in eline geçince. Sanki bir kaç yıl önce kendi buluşu çalınmış gibi hisseder. Yayıncı bir toplantı yaparak Darwin'in makalesini yayınlar. Walance olgun adamdır. Hakkından feragat eder. 

26 Şubat 2024 Pazartesi

Fransızca Öğrenme Macerası

            Çalışma masam

Hiç unutamam Fransızca maceramı; 6 sene Şavşat'ta okurken Fransızca hocası orta okul birinci sınıfta birde lise son iki sınıfta vardı. (Diğer yıllar boş geçti.) Her ikisi de kadındı. Birde bir yıl okullar kapandıktan sora 15 gün dışarıdan gelen bir hoca yaz kursu verdi. Ne öğrendikse ondan öğrendik.
Orta okuldaki hoca yaşlı ve sinirliydi. Bana "Gelecek sene gene bu sıralarda oturacaksın" deyip korku salmıştı. Ama ertesi sene beni o sıralarda göremedi. Bende onu bir daha görmedim. Tayını çıkıp gitmişti. 
Köyden yeni gelen Türkçe okumayı zor yapan bir çocuk yazılışı ve okunuşu farklı olan Fransızca' ya uyum sağlayamıyordu. O yıl sadece Fransızcadan ikmale kaldım. Hoca sözünü tutmuş beni tek dersten ikmale bırakmıştı. 
Çevremde ders çalıştıracak kimsede yoktu. Annem tarlada tek başına çalışarak beni Çisvet'a (Atalar köye) ninemin kız kardeşiyle evli Hamza dayılara gönderdi. Onun eniştesi öğretmendi. Yaz boyu öğretmenin evinde kaldım bir şey öğrettiğini sanmıyorum. Beni gündüz çayır, tarla kaldırmada kullanıyorlar, akşam bir iki cümle yazdırıyordu. Kendi de bir şey bilmiyordu. Zavallı annem tek başına didiniyordu. Güzün Samcel'de (Armutlu mahallesi) orta okul öğretmeni vardı birkaç gün o ders verdi sözlü sınava da o girdi. O şekilde sınıfı geçtik. Son iki sınıfımda nasıl geçtiğimi hatırlayamıyorum. Çok zayıftım çünkü.
Son sınıf müfredat kitabı Fransız edebiyatı yazarların okuma parçaları ile oluşturulmuştu. 6 sene doğru dürüst eğitim almayan öğrenci bunları nasıl okuyabilirdi. 
Üniversitede iki yıl Fransızca okuduk. Birinci sınıfta bir derste nükleer kimya ile ilgili bir cümle vardı. Hoca bu cümleyi kim tercüme ederse sınavda da yardım edip sınıfı geçireceğim dedi. Konuyu bildiğimden aynısını tercüme edemesem bile konuyu teferruatıyla anlatım. Hoca sözünü tuttu sınavda soruların cevaplarını yanıma gelerek anlattı ve o sene geçtim.
İkici sınıfta sınavda cebelleşirken önümde bir kağıt gördüm. Baktım soruların cevapları yazılı o anda arkamda oturan bizim sınıftan olmayan bir kız geçmişti. Kağıdı o bıraktı galiba. Hep kim olduğunu merak etmişimdir. Kimdi  neden benim önüme bıraktı...! O sınıfımı da öğle geçtim. Ama hep bir öğrenme isteği vardı. Üniversiteyi bitirip İstanbul'a gitmiştim. Savaflar da dolaşıyordum. İple bağlı Fonu'nun bütün dersleri fasikül halinde kırk lira idi oysaki gerçek değeri 250 liraydı. Cebimde dönüş parası 50 lira vardı. 40 lira vererek onu aldım. 10 liraya da bir eski İngilizce cep sözlüğü aldım çünkü İngilizce öğrenmeye karar vermiştim. Eve geldim durumu İsmet'e anlattım. İsmet elli lira yol paramı verdi. Ertesi gün vapura bindim. Vapurda iki Fransız kız vardı. Savaflardan aldığım bir fasikül İngilizce başlangıç kitabini o kızlar güvertede güneşlenirken Fransızca anlatarak bana öğretti İngilizce 'ye de orada başlamış oldum.
62 yaşına kadar Fono fasiküllerini ciltledim ama kitabını kararlı bir şekilde okuyup devam edemedim. Çünkü bildiğim kadarıyla bir yere kadar gelmiş takılıp kalmıştım. Daha çok telaffuzda zorlanıyordum. Hopa'da fabrikada makara bant kullanan teyp vardı. İstanbul'da Kayserili İsmet hocada da plakları vardı, Boş bant alıp onları kaydedemedim. Tekrar İstanbul'a gittiğim de İsmet hoca kaydetmiş bandı bana verdi. O bandı hiç dinleyemedim Hopa'dan ayrılmış. Bir daha makara bant kullanan teyp elime geçmedi. Fransızcaya tekrar başlayınca Atilla Fono'nun yarısı olan ilk bölümünü diskleriyle birlikte satın aldı. Ancak o zaman dileyebildim. 
Daha çok İngilizce öğrenmeye çalıştığımdan ona önem veremiyordum. Bu arada İngilizceyi öğrenmiştim. Ne zaman Oğlumun Fransız eşi Aurélie'nin hamile olduğunu öğrendim, torunumla Fransızca konuşabilmek için Fransızca öğrenmeye karar verdim. 
Asil maksat ise yaşlılığında bunalım ve Alzheimer'ı önlemek için beyin hücrelerini aktif tutmak gerekiyor. Bunun bir tek yolu yeni bir yabancı dil öğrenmeye başlamadan geçiyor, ikincisi ise bir enstrüman çalmak. Ben sesli enstrümanları çalabiliyorum. İlk kaval ve flütle başladım şimdi meyle devam ediyorum. 
Oğlum Atilla'da Pimsuler French audio derslerinin birinci bölümünü getirdi. (Daha sonra diğer iki bölümünü de getirdi. Onlar İngilizce açıklamalıydı. Toplam 90 ders.) Fransızca öğrenmeye kararlı başladım. İngilizce ana dili Fransızca öğrenme dili şeklinde (Böylece İngilizcem de canlı tutulmuş oldu.) YouTube ve Duolingo kullanarak öğrendim. 
Şimdi düşüneceksiniz ki, bunları kullanırken İnternete çok para ödemişimdir. Hayır onu da bedavaya getirdim. Türkcell 4 adet simkartım var iki akıllı telefonum ve birde Turkcell modem. Telefonlardan biri çift simkart kullanıyor. Türkcell her karta haftada bir salla kazan İnternet yada YouTube veriyor. İnternet verirse Duolingo ile çalışıyorum diğerinde Fransızca dil öğrenme videoları izliyorum. Bu hatların sadece birkaç ay biriken iletişim vergilerini ödüyorum o da 30 yada 40 ₺'yi geçmiyor. Modemin simkartı standart her hafta 1 GB günlük İnternet veriyor onu iki gün kullanıyorum. Böylece haftanın 5 günü bedava Fransızca çalışma imkanım doğuyor. Hafta sonu gözlerimi dinlendiriyorum. Pimsuler French audio derslerini dinleyip tekrar ediyorum. 
Bu arda da boş geçen emeklilik günleri doldurulmuş oldu. Başladığım günlerde İnternet üzerinden Amerikalı bir dil doktoru bize İngilizce gurup dersi veriyordu. Öğrenci arkadaşlardan biride Siri Lanka doğumlu bir Fransız vatandaşıydı. Torunum Thalya'da yeni doğmuştu. Derste Fransızca öğrenmeye başladığımı söyledim. Dersin başında Fransız'a "bonjour" , sonunda da "au revoir" diyordum. Hocanın dikkatini çekmişti Fransız'a bana yardımcı olmasını söyledi. O da kabul etti. Bir sene onunla Skype üzerinden haftada iki gün Fransızca çalıştık. Şimdi hikaye kitaplarını okuyabiliyorum.

18 Şubat 2024 Pazar

Bilimsel gelişmeye gösterilen bağnazlık


Geriye dönüp bakıyorumda bu İngilizler ne menem insanlarsa, fizik, kimya ve biyoloji kanunlarını onlar keşf etmiş, sanayi devrimini gerçekleştirmiş, 
yetmemiş birde dünyayı işgal edip sömürgeleştirmiştir.


İngiliz kimyacı Dalton kendi adıyla anılan atom teorisinde, Katlı oranlar kanunu bulmuş, bununla bileşikler belirli ekivalens ağırlık oranlarında atomların birleşmesinden ve bunların katlarından meydana geldiğini tespit etmiştir.


Fizikçi Niwton, mekanik kanunları tespit etmiş, kütle çekim kuvveti olan yer çekim ivmesini bulmuştur. 

     Yerçekimi eleştirisi

Gezegenlerin kütle çekim kuvvetine bağlı olarak, hareket ettiğini formülleştirmiştir.


Darvin biyolojide devrim yapan canlıların evrimleşme teorisini ortaya atarak bütün batıl inançları yıkmıştır. 

      Evrimleşme eleştirisi

Biz bu evrimleşmeyi Covid 19 döneminde yaşayarak, virüsün sık sık şekil değiştirip daha dayanıklı hale geldiğini gözledik.


Ama bunların hiçbiri dürbünü geliştirerek gezegenlerin hareketini izleyen ve dünyanın güneş etrafında döndüğünü söyleyen İtalyan Galileo gibi kilise tarafından yargılanıp ev hapsine çarptırılmamıştır.
Kiliseye göre dünya sabit duruyor, güneş ise sabah doğup akşam batarak dünyanın etrafında dolaşarak hareket ediyor. Dürbünle değil çıplak gözle bundan başkası zaten izlenemezdi. 
Yukarıdaki düşüncelerin hepsi genel dünya inancına ters düşmekte idi. İngilizler düşünürleri eleştirmiş ama hiç bir şekilde cezalandırılmamışlardır. 
Belki bunda İngilizlerin Katolik değil Protestan olmalarının etkisi vardır.
Sağ osun İngilizler, dünyada kral, krallık insan zihniyetinden silindiği halde onlar halen yaşatıyorlar. Onun mantığını da turizmden gelir sağladıklarına bağlıyorlar.


Fransızlar, modern kimyanın kurucusu, kimya laboratuvarına teraziyi sokan, metal oksitlerini analitik olarak kantitatif değerlerde tespit edip, yanmada ortaya atılan filajiston teorisini yıkan kimyacı ve fizikçi Lavazye'yi devrim sırasında giyotinle başı kesilerek idam etmişlerdir. Fakat fikirlerinden dolayı değil, devlet görevinde iken zimmetine para geçirdi suçlamasını öne sürmüşlerdir.
İnsan oğlu bilemediği şeye hep bir ruh yakıştırması yapmıştır. Yanma ve metalik oksitlenme sırasında gözle görünmeyen havadaki oksijen gazının reaksiyona girdiğini bilemediklerinden, bu olaya ateşin ruhu filajiston demişlerdir. 


İngiliz kimyager Priestley oksijeni havada bulunan bir gaz olarak tespit edince ateşin ruhu olarak adlandırdıkları filajiston ortadan kalkmıştır. Oysaki ruh insan oğlunun icat ettiği aslı olmayan bir kavramdır.


Ünlü antik yunan düşünürü Sokrates gençlere dinsizlik düşünceleri aşılıyor iddiasıyla zehirli baldıran otu yedirilerek idam edilmişti. 

7 Şubat 2024 Çarşamba

Yabancı Dil Öğrenmenin Önemi


Marks ve Engels aynı fikri savunan en iyi iki arkadaş tanınmış Alman filozoflarıdır.
Engels fabrika sahibi bir burjuva, Marks ise doğru dürüst bir işi ve geliri olmayan, düşüncelerinin peşinde koşan onları yaymak isteyen bu konuda her fedakarlığa göğüs geren bir kişidir.
İkisi de diyalektik materyalist felsefi düşünceyi savunan kişilerdir.
Marks iktisat konusunda diyalektik materyalist felsefi düşüncesini geliştirmiş, bu konuda kitaplar yazmıştır.
Engels ise sanayici olması nedeniyle fizik kimya ve biyoloji gibi bilimsel gelişmeleri takip edip diyalektik materyalist felsefi  düşüncesini geliştirmiş bu konuda kitaplar yazmıştır.
Marks Kapitali yazmak için, Almanya'dan ayrılıp kapitalizmin en çok ilerlediği sanayi devriminin gerçekleştiği İngiltere'ye yerleşmiştir. Bu iki arkadaş sık sık mektuplaşmış. Engels Marks'a devamlı Mali yardımda bulunmuştur. Bir ara
Engels birkaç ay Marks'tan haber alamayınca mektupla hatırını sorar. Marks'ın verdiği cevap "Kusura bakma dostum iktisat konusunda elime iki önemli Rusça kitap geçti ama bunları okuyabilmem için Rusça öğrenmem gerekiyordu. Bu süre içerisinde kitapları okuyabilecek kadar Rusçamı geliştirdim. Özür dilerim bu arada seni ihmal ettim."

Birkaç yıl önce Aurélie'nin İstanbul'da bana hediye ettiği iki Fransızca hikaye kitabını okuyup anlayacak kadar Fransızcamı ilerlettim. Kitapları okuyup bitirdim. Fransızcamı geliştirmek için  başka hikaye kitaplarına ihtiyaç duydum. Buradaki kitapçıkları dolaştım. Fransızca hiç bir şey bulamadım.
Eğer yolunuz saaflara düşerse benim için Fransızca ikinci el hikaye kitabi temin etmeniz beni çok memnun eder. Yenileri ithal olduğundan eminim çok pahalıdır. Pahalı şeylere para harcamak beni her zaman üzmüştür.


Marks ve Kapital demişken bu konuda bir şeyler daha yazayım.
Marks Kapitali bitirdiğinde onu bastıracak parası yoktur. Engels'e şu mektubu yazar. "Değerli dostum Kapitali nihayet bitirdim. Bastırman için sana göndereceğim, ama göndermeye yetecek param yok, müsveddelerin kaybolmaması için sigorta da yaptırmak gerekir. Dünyada para konusunda bu kadar yazı yazıp bu kadar parasızlık çeken bir adam daha görülmemiştir. Bu konuda çalışma yapanların hepsi zengin insanlardı. Senin yardımına ihtiyacım var."
Merci à Internet. 
Yazdıklarımı dünyanın öbür ucundaki insanlara ulaştırmak içi bastırma gibi bir sorunum yok.

Kapital emeğin yarattığı artı değer ve bunun sömürülmesini anlatıyor. Aslında bunu Marks yazdığı <Ekonomik politiğin eleştirisine katkı> kitabında analiz edip anlatmıştır. Üç kalın cilt Kapital'de bu konuyu geniş kapsamlı ele almıştır.
Ayni şeyi Nazım Hikmet, <Kuvayı milliye destanında> anlattıklarını <Memleketimde İnsan Manzaraları> kitabında daha kapsamlı ele alması gibi.
Bu kişilerin arkalarından gelen Lenin diyalektik materyalist felsefe ve emeğin yarattığı artı değerin sömürülmesi konusunda ikisinden daha çok kitap yazmış, emeğin sömürülmesini engellemek için Rusya'da monarşik Çarlığı devirerek sosyalist devrimi gerçekleştirmiştir.
Kitlelerin kendi kaderini tayın hakki konusunda da kitaplar yazmış. Bunu da pratikte sağlamıştır.
Her ulus kendi sınırları içindeki topraklarda kendi kaderini tayın hakkına sahiptir. Böylece sosyalist sistem içinde her ulusa devlet kurma hakkı verilmiştir. 
Orta Asya'daki Türk devletleri, (Yanımda staj yapan bir Kırgız öğrenci "Biz böyle ayrı devletler değildik Ruslar bizi ayrı devletler haline getirdi." dedi.) Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, bir yıldır savaşın devam etiği Ukrayna gibi devletleri Lenin yaratmıştır. Sosyalist sistem çökünce bu devletler bağımsız devletler topluluğu şeklinde ortaya çıkmıştır. Putin Ukrayna için "Oralar bizimdi onlara oraları Lenin verdi ben alıyorum." diye Ukrayna'ya savaş açtı.
Savaşın asıl nedeni ve savaştan önce Kırımın işgali Ukrayna'da kalan Kırım ve Azak denizi Rus donanmasının limanıydı. Ukrayna'ya kalınca Rusya Ukrayna'ya kira ödüyordu. Ukrayna'nın NATO'ya girme sevdası Rusya'yı korkuttu Kırımı işgal etti. Savaşla da Azak denizi kıyılarını alarak donanmasını güven altına almaya çalışıyor. Savaşın durdurulması taleplerine "Ukrayna'yı NATO'ya almayın savaşı durdurayım" diye cevap verdi. NATO ülkeleri bunu kabul etmedi. 
Emeğin sömürülmesi kapitalist sistemde sermaye birikimi sağladı. Daha çok sermaye biriktirmek için üretimi daha ucuza  getirmek gerekiyordu bunun içinde bilimsel gelişmelere para yatırmak gerekiyordu. Kapitalist sistem bunu yaptı bilimi ve teknolojiyi geliştirerek daha ucuza üretim yapmayı başardı. Bunda rekabetin büyük önemi var. Sosyalist sistemde rekabet olmadığından. Bu gelişmeyi yapamadı ve çöktü. 
Çin sistemini gevşeterek diş yatırımlara kapı açtı. Ucuz iş gücüne sahip olduğu için, başarılı oldu. Ekonomisi büyüdü ve ayakta kaldı. 

Lenin için uydurulmuş Bir fıkra var onu da burada anlatayım. Lenin'in yazarlığı yanında, çok etkili hitap özelliği varmış. Konuşmasıyla kitleleri galeyana getirip harekete geçirirmiş, böylece sosyalist devrimi gerçekleştirmiştir. 
Lenin ölünce Allah Cebrail'i yanına çağırıp "Git bana Lenin'i getir. O Dünyayı birbirine katıp karıştırdı. Bakalım ne menem adamdır" demiş. 
Cebrail Lenin'i Allah'ın yanında bırakıp dışarı çıkıyor. Uzun zaman geçiyor. Bir hareket olmayınca geri dönüp Allah'ın bulunduğu odanın kapısını açıyor. Gördüklerinden kendi ağzı da açık kalıyor. 
Lenin ile Allah tavla oynuyormuş. 
Allah kafasını kaldırıyor Cebrail'e "Kapıyı kapat yoldaşımla beni yalnız bırak" demiş. 
Öyle gözüküyor Lenin öldükten sonra da boş durmamış Allah'ı kendi yanına çekmiş. 
Orda da rahat durmayacağını tahmin eden Ruslar Lenin'i gömmeyip mumyalamışlar. Kızıl meydanda bir binada halka açık sergiliyorlar. Böylece göz önünde tutup, yeni bir vakaya karışmasının önüne geçiyorlar. 


Peki emeğin sömürülmesi durdu mu. Eğer dursaydı bu günlerde köylüler traktörleriyle Paris ve Bürüksel sokaklarını doldurup trafiği engellemez, Avrupa parlamentosu binası önünde saman yakmaz, İngiltere'de değişik iş kollarında grevler yapılıp bir senedir meydanlar insan kitleleriyle doldurulmazdı.

9 Aralık 2023 Cumartesi

Yeşil acı biberin marifetleri


Amarika'da her yıl en acı biber yetiştirme yarışması yapılıyormuş. Bu sene yarışmayı kazanan biber o kadar acıymış ki Gienes Rekorlar kitabına girmiş.
Beyin vücut yaralanmalarında meydana gelen acı hissine karşı dopamin ve endorfin hormonu üreterek acıyı azaltmak ve yaradan vücuda girme ihtimali olan mikroplara karşı savaşması için akyuvarları harekete geçirerek antikor üretmelerini sağlıyor. Üretilen bu antikorlar vücudun savunma mekanizmasını güçlendirerek vücutta mikropların yaratacağı hastalıklara karşı koruyor.
Biber vücutta acı üreterek beyni yanıltıyor. Beyin bu acıyı hissedince yukarıda anlatılan olayı tekrarlıyor. Buda vücudun savunma mekanizmasının güçlendirilmesini sağlıyor.
Benim gözlemlerime göre az miktarda acı biber yemek barsaklarda soruna neden olmuyor. Çok yenirse hemoroitlerde iltihaba neden olarak barsak kanamasına sebep oluyor.
Pazardan geçen hafta bir kadından yaşil biber aldım. Alırken sordum acımı diye. Tek tük çıkar dedi. Fakat hepsi acı çıktı. Ne yapacağımı düşünürken yukarıda anlattıklarım aklıma geldi. Bende yemeklerde küçücük isirarak yiyorum. Henuz bir probleme neden olmadı. Yemekte işthımı da açti. Yemekler daha lezzetli olmaya başladı. Dopamin ve endorfin hormonu aynı zamanda mutluluk hormonudur. İştah açması salgılandığının kanıtıdır. Vucudun ürettiği hormonlar bizi yönetiyor.

25 Kasım 2023 Cumartesi

Kadın Cinayetleri


Kadın cinayetlerinin nedeninin asıl kaynağını kadınlar kendilerinde aramalılar.
Nazım Hikmet Saman Sarısı şiirinin son mısrasında karısı Vera için, "Başımın belası" diyor.
Kadınlar her belanın başı olduklarını düşünüp, kendilerini bir sorgulamaları gerekir. 
Cırtlak seslerini kullanarak, erkekleri çıldırtıp delirtiyorlar, onları o hale getiriyorlar ki sağlıklı düşünmenin sınırını aştırıyorlar, sonunda da kendilerini öldürttürüyorlar. Erkeklerin hayatını da cehenneme çeviriyorlar. Kendileri ölüp kurtuluyor ama asıl işkenceyi erkekler çekiyor.

Antik Yunanlılar "Pandora denen kadın, kötülük kutusunu açtı. Bütün belaları dünyaya saldı" diyor.
Müslüman ülkelerin kadını kapatması, hatta Afganistan'ın kadını eve kapatmasını <hoş görmesem bile> sadece dine bağlı değil, toplumda huzur bozucu bir nedeni olması gerekir diye düşünüyorum.Orta çağda batıdaki kadınlar da kapalıydı. Halan rahibeler kapalı. Fakat onlar Ronesans'tan sonra din yerine aklı seçti. Kadınlar özgürleşti. Demokrasi gelişti. Kadın cinayetleri gene bitmedi. Sonuçta, din de insanların uydurduğu bir şey. Gökten zembille inmedi. Devire göre uygulamaları değişiyor.

Eski libas gibi aşkın gönlü, 
Söküldükten sonra dikilmez imiş. 
Güzel sever isen gerdanı benli, 
Her güzelin kahrı çekilmezmiş. 
… Sevdiğim değildin böylece ezel
Ömrümün bağına düşürdün gazel
İbrişim'den nazik sandığım güzel
Meğer Polat gibi bükülmezmiş
… Seyrani'nin gönlü gamla yaş imiş
Aşkı sevda cümle derde baş imiş
Ben gönlümü toprak sandım taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş

1 Kasım 2023 Çarşamba

Türklerin ölüye ve mezara verdikleri önem

  •  Erzurum çifte minareli medrese ve kümbeti

  • Erzurum çifte minareli medresenin arka tarafında bulunan kümbetin iki ayrı kaynaktan alınmış bilgi:

Bu kümbetin kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin için yapıldığı anlaşılamamıştır. Kümbetin, medrese ile birlikte 13. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Kümbetin gövdesi, iç içe yuvarlak kemerlerle bezenmiştir. Ayrıca zengin bezemelerle süslenmiştir. Kümbetin üzerini örten kubbesi de külah şeklindedir. Mumyalık kısmı haçvari planlı, çapraz tonozlu olup, üst mekân mihraplı ve içten kubbe ile örtülüdür. Sanduka bulunmayan bu bölüm mescide çevrilmiştir.

Google'ın yapay zekası Bard'ın verdiği cevap:

Evet, Erzurum Çifte Minareli Medresenin arkasındaki kümbette bir ceset bulunmaktadır. Bu ceset, Selçuklu döneminde önemli bir devlet adamı ve komutan olan Emir Saltuk'a aittir.
Kümbet, 12. yüzyılda Emir Saltuk'un naaşını muhafaza etmek için inşa edilmiştir. Kümbetin giriş kapısı üzerinde, Emir Saltuk'un ismi ve ölümüne dair bilgiler yer almaktadır. Bu bilgilere göre, Emir Saltuk 1192 yılında vefat etmiştir.
Kümbet, 1948 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. Restorasyon sırasında, kümbetin içinde Emir Saltuk'a ait bir mezar bulunmuştur. Mezar, kümbetin merkezinde yer almaktadır. Mezar, kesme taştan yapılmıştır ve üzerinde Emir Saltuk'un ismi ve ölümüne dair bilgiler yer almaktadır.
Mezarda yapılan incelemeler sonucunda, Emir Saltuk'un naaşının iyi durumda olduğu tespit edilmiştir. Naaşın üzerinde, Emir Saltuk'un giydiği kıyafetler ve taktığı aksesuarlar da bulunmaktadır.
Kümbetteki ceset, günümüzde de ziyarete açıktır. Ziyaretçiler, kümbetin içinde Emir Saltuk'un mezarını görebilir ve onun hakkında bilgi edinebilirler.
Kümbetteki cesedin önemi:
Selçuklu döneminin önemli bir devlet adamı ve komutanı olan Emir Saltuk'a aittir.
Emir Saltuk'un naaşının iyi durumda olması, onun tarihsel önemini göstermektedir.
Kümbet, Emir Saltuk'un hatırasını canlı tutmak için önemli bir yere sahiptir.

Emir Saltuk, Malazgirt savaşında Alpaslan'ın komutanlarından biriydi. Savaşta gösterdiği üstün başarıdan dolayı, Erzurum ve çevresi ona veriliyor. O da Saltuklu beyliğini kuruyor kırk yıl idare ediyor, ölünce bu kümbette gömülüyor.

Büyük Selçuklu dizisinin Pazartesi (6 Kasım 2013) TRT 1'de saat 20:00'de finali var Malazgirt savaşını gösterecek.

Yani koca medrese ve kümbet bir mezarı anlamlandırmak için yapılmış.
Şimdi ise aradan geçen yaklaşık sekiz yüz yıl sonra içinde ceset kalmamış.

Aynı şekilde Timur Kazakistan Türkmen başında şair Hoca Ahmet Yesevi medresesi yaptırıyor. Mezar medresenin bir odasında.
Türkmenbaşı'na gittim mezarı ve medreseyi gördüm. Türkiye Cumhuriyeti restore ediyordu. Sovyet döneminde bayağı yıpranmış durumdaydı.
Bir genç çocuk beni gezdirdi. Hatta kubbelerin oraya çıkardı. Kubbelerin resimlerini çektim. Türkmenbaşın'da insanlar bizim anlayacağımız Türkçeyi konuşuyor.

Hoca Ahmed Yesevi Medrese ve Türbesi

Mezarın bir kümbette değil bir odada olmasının nedeni. Medrese mezardan daha sonra yapılıyor.
Timur Hoca Ahmet Yesevi' in gömülü olduğu yere mezara dokunmadan gördüğünüz medreseyi yaptırıyor.

Mardin'deki Zincirli medrese, Timur Mardin'i kuşattığında medreseyi yaptıran ve Mardin'i savunup Timur'u uzun süre uğraştıran kişiyi Timur Mardin'i ele geçirince o kişinin kendi yaptırdığı medreseye zincirleyerek hapsediyor. Zincirli medrese ismi de oradan kalıyor. O kişinin cesedi de bu medresenin bir odasında büyük bir sanduka içinde. Merak ediyorsanız o kişinin kim olduğunu ve görevini de siz araştırıp bulun...!