Hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz.

Bizden de: Çam sakızı çoban armağanı...!

13 Şubat 2019 Çarşamba

AZERİLERİN TÜTK BAYRAĞINA KARŞI TUTUMLARI


Hamidiye zırhlısı

70'li yıllarda üniversitede öğrenciydim. Aşırı milliyetçi Alparslan Türkeş ve partisi MHP (Milliyetç Hareket Partisi) ve onun sempatizanları ortalıkta teror estiriyorlar üniversitelerde öyrenci olayları eksik olmuyor günde 3-4 kişi ölüyordu. Aşırı milliyetçiler azeri şarkı olan " Çırpınırdı Karadaeniz" türküsünü milli marş halıne getirmiş. Bütün olaylarda onu kullanıp milliyetçileri şiddete teşfik ediyordu. Türkünün müsikisi güzel olmasına rağmen bu nedenle en nefret ettiğim türküydü. Hep merak etmiştin bu türkü neyin nesi nerden geliyor diye. Araştırdım. Birinci Dünya savaşı sonuna doğru 1918 Erivan bölgesinde Ermeni devleti kurulunca, Ermeniler, Azeri katliamına başlamışlar Nuri Paşa Osmanlı ordusuyla o bölgeye gidip katliamı önlemiş, Bu duygusaldurumu yansıtan Azeri şair Ahmet Cevat bu şiri yazıyor. Azeri besteci Üzeir Bey'de besteliyor. Fakat Türk milliyeçileri besteye sadık kalıp, şiirin bazı kıtalarında değişiklikler yaparak kendi milli marşları haline getiriyorlar.

Milliyeçilerin Yaprığı Değişikiliğe göre Şiir:

Çırpınırdı Karadeniz
Bakıp Türk’ün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına

Sırmalar sarsam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yol ver Türk’ün bayrağına.

Kafkaslar’dan esen yeller
Şimdi Sana selam söyler
Olsun bütün Moskof eller
Kurban Türk’ün bayrağına.

Ayrı düştüm dost elinden
Yıllar var ki çarpar sinem
Vefalı Türk geldi yine
Selam Türk’ün bayrağına.

Kafkaslar’dan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Türk’ün şanlı bayrağını
Moskova’ya asacağız.

Türk eşine, Türk eşine
Kıyar mı hiç Türk eşine
Bütün dünya kurban olsun
Türk’ün Başbuğ Türkeş’ine
Ülküdaşlar dua etsin
Türk’ün Başbuğ Türkeş’ine.

Aynı şiirde Azeri milliyetçileride değişiklik yapıp. Azerbeycanlı kadın şarkıcı Azer'in okuduğu şiir:
https://www.youtube.com/watch?v=PUcNcS9JUso&list=RDPUcNcS9JUso&start_radio=1
Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türk'ün bayrağına
Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türk'ün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına

Sırmalar sarsam koluna
İnciler dizsem yoluna
Sırmalar sarsam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yol ver Türk'ün bayrağına

Kafkaslar'dan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Kafkaslar'dan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Türk'ün şanlı bayrağını
Turan ile asacağız
Türk'ün şanlı bayrağını
Turan ile asacağız

Azerbaycan bayrağını
Qarabağ'da (Karabağ) asacağız
Azerbaycan bayrağını
Qarabağ'da
asacağız
Ahmet Cevatın Yazdığı Orjinal Şiir.
Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türkün Bayrağına
Ah diyerdim heç ölmezdim düşebilsem ayağına
Ayrı düşmüş dost elinden yıllar var ki çarpar sinem
Vefalıdır geldi giden yol ver Türk’ün bayrağına
İnciler dök gel yoluna sırmalar diz sağ soluna
Fırtınalar dursun yana selam Türk’ün bayrağına
Hamidiye ve Türk kanı hiç birinin bitmez şanı Kazbek olsun ilk kurbanı selam Türk’ün bayrağına
Dost elinden esen yeller bana şiir selam söyler Olsun bizim bütün eller kurban Türk’ün bayrağına
Yeni akite tanıtılan Ahmet Cevat'la ilgili notu buraya koyuyorum:

Çırpınırdın Karadeniz şiirinin öyküsü

Çırpınırdın Karadeniz şiiri, 1914 de Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na girmesini büyük bir merakla ve heyecanla izleyen Azerbaycan şairi Ahmet Cevat Hacıbeyli tarafından yazılmıştır.

11 Ocak 2017 Çarşamba 19:32
Çırpınırdın Karadeniz şiirinin öyküsü
Bu şiir, Nuri Paşa’nın kumandasında Osmanlı askerlerinin Azerbaycan Türklerini Ermeni ve Rus soykırımından kurtarmak için yaptığı fedakârlığa atfen bestelenmiştir. Gence de yazılmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Ahmet Cevat, Türkiye’ye gelerek Çanakkale başta olmak üzere çeşitli cephelerde Türk düşmanlarıyla savaşmıştır. Ermeni mezalimine uğrayan Kars, Ardahan ve Oltu’ya “Bakü Müslüman Cemiyeti Hayriyesi” adlı kuruluş kanalıyla gelmiş ve uzun süre kalarak, yetimleri ve açları doyurmuş, giydirmiştir.
Ahmet Cevat, o günlerde verdiği mülakatta şöyle diyor:
Bizim Kars ve Ardahan’a gittiğimizden o kadar memnun oldular, o kadar sevindiler ki, gözlerimiz yaşardı. Hepsinin solgun dudağından boyasız bir tebessümle beraber şu sözleri işitiyorduk: “Hamdolsun Allah’a bizim de cana yananlık edenlerimiz varmış. İnsan ölürken de kardeşinin kucağında ölmelidir. Yaşasın kardeşlerimiz:” Bu sözler kardeş yardımına koşan Azerbaycan halkına minnettarlık, şükranlık cevabıydı,” demiştir.
Bu büyük şair, 1937 de Stalin tarafından “Türk casusluğu ve Türklere yardım etme” suçlamasıyla, kurşuna dizilmiştir.
Yeni Akitte "Bir Ermeni Gelin" romanından alınmış, bestecisi Üzeyir beyın bir anı hikayesinide buraya koyuyorum:
Üzeyir Bey durdu. Kıtayı bir daha okudu. Kâğıda çizdiği resme baktı. Sonra piyanonun üstündeki resme baktı. Taşbasması resim ona Türkiye’den gönderilmişti. Hamidiye’nin resmiydi. Türklerin gururu gemi, Sivastopul’u bombalayan, Yunan Harp gemilerini bombalayan gemi… Odada bulunanlar merak etmişlerdi. Üzeyir Bey, büyülenmiş gibi neye bakıyordu? Herkes ayağa kalkmış piyanonun üstündeki resme bakmaya başlamışlardı.
                                     Hamidiye Zırhlısı
Üzeyir Bey konuklarına “Bugün 8 Eylül” dedi. “Türk Ordusu bir aydan fazladır harp ediyor. Ordularımız İzmir’e yaklaştı diye yazıyor gazeteler. Tanrım sen kötü gün gösterme, ordumuzu muzaffer eyle, kalemizi koru” diye dua etti. Hep bir ağızdan amin dediler.
Üzeyir Bey ayaktayken piyanonun tuşlarına bastı. Bir segâh nağme üstünde parmaklarını dolaştırdı. Sonra oturdu. Gözünü Hamidiye’den ayırmadan tuşlarda parmaklarını gezdirmeye başladı. Yüreğinden gelen coşkuyla Ahmet Cevat’ın mısralarını söylüyor nağmesini çalıyordu. Misafirler büyülenmiş gibi dinliyorlardı. Birden odanın kapısı tıklandı. Çalıp söylemeyi kesti. Gelen yabancı değildi. Can dostu arkadaşıydı. Yeni gelen dost misafir, oradakilerin buğulu gözlerini, titreyen dudaklarını görünce telaşlandı. Konukların ellerini sıkıp, hal hatır sorduktan sonra döndü merakla “Üstat ne oldu? İyi misin?” diye sordu.
Üzeyir Bey, “Hiiç! Dostum iyim. Korkacak bir şey yok merak etme” dedi.
Adam piyanonun başına geldi, notaya baktı, melodiyi içinden okudu, güfteyi görünce çok endişelendi. “Üstat böyle şeyler yazılır mı? Adamı sürerler, hapislerde çürütürler, belki de asarlar” dedi.
“Evet! Dostum deliyim. Burada bulunanların hepsi de delidir. Vatanının, milletinin, namusunun delisi,” dedi. Bu cevabı alan misafir, odadakilere şöyle bir baktı. Hepsi gözlerini yere indirdiler. Cebinden çıkardığı, kırmızı boncuk üzerine ay yıldız işlemeli tespihini öptü.
“Eh öyleyse ben de deliyim! Çal”
Üzeyir Bey, bu şiiri bestelediğinden beri hayatının hiçbir döneminde böyle çalıp söylememişti bu eseri. Odadakiler de katılmıştı hep bir ağızdan üç dört kez çaldılar söylediler. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Hiç birinin gözüne uyku girmiyordu. Türk Ordusu Yunan’ı önüne katmış kovalıyordu. İzmir’in kurtuluşu an meselesiydi.
O sabah bir ara konağın önündeki meydanda bir hareketlenme olduğunu fark ettiler. Topluluk gittikçe kalabalıklaşıyor ve evin önüne doğru geliyordu. Halk bağırıyordu. Camı açıp dinlediler.
”Üz-ze-yir Beyyy! Gözümüz aydııınnnn!” Üzeyir Bey telaşlanmıştı. “Ne oldu? Niye bağırıyorsunuz sabahın bu saatinde?”
Kalabalık, hep bir ağızdan haykırdı. “Telgraf geldi, ordumuz galabe geldi! Türk Süvarileri, İzmir’e girmiş, Yunan askeri kaçıyor! Onlar kovalıyorlar!”
Odada bulunanların hepsi sevinç ve coşkuyla birbirlerini kutladılar, sarıldılar, kiminin gözleri dolmuş, elini yüreğinin üstüne koymuş, sevinç çırpıntılarını dinliyor. Kimisi de göz yaşlarını koyuvermişti. Onları boyle etkiliyen eser Ahmet Cevat'n "Çırpınırdı Karadeniz" türküsüydü.
Bu konuda yazılmış ikinci bir şiirde Azerbecanli Şair Talman Hacıev'in şiiridir.
Nuri Paşa ordusuyla Azerbeycan'a girdiğinde askerlerin başinda siyah püsküllü kırmızı fesler vardı. Genceli şair Talaman Hacıev bu manzarayı Gence ovasında görünce orduyu gelincik kaplı tarlaya benzetmiş. Kırmızı gelinciklerde siyah lekeler vardır. Kırmızı festeki siyah püsküller gibi. Azeri dilinde gelinciğe lale dendiğinden, şu şiiri yazmiştır Daha sonra bu "Güzel Laleler" türkü yapılmıştır.
https://www.youtube.com/watch?v=SdVb84RzEgM&list=RDSdVb84RzEgM&start_radio=1

Yazın evvelinde Gence çölünde,
Çılıplar yinede dize Laleler.
Yağiştan ıslanan yapraklarını,
Seripler dereye, düze Laleler.
Hayalimden neler galipte geçer.
Yaz geler ellere durnalar göçer.
Bulağlar semaver ağ daşlar şeker.
Benzeyir çemende köze Laleler.
Meylim özünde kara haldedir.
Hicranın ilacı ilk vüsaldadır.
Ne vahtır aşığın gözü yoldadır.
Bir konağ galesiz bize Laleler.
Bunu biraz anlaşılır hale getirdim.
Ilk baharda Gence ovasında.
Yorgunlar yinede sıra halindeler.
Yağiştan ıslanan elbiselerini,
Dereye düze sermişler Laleler.
İkici kıta anlaşılır durumda.
İçimdeki düşünce kara haldedir.
Üzüntünün ilacı sevgiliye kavuşmaktır.
Çoktandır aşığın gözü yoldadır.
Bize misafirliğe gelin Laleler.
 Abdullah Gül'ün cuhurbaşkanlığı döneminde, Ermenistan'la bir yumuşama dönemi başlatılmıştı, hatta Gül Ermenistana futbol maçına gitmişti. Buna tepki gösteren kalleş Azeriler geçmişteki yapılanları unutup yukarıda bahsedilen şavaşta ölen Türk şehitliğindeki bayrak direklerini dibinden kesip Türk bayraklarını indirmişlerdir.