İlk önce zirveler ağarır, ışık hüzmeleri ağır ağır sağılır iner binbir çiçeğin üzerine. O zaman yamaçlar ışığa boğulur.Usul fısıltıların koynunda yapraklar canlanır, kıpırdar.
Yine bu zirvelerin aklığı, yerin dibinden fışkıran karanlığa en son bürünür. Berrak havaların gecelerinde uçuşan yıldızlardan saçılan parıltılar, arada bir dorukların üzerine dökülür ve göğün belirsizliğine karışır. Yaz aylarında çoğu zaman sabaha dek sürer, dağların başında ki bu ışıltı curcunası.
Bütün köylerın sularının kökü buraların eteklerinden doğar. Kuzeyde Çoruh Vadisi’n de bir araya toplanır.
İlçenin uzak doğusunda bulunan Sahara Dağı ,derin bir vadinin her iki yüzünde yatkın, kademe kademe yükselir. Dağın çıkılan doruğunda, Yanlızçam’ın düzlüğü gözükür. Alabildiğine yatkın düzlüğün bir ucundan diğer ucu gözükmez. Düzlük yerin toprağı eşelendiğinde, toprağın rengi kırmızıya çalar. İçerisinde irili ufaklı taşlar bulunmaz. Toprak etlidir. Ve buradan, uzak batıdan dimdik bir hançer gibi duran Karçal Dağı’yla, Sahara’nın arasında kalan birbirleriyle kesişen vadiler, etrafa serpilmiş köylerin hepsi apacık gözükür. Yalnızçam dağının en büyük vadisi , Yığılı Yaylasi’nın üst başındaki Yasamal Boğazı’dır. Bülbülhan ve Kürdevan Dağı arasında kalır. Bu iki uzak yeri birbirine bağlayan geniş vadidir.
Şekil 2: Kara göl
Yine Sahara Dağı’nın doruğundan, Kürdevan Tepesi’nin altındaki yayvan kratere gömülmüş olan buzül gölü, Karagöl ve üst başındaki Ağgöl’ün suları akşam gün batarken çeyrek saat zamanına kadar bir an gözükür tekrar silinir. Alabalıkların oynaştığı Karagöl’ün suları, gölün akağından alınan bir kanalla aşağılarda bulunan Hanlı (Kantuşet), Karaağaç (Verğunal), Kireçli (Kotetirs), Arpalı (Zedaba), Çayağzı (Gürnatel), Dalkırmaz (Ankliya), Çiftlik (Şindoban) Otluca köylerinin arazilerinin bütününün yarısına yakınını sular.
En yaşlı kartallar, Cindağı ile Cengelek, Kamera yaylalarının arasındaki inişli, çıkışlı birbirine bağlamış kayalıklarda yaşarlar. Kuzeydeki Boğa Gölü’nün çevresinde avlanırlar, bazen güneye, batıya köylere inerler. Kanatları, yüksek tepelerin keskin ruzgarlarıyla yıkanmıştır, renkleri çelik rengi gibi donuktur. Gölgeleri sonbaharın tatlımsı güneşi altında, toprağın yüzüne kapkara bir hayalet gibi düşer, toprağı yabanice yalar geçer. Bu gölgeler ürkütücüdür.
Şekil 3: Karçal dağlarının arsiyan dağına bağlantısı (Şavşat efkar tepesi)
Topraktan yapılmış birer merdiven gibi kıvrılarak uzanan, tepelere doğru yükselen yayla yolları, sadece yaz aylarında geçit verir.
Nane, kekik kokan yamaçları ile Şavşat İlçesi, Güney doğusunda sıralanan Yalnızçam Dağı’nın zirvesinden sonra, yerini düz ovaya terk eder. Zolt düzlüğü bu dağın en verimli otlak yeridir. Alanı beşbin dönümü aşar. Çevresi at sırtında bir günde gezilebilinir ancak. Güneye açılan eteği, Ardahan İli’nin batısındaki yaylalara kadar uzar.
Bu yerde iyne yapraklı saz otundan tutun,dağ pancarı, yayla çayı, kedi otu, kuzu kulağı, kuş dili, it soğanı, üçgül, dağ fındığı otu bulunur. Burada bahar, kar çiçekleri öbeklerinin gözükmesiyle başlar, papatyalar patlar, menekşeler boy atarlar, ardından her renk tonunun var oduğu bir renklilik cümbüşüne dönüşür burası.
Bu otlak yer baştan başa pınar sularıyla beslenir. Kayaların olduğu yerler apayrı bir yeşillikte gözükürler, bu ayrı yeşillik uzaklardan farkedilir. Otlar diz boyunun yarısı kadar kabardığında, Zolt Düzlüğü ovası göz kamaştırır, işte o zaman bu düzlük yerdeki çiçeklerin rahiyası, güney-doğu yonünden geçen Topyolu’nun güneğinden bile hissedilir.Yeşil tabiatın rengi güneye gittikçe değişir. Ağaçsız, iyne yapraklı yayla otlarıyla kaplı otlak uzar gider. Devamında , Ardahan, Posof’un bu ovada yayılmış, öbek öbek köyleri gözükür. Toprak kurak ve gölgesizdir. Yalnız arpa yetişir. Ardahanlının bu değerli ürünü yağışlı senelerde esen yellerle dalgalanırken denizi andırır. İşte böylesine verimli yıllarda taliplisi çoktur arpanın. Başta toprak komşusu Şavşatlı gelir. Çuval çuval, sepet sepet elma, armut götürürler, Ardahan köylerinde arpayla takas eder geri dönerler.
Ardahan-Şavşat yolunda kağnıların demir halkalara (maran) sıkıştırılmış ağaç tekerleklerinin gıcırtılı sesleri (cırlamalari) , gece gündüz demeden dağ yollarında taştan taşa çarparak, ağır yükleri altında ağlar, düşe kalka, çırpına çırpına öküzlerin arkasından sürünür sürünür.
Zolt düzlüğünün kuzey-batı ucu Yavuzköyü’nün (Mamanelis) yaylalıklarında birden bire kesilir. Yalnızçam Dağı’nın eteği burada dimdik kayalıklarla aşağılara uzanır. İnsan ayağının deymediği otlarla kaplı adacıklar serpişmiştir. Salt kayalıkların arasına, in, cin, yabani hayvanlar bile dolaşamaz buralarda. Boşlukta çakılmış gibi duran kartallar olur sadece.
Şekil 4: Sahara Dağı (Tokala yada Tavkala kayası)
Zirvede bulunan Takola (Tavkala) kayası bir yumruk gibi uzanır boşluğa. Üzeri düzlüktür. Baştan başa çimenliktir ve de öylesine geniştirki bir köy kurulur. Yavuzköy’ünün sağmalları, koyun yılkıları bazan burada yaylımlanır. Bu çimenlik yerin altında kaya olduğu anlaşılmaz. Boşluğa bakan kısmında kaya bülbüllerinin çiğlikları duyulur. Uzaktanda olsa bu zorlu sarp kayanın yanını yönünü dolaşmanın, kayaların yarıklarında yaşayan kaya bülbüllerini görmenin mümkünü yoktur. Ve yine akşamın karanlığının vadileri, köyleleri kucakladığı o zamanda batmakta olan güneşin sarışın ışıklarının Takola Kayası’na vurduğu görülür. Buradaki kayalar en sert taşlardandır, yosun tutmazlar, kuşluk vakti ile günbatımı arasındaki zamanda güneş vurur yüzlerine. Dimdik inen kayalıklı geniş yamacın yüksekliği bir kilometreyi aşar. Eteklerinin alt başında ladin, köknar ağaçlıklı sık ormanlık yer başlar. Kayalıklı yamaçta, sayıları azalmış ötede beride kalmış, yaşlı kayın ağaçlarının yosunlu dalları üzerine tünemiş olan baykuşlar tabiatın bu sessiz ve bambaşka köşesinde, ninnilenirken korkusuzca uyuklarlar.
Takola (Tavkala) Kaya’sının aşağılara inen uzantısında eteğine yakın kuş uçmaz, kervan geçmez, yol işlemez bir yerinde, bir kayanın oyuğundan su çıkar. Tek bir memba yerinden çıkan su üç insan belinin kalınlığında fışkırır. Bu yere yarım kurşun menzilli yol kadar yaklaşıldığında birden bire gökgürültüsünü andıran ses duyulur. Bu ses herzaman olur. Yaylalıkların yonünden, yukarılardan esen en sert rüzgarlar da bu sesi bir an olsun kesemezler, derinden gelen inilti kayaları titretir, her kaya bıçak ağzı gibi sivri ve keskindir.
Kayaların içerisinden çıkan su, meyilli yerden öylesine bir hızla akarki su köpürür, su değilde kıvrımlı bir beyazlık akar, güneş yanığı renginde kayalıkların arasından, suyun çağıltısıyla beraber serin hava dolaşır eteklerınde, oradaki ormanlığın üzerinde.
Boşlukta dolaşan bulutlar bu zirveye çarparlar, buradaki kayalar çoğuzaman sislere bürünür ve rüzgar fırtına kusar, zirve yerin kıyılarının çimenlerini yer yer kökünden söker atar. Rüzgarın yaladığı yerde sadece taşlar gözükür. Ot bıtmez bir daha da yaylalığın yağmurlarla yıkanan yalın, boz renkli toprağının o yerinde.
Dorukların çimenliklerini söken, toprağın yüzünü yırtan fırtınadan, şemsiye yapraklı otlara boğulmuş koyakları, vadileri, düzlükleri örten ladin, köknar, çam ağaçlıklı ormanlık saha tınmaz. Koyu çuha yeşili ormanlık yerde ağaçlardaki kozalakların tozları uçuşur. Tozlar gıri, eflatun, kirli beyaz renkte dolaşır durur. Her bir yel ayrı bir koku saçar, top top olur yuvarlanırlar…
Faruk Albay
Zıraat Teknisyeni
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder