GÜNEY KAFKASYA TÜRKÇESİ
SÖZLÜĞÜ
ÖN SOZ:
Anadolunun kuzey doğu ucunda yüksek Erzurum ve Kars pilatolarının Karadedenize uzanan sınırında arazi birden kırılır çöker derinleşir. Artvin’de çoruh vadisinde zeytinbile yetiştirilen akdeniz iklimine yakin derinliğe ulaşır. Arazi birçok dere tepe dağ ve küçük vadilerden meydana gelir. Tarıma elverişli alan çok azdır. Yüksek olmayan tepelerin ve dağ eteklerinin kuzey yamaçları: iyne yapraklı ağaç -çam, köknar, soç (ladin) vb.- güney yamaçlari: -pelut (meşe), ardıç, karaagaç, kayın vs.- kaplıdır. Aşağıdaki düz olmayan küçük platolarda ise köyler yerleşmiştir. Buralarda tarim yapilır. Arpa, buğday, mısır vs. tahıllar; lahana, soğan,patates vs. gibi sebzeler; tut (dut), kirez (kiraz), alma (elma), armut, heyva (ayva), nar "Heyvasi var nari var. Atamızdan yadigar, bizda atabari var." vs. yetiştirılır.Oysa Erzurum ve Kars platoları yüksek olduğundan çıplaktır. İnsan tipi Türkçe konuştükları dil ve şiveleri farklıdır.
İşte bu arazi karadeniz kıyısındaki Kaçkar ve Karçal gibi yüksek dağ sırasının hemen arka eteklerinden başlar. Borçka´dan başlayarak Gürcistan´ın Ahiska (Ağisğa) iline kadar devam eder. Kapalı bir havzadır. İnsan tipi, dil, şive, kültür ve gelenekleri kendine özgüdür. Borçka, Artvin, Yusufeli, Ardanuç, Şavşat, Posof, Ahıska gibi il ve ilçelerden ve bunların içindeki onlarca köyden müteşekkildir. Stalin’nin Türki devletlere sürdüğü Ahıska Türkleri nedeniyle son zamanlarda Ahıska adını sık sık duyurmaktadır. 1997 yılında Kırgızistan Bişkek’ te bulunduğumda AhıskaTürkleri kongresine tesadüfen denk geldim. Arka sıralarda oturup konuşulanları dinledim. Hiç bozulmamış bu yörenin dil ve şivesiyle konuşuyorlardı.Kongre sonunda kendileriyle konuştuğumda asıl Türkçeyi onlar konuşuyorlarmış asıl Türkte onlarmış. Bizler İstanbul şivesiyle konuşarak türkçeyi bozmuşuz, Türklüğümüzde azalmış. Şavşat’ta doğup büyüdüğümden o şiveyi halen konuşurum. Onların dili ve şivesiyle konuşmaya başlayınca yüzleri kizardi heyecanlandılar çok mutlu oldular. İşte Türkçe budur dediler.
Şekil 2: Posof
2006 ‘da bir geziye katılarak Posof’a oradan da Gürcistan sınır kapısına gittim. Ahıska 15 km ileride bir yamaca yayılmış şekilde gözüküyordu. Arazı Borçkadan başlayıp buraya kadar, bitki örtüsü dahil aynı şekilde devam ediyordu. Posoftaki insan tipi aynı konuştukları dilde aynıydı. Posof`la Şavşat arasinda Yalnızçam dağlarının devamı olan Seçeil dağı’nın 3363 m yükseklikte ‘Gençiyan’ tepesı var. Bu insanların gerideki toplulukla bağlantılarını büyük ölçüde aksatır. Ama dil ve kültürde akıl almaz benzerlık var. Posoftaki insanlar bizim onlar gibi konuşmamıza şaşırmışlardı. Posof son zamanda il olan Ardahana bağlıdır. Ardahan yüksek dağ platosunda bulunduğu için dili ve kültürü farklıdır. Bizim köyde sovyet döneminde görüşemedikleri, akrabaları Ahıska’da olan aileler vardı.
2006 ‘da bir geziye katılarak Posof’a oradan da Gürcistan sınır kapısına gittim. Ahıska 15 km ileride bir yamaca yayılmış şekilde gözüküyordu. Arazı Borçkadan başlayıp buraya kadar, bitki örtüsü dahil aynı şekilde devam ediyordu. Posoftaki insan tipi aynı konuştukları dilde aynıydı. Posof`la Şavşat arasinda Yalnızçam dağlarının devamı olan Seçeil dağı’nın 3363 m yükseklikte ‘Gençiyan’ tepesı var. Bu insanların gerideki toplulukla bağlantılarını büyük ölçüde aksatır. Ama dil ve kültürde akıl almaz benzerlık var. Posoftaki insanlar bizim onlar gibi konuşmamıza şaşırmışlardı. Posof son zamanda il olan Ardahana bağlıdır. Ardahan yüksek dağ platosunda bulunduğu için dili ve kültürü farklıdır. Bizim köyde sovyet döneminde görüşemedikleri, akrabaları Ahıska’da olan aileler vardı.
Şekil 2: Genciyan tepesinden Yalnızçam dağları arası (Arsiyan Kız gölü)
Dede Korkut hikayeleri okuduysaniz, Dedem Korkut söze şöyle başlar "Dedem Korkut galmiş boy boylamiş, soy soylamiş." Bu yörede oğuzcanın büyük ses uyumuyla konuşulur. Fiiller: galmağ, getmağ, gormağ, yemağ, içmağ vs. şeklindedir. Lisede okurken bu yöreden olmayan edebiyat öğretmeni bu dilin farkına varmışki bize Dede Korkut hikayelerini okumamızı tavsiye etmiş, bu yörenin diline çok bezer demişti. O yıllarda bende gidip bir Dede Korkut hikaye kitabı almış ve benzerliği görmüştüm.
Bu yörede Türkler, Gürcüler, Ermeniler yüz yillarca iç içe yaşamış, birbirlerinin ortak kelimelerinden alıntılar yapmışlardır. Dede Korkut hikayeleri Oğuz Türk’leri ile Gürcüler arasındakı savaşları anlatmaktadır. Günümüzde gürcüce konuşan bazı köyler vardır. Biz cumhurıyet cocukları olduğumuzdan Ermenice konuşanları görmedik. Yalnız halen Artvin vilayetinde üç katlı antik taş evler var. Yaşlı bir adama bunlari kimin yaptığını sordum. Ermeni evleri olduğunu söyledi. Ermenilerin nerde olduğunu sorduğumda cumhuriyet ilanından sonra Çoruh nehrinden teknelere binip Batuma kaçtıklarını söyledi. Artvinin eski adı ‘Livane’ dir. Gürcüce konuşan köyler: Borçka’da ve Şavşat’ın İmerğev (Meydancık) nahiyesinde bulunmaktadır, halkı müslümandır. Bu yörede çeşitli yerlerde harabe halınde kiliseler de vardır. Yani geçmişte hırıstiyan halklarda yaşamıştır. Yerlerin köylerin adları genellikle Gürcüce olmasına rağmen Gürcüce konuşan ınsanlara raslanmaz. Benim doğduğum köyün adı ‘Sığızır’ Gürcüce anlamı: Tepeler arasında vadı demektır. Gerçekten öyledir çevresinde kayalardan müteşekkil tepeler vardir. Bu yüzden buraya cumhuriyet döneminden sonra ‘Kayadibi’ denmiştır. Eşimin doğduğu köyün adı ‘Verğunal’dır. Gürcuce anlamı: Kavaklık alan demektir. Cumhuriyet döneminde Yörede karaağacın bol olması nedenıyle ‘Karaağaç’ adı verilmiştır. Bu ifadeleri yörede yaşayan Gürcüce konuşan bir arkadaştan öğrendim. Bunlar gösteriyoki Türkler buralara sonradan yerleşmiştir. Bu yörenin Türkçesini kullanan insanlar başka dil bilmezler. Ama Gürcüce konuşan insanlar Türkçeyi kendi lisanlarına yakın bir şiveyle konuşurlar. Bu şive bu insanları diğer insanlardan hemen ayırır. Örneğin bu yörede kulanılan ‘kavi’ kelimesi sert demektir. Gürcüce konuşanlar bu kelimeyi ‘kevi’ diye telafuz ederler. "Buray babam evidur. Tağtalari kavidur."
Şekil:3 Kayadibi Köyü Yanlızçam Dağları arası Bu yörede Türkler, Gürcüler, Ermeniler yüz yillarca iç içe yaşamış, birbirlerinin ortak kelimelerinden alıntılar yapmışlardır. Dede Korkut hikayeleri Oğuz Türk’leri ile Gürcüler arasındakı savaşları anlatmaktadır. Günümüzde gürcüce konuşan bazı köyler vardır. Biz cumhurıyet cocukları olduğumuzdan Ermenice konuşanları görmedik. Yalnız halen Artvin vilayetinde üç katlı antik taş evler var. Yaşlı bir adama bunlari kimin yaptığını sordum. Ermeni evleri olduğunu söyledi. Ermenilerin nerde olduğunu sorduğumda cumhuriyet ilanından sonra Çoruh nehrinden teknelere binip Batuma kaçtıklarını söyledi. Artvinin eski adı ‘Livane’ dir. Gürcüce konuşan köyler: Borçka’da ve Şavşat’ın İmerğev (Meydancık) nahiyesinde bulunmaktadır, halkı müslümandır. Bu yörede çeşitli yerlerde harabe halınde kiliseler de vardır. Yani geçmişte hırıstiyan halklarda yaşamıştır. Yerlerin köylerin adları genellikle Gürcüce olmasına rağmen Gürcüce konuşan ınsanlara raslanmaz. Benim doğduğum köyün adı ‘Sığızır’ Gürcüce anlamı: Tepeler arasında vadı demektır. Gerçekten öyledir çevresinde kayalardan müteşekkil tepeler vardir. Bu yüzden buraya cumhuriyet döneminden sonra ‘Kayadibi’ denmiştır. Eşimin doğduğu köyün adı ‘Verğunal’dır. Gürcuce anlamı: Kavaklık alan demektir. Cumhuriyet döneminde Yörede karaağacın bol olması nedenıyle ‘Karaağaç’ adı verilmiştır. Bu ifadeleri yörede yaşayan Gürcüce konuşan bir arkadaştan öğrendim. Bunlar gösteriyoki Türkler buralara sonradan yerleşmiştir. Bu yörenin Türkçesini kullanan insanlar başka dil bilmezler. Ama Gürcüce konuşan insanlar Türkçeyi kendi lisanlarına yakın bir şiveyle konuşurlar. Bu şive bu insanları diğer insanlardan hemen ayırır. Örneğin bu yörede kulanılan ‘kavi’ kelimesi sert demektir. Gürcüce konuşanlar bu kelimeyi ‘kevi’ diye telafuz ederler. "Buray babam evidur. Tağtalari kavidur."
Başlığa güney kavkasya türkçesi sözlüğü koydum. Çünku bu yorede Azerice birçok kelime kullanılmaktadır. Örneğin banyo yapmaya bu yörede ‘çimmağ’ denir. Azerbeycan´da pilajlara ‘çimerlik’ derler. Cumhuriyet döneminde latin harflerine geçtiğimizde biz ‘Q,W, X’ harflelerıni almadık. Bu gün avrupa topluğuna girerken bunu önümüze problem olarak koymaktadırlar. Oysa Azeriler latin harflerine geçerken bütün latin harflerinı almışlardır. Bizim elimizdeki harfler bu yöredeki yazamıyacağımız bazı hecelerde yeterli olmayacaktır. Azerilerin Türkçedeki harflerin yeterli olmadığı hecelerde yukarıdaki harfleri kullanmaktadırlar. Fakat latin dillerinde kullanılan seslerle bir benzerliği yoktur.
Aşağıda yazacağim sözlükte halk arasıda kullanılan kelımelerin gerçek seslerini vermek için oldukça zorlanacağım. Ancak bunu o yörede yaşıyan insanlar farkedecek. ‘Q’ ile latincede olmayan bizim kullandığımız ‘Ğ’ arasında bir ses var dır. Bu seste azeriler bazan ‘Q’ bazan da ‘X’ harfinı kullanmaktadırlar. Biz ‘Ğ’ harfını kullanacağız. Yine C ile Ç arasında bir ses vardır bunu yazabilmemiz mümkün olmadığından bu sesin yerine bazan c bazanda ç harfini kullanacağız.
Bu yörede elma yerine ‘alma’ denir. Kazakistanın eski baş şehri Almaata da bulundum. Dağ taş elma ağaçlarıyla dolu. Sarı kırmızı renkte fazla büyük olmayan elmaları var. Sulu ve kevek yapıda. İnsanlarla konuştuğumda şehrin isminin ‘elma atmak’ kelimesinden türedidiğini söylediler. Ruslar bunu (Batumi, Tiflisi gibi) Almaati diye değiştirmişler. Yine bu yörede babanın kız kardeşine ‘bibi’ denir. Özbekistan´ın Semerkant şenrinde Timur’un bibisi için yaptırdiğı taç kapisi on katlı apartman yüksekliğınde cocaman bir ‘Bibi Hatun’ medresesi var.
Sözlüğü okuyunca göreceksiniz birçok kelime bu gün kullandığımız kelimelerle aynıdır, söylenişi farklıdır. Bır kısım kelimeyi bu gün kullanma gereği duymadığımız halde Türkçedir. Birçok kelimede yabancı kökenlidir. Örneğin panganot rus parasıdır. Put rus ağırlık ölçüsüdür. Lokoro gürcücedir. Salyangoz demektir.
Aşağıda yazacağim sözlükte halk arasıda kullanılan kelımelerin gerçek seslerini vermek için oldukça zorlanacağım. Ancak bunu o yörede yaşıyan insanlar farkedecek. ‘Q’ ile latincede olmayan bizim kullandığımız ‘Ğ’ arasında bir ses var dır. Bu seste azeriler bazan ‘Q’ bazan da ‘X’ harfinı kullanmaktadırlar. Biz ‘Ğ’ harfını kullanacağız. Yine C ile Ç arasında bir ses vardır bunu yazabilmemiz mümkün olmadığından bu sesin yerine bazan c bazanda ç harfini kullanacağız.
Bu yörede elma yerine ‘alma’ denir. Kazakistanın eski baş şehri Almaata da bulundum. Dağ taş elma ağaçlarıyla dolu. Sarı kırmızı renkte fazla büyük olmayan elmaları var. Sulu ve kevek yapıda. İnsanlarla konuştuğumda şehrin isminin ‘elma atmak’ kelimesinden türedidiğini söylediler. Ruslar bunu (Batumi, Tiflisi gibi) Almaati diye değiştirmişler. Yine bu yörede babanın kız kardeşine ‘bibi’ denir. Özbekistan´ın Semerkant şenrinde Timur’un bibisi için yaptırdiğı taç kapisi on katlı apartman yüksekliğınde cocaman bir ‘Bibi Hatun’ medresesi var.
Sözlüğü okuyunca göreceksiniz birçok kelime bu gün kullandığımız kelimelerle aynıdır, söylenişi farklıdır. Bır kısım kelimeyi bu gün kullanma gereği duymadığımız halde Türkçedir. Birçok kelimede yabancı kökenlidir. Örneğin panganot rus parasıdır. Put rus ağırlık ölçüsüdür. Lokoro gürcücedir. Salyangoz demektir.
Şekil 4: Tepeler arasındaki Sığızır (Kayadibi Köyü).
Yukarıda bölge kapalı bir havzadır demiştim. Gerçekten öyledir Etrafi geçit vermez dağ ve yüksek pilatolarla çevrilidir. Bu nedenle 1970 ‘lere kadar çevre il ve ilçelere doğru dürüs yol ve iletişim imkanları olmadığından, bunlarla ticari ve kültürel bağlarıda yoktu. Üretim tarıma ve hayvancılığa dayalı, sanayı üretimi hiç yoktu. İnsanlar ürettiğini satamaz, kendi ihtiyaçları kadar üretim yapar, kendi yağıyla kavrulmaya çalışırlardı. Arazi yeterli olmadığından nufus arttıkça geçinme zorlaşınca her genç okuyup memur olma yolunu denedi. Bunu başaramıyanlar ülkede sanayı üretiminin artması nedeniyle 1970’lerden sonra genç nufus şehirlere taşındı. Bölgede nufus yoğunluğu çok dümüş durumdadır. Yörede yaşıyan insanların çoğunluğu yaşlıdır. Yada emeklidır. Şimdilerde emekli olanlarda şehirlere yerleşmiş geri dönmemektedir. Sebeplerden biride hayvancılık dışında üretim olmadığından hayat çok pahalıdır. Bu yaşlı nufus yok olunca eminim bu dil ve kültürde bir süre sonra yok olacaktır. Diyer bir neden okullar ve basın yayın aracılığıyla toplum İstanbul Türkçesiyle konuşmaya zorlanmaktadır. Bunda çevre baskısıda ön pilandadır. Unutulmaya yuz tutan bu dil ve kültürü hafızamda kaldığı kadarıyla size aktarmaya çalışacağım. Mümkün olduğunca sözlüğe yazacağım her kelimeyi bu yörede konuşulduğu şekliyle Türkçede kullanılan latin harflerinin izin verdiği ölçüde cümlelerde kullanacağım umarım hoşunuza gider.
Gerek yemeklerin yapılışında, gerek kelimelerin telafuz edilmesi ve cümlede kullanılmasında bana her türlü yardımı esirgemeyen eşim Cemafer Yıldız’a burada teşekürü bir boç bilirim.
Şekil 5: Ardahan pilatosu (sahara dağı) 'dan Şavşata (Kuçenin Kışlaları) dik iniş.Yukarıda bölge kapalı bir havzadır demiştim. Gerçekten öyledir Etrafi geçit vermez dağ ve yüksek pilatolarla çevrilidir. Bu nedenle 1970 ‘lere kadar çevre il ve ilçelere doğru dürüs yol ve iletişim imkanları olmadığından, bunlarla ticari ve kültürel bağlarıda yoktu. Üretim tarıma ve hayvancılığa dayalı, sanayı üretimi hiç yoktu. İnsanlar ürettiğini satamaz, kendi ihtiyaçları kadar üretim yapar, kendi yağıyla kavrulmaya çalışırlardı. Arazi yeterli olmadığından nufus arttıkça geçinme zorlaşınca her genç okuyup memur olma yolunu denedi. Bunu başaramıyanlar ülkede sanayı üretiminin artması nedeniyle 1970’lerden sonra genç nufus şehirlere taşındı. Bölgede nufus yoğunluğu çok dümüş durumdadır. Yörede yaşıyan insanların çoğunluğu yaşlıdır. Yada emeklidır. Şimdilerde emekli olanlarda şehirlere yerleşmiş geri dönmemektedir. Sebeplerden biride hayvancılık dışında üretim olmadığından hayat çok pahalıdır. Bu yaşlı nufus yok olunca eminim bu dil ve kültürde bir süre sonra yok olacaktır. Diyer bir neden okullar ve basın yayın aracılığıyla toplum İstanbul Türkçesiyle konuşmaya zorlanmaktadır. Bunda çevre baskısıda ön pilandadır. Unutulmaya yuz tutan bu dil ve kültürü hafızamda kaldığı kadarıyla size aktarmaya çalışacağım. Mümkün olduğunca sözlüğe yazacağım her kelimeyi bu yörede konuşulduğu şekliyle Türkçede kullanılan latin harflerinin izin verdiği ölçüde cümlelerde kullanacağım umarım hoşunuza gider.
Gerek yemeklerin yapılışında, gerek kelimelerin telafuz edilmesi ve cümlede kullanılmasında bana her türlü yardımı esirgemeyen eşim Cemafer Yıldız’a burada teşekürü bir boç bilirim.
Yazan: Nurdem Yıldız
11 OCAK 2009
A
Ayvan: Eyvan, Balkon. Ahşap binaların ikinci katlatlarında iki yandan ve arkadan 1 m binadan çikmış halde boydan boya uzanır. "Biz gedarkan onnar ayvandan bağiyerdi."
Aruna: Karasaban. Ağaçtan yapilmış tarla sürmede kullanılan toprağa giren kısmında ‘ğop’denen demir parçası bulunan tarım aleti .
Alaf: Ot, saman, mısır sapı, ‘neker’ denen meşe ağacı yapraği gibi hayvan yemi olarak kullanılan malzemeler. "Alafi gaturda mala ver ağşam oliyer."
Ağpun: Hayvan dışkısının biriktirilmesiyle elde edilen tarla ve bahçelerde kullanılan bir çeşit gübre. Hayvan gübresi. "Ağpuni bu sene giriğula tokacam."
Ağşamluğ: Akşam yemeği. "Hanım ağşamluğa na bişuracan? Canım elada tatarlama çekiyerki"
Ayağyol: Tuvalet, yuznumara,WC, OO. Ahşap evlerin arka ayvanlarının (balkonlarının) altına yapılan, birkaç basamak dik bir merdivenle buraya inilen bir ınsanın sığabileceyi genişlikte olan, ortasında geriye doğru üçgenimsi deliği bulunan anşap odacık. Dışkı ve sidik bu delıkten doğrudan evin arkasında birikmekte olan ağpunun (gübre) üzerine dökülür. Ona karışır. Gübre olur. "Ela sığışmiştımki kedımi ayağyola zor attim."
Ayran çorbasi: Peyniraltı suyundan çıkan lor bıraz sulu bırakılır. Tuzlanır odasıcaklığında fermantasyona bırakılarak gün aşırı elle hamur gıbı yoğrulur. Elde edilen malzemeye bu yörede ‘tuzluayran’ denir. Bundan faydalanatrak bu yörede en çok tüketilen ayran çorbası ve kalacoş yapılır. Bir çeşit yayla çorbasına benzer. Yapılışı: İnce doğranmış soğanlar tereyağında pembeleşene kadar kavrulur. Üzerine yeterince kırmızı biber ilave edilir. Sonra 4 kase su konur bu karışım kaynamaya bırakılırken, başka bir kaseye iki kaşık yukarıda izahedilen tuzluayrandan konur. Üzerıne bir kaşık un ilave edilır biraz su koyup karıştırılarak iyice ezilir. Bukarışım daha önce kaynamaya başlayan karışımın içine yavaş yavaş ilave edilerek bir taraftan da karıştırılır. Arkasından yeterince tuz ve nane katılır. İsteğe göre yörede yetişen kendine özgü kokusü ve aroması olan ‘kinzi’ denen yeşil bitkide katılır. Kaynadıktan sonra servis yapılır. "Na yersın oğul: Ayran çorbasi…"
Alat: Açik kırmızı renkli at. "Bizim coçta bir alat otliyerdi. Kimınisa…"
Aloş: Alnında beyaz renk olan at. Aydın da denir
Astam: Kalın sacdan yapılmış, sapı lama demirden olan, ocak ve sobadan kül çıkarmada kullanılan toz küreğı. "Astami alda sobanın kuluni boşat. Soba dolmiş."
Ayağkıltığ: Yatağın ayak tarafi olan kısmı. "Bu yatağ bıza yetar. Çocuğida ayağkıltığtan yatururuğ."
Alavi: Alev, Yangının ışık saçan kısmı. "Ateşa cisvilari vurdum amma alavlandi."
Alot: Çamaşır yıkamada kullanılan koyu gırı renkli killi toprak. "Neradan çığarttiysan alot ey çığmadi. İçinda ufak tefek daşlar var hep çamaşurları yırtiyer."
Ağarti: Süt ürünleri,tereyağı, peynir, lor, tuzluayran, yoğurt, ayran. "Bu sene fazla ağarti kalduramadım. Sağılanım çoğ azidi. Ancağ yemaya yetti."
Ağırşağ: Yun eğirmek için iy’in (ig) alt ucuna takılan yarım topaca benzer parça. "Na bağiyersın ağırşağım kayboldi benda yerına kartopi tağtım."
Aci oynatma toği tepratma: Kimseye bulaşma, rahatsız etme.
B
Baca: Binanın çatısı. Ahşap evlerin çatıları genelde evin iki yanına meyilli olur. İki yanda iki ağaç oluktan evin arkasına yağmur suyu akar. Üzeri bedevra ile kaplı olur. Bedevrayı tutturmak için enlemesine bedevranın üzerine çıtalar konur. Bunların üzerinede taş konurdu. Her son baharda bedvralar elden geçirilir, alt üst edilir. Çürüyenin yerine yenisi konurdu. Bunada bacay çevirmek denirdi. Son zamanlarda bedevranın bulunmaması, baca çevirmesi zahmetli olduğundan. Yerine galvanizli oluklu sac çakılmıştır. "Kış galiyer bacay çevurmamız lazım."
Baca boğoza geçmağ: Her er kişinin evlendiği kadınının omür boyu sorumluluğunu taşıması. "Na edağ çekacavuğ. Bır kere baca boğoza geçmiş."
Bayağ: Az önce, demin"-Bizimkilari gordunmi? –Bayağ aburdan geçtilar."
Bonduruğ: Koşun. İki başina öküzlerin koşulduğu (iki ‘sami’ arasına oküzün boynu geçirilip samilerin uçları kıl ipinden yapılmış ‘sanbağı’ ile bağlanması) ortasında iki adet ‘kotası’ bulunan buradan deriden bükülerek yapılmış kayışla kağnıya bağlanan iki metre uzunluğunda 8 cm kalınlığında ahşap tarım aleti. "Okuzlari bonduruğa koşta gatur."
Baga: Ahşaptan yapılmış önüne zincirle hayvanların bağlandığı ahırın birkenarında boydan boya uzanan içerisine hayvan yemi konulan yemlik. "Ağorda rağ ruğ varidi. Gettımki inek kırmiş dugayı bagaya tepmiş."
Baga egridur: Yaptığı işi beceremeyen kişi kullandığı alete bahane bulursa. Kendi suçunu alete yıkarsa. Bu kımse için bu söz kullanılır. Yemi beyenmeyıp yemiyen hayvan için aslında yemi yer fakat suç yemliktedir. "Okuz baga egri (eyri) olduğundan yemiyer"
Buğari:Ahşap evlerin arka kısmında bulunan taş ocağın uzerınde dumanın çıkması için yükseltilen taş duvardan yapılmış kule şeklindeki baca. "Adam çoğ guzel buğari yapmiş. Ama dumani egri tutiyer."
Biloz: Gömlek. "Bilozun yağalari hep yırtılmiş. Çıkartta yağasıni ters çevurem."
Bostan: Etrafı (çeper denen sırığlarlar ve kazıklarla yapılan) çıtle çevrili. Genellikle turşuluk lahana yetiştirilen sebze bahçesi. "Camuşlar bostanın sırığlarıni kırmiş, lağanay hep yemişlar. Allah kahretsın"
Bibi: Babanın kizkardeşi. "Hafta soni bibigila gedağ tut kirez yeruğ."
Bıldır: Geçen sene."Bıldır bir çift okuzumuz varidi. Allaha şukur. Tosunlar boyudi buyul iki çift oldi."
Bişi:10 cm çapında yağda kızartılarak pişirilen hamurdan yapılmış bır çeşit ekmek. Küçüğüne ‘gikil’ denir. Genellikle bal, reçel ve pekmeze batırılarak yenır. Tabi yanında da lahana turşusu varsa.
Bedevra:1m boyunda yaş soç (ladin) budaksız tomruğu yarılarak elde dilen, ahşap evlerin çatılarını örtmede kullanılan, 10 cm genişliğindeki tahta. " Bacanın karını attım. Bedevrasi hep çurumiş. Yaylaya gedınca bedevra açmağ lazım"
Beç: 1. Bedevra açmada kullanılan ağaç sapıyla birlikte L şeklinde olan ağır bıçak. 2. Aklını yararlı ışlerde kullanamayan kişi için soylenir. Doğrular kişiden kişiye değişen şeylerdır. Kimin beç kimin akılı olduğu belli olmaz. Akıllının tersi. "Beç galıp Velata yayla yapmiyer. Getmiş Bursada oturiyer."
Bicoka: İyneyapraklı ağaçların kozalağı. "Çocuğikan bicokadan tavar yapar oynarduğ."
Burğmağ: Burkulma. Ayak veya kol lıflerinin bilek kısmında kopması.Burkulan organ şişer. Yörede ikinci bır kişi tarafından burkulan yere yağ veya sabun sürülerek kayganlaştırılır. İki baş parmakla kuvvetlı bastırılarak yoğurur.( Masaj yapar). Bu arada burkuğun sahibi inleyerek müthiş acı çeker. Birkaç seans sonra iyileşir. "Deredan atladım. Ayayğım yan dondi. Burğulmiş uzerına basamiyerım."
Burmağ: Hadım etmek. At ve tosunların taşakları iple sıkılarak, cinsel faaliyeti engellenır. Taşaklar küçülerek kururlar."Tosunlar epey boyudi. Burdurağda arabaya koşağ."
Buyul: Bu yıl. Bu sene. "Buyul gena bekarım."
Bedva: Beddua. "Kardeşım durup dururkan bedva etma."
Başkıltık: Yatakta başın konulduğu taraf.
Berf: Kar. "Berf kağmadiki bir tallaları koşağ."
Buzaği: Bir yaşından küçük sığır yavrusu. "Bu sene aydın inek erkek buzaği doğurdi."
Bogurmağ: Kotü kötü bağırmak. Genelde sığırlar için kullanılır. "Okuzlar koti boguriyer. Bağh guleşacağlar."
Borbal: Deyirmende övutucu taşı çeviren su türbünü. Ağaçtan yapılmıştır. Suyun değdiği yerde içleri oyulmuş bir uçları mile bağlı 40 cm boyunda tahta kanatları vardır . "Borbalın iki kanadi kopmiş. Yavaş doniyer."
Bend: Deyirmene su bağlanan arkın başi. Deyirmen çalışmadığında su buradan dereye çevrilır. "Degirmanın bendına çiğda suyi kes. Tağıl endı. Degırman boşa donmasın. Dişlari aşınur."; "Degirmanın bendına doner kedi kendına."
Bır baltaya sap olmamazsın: Hiçbir işi beceremezsin. Devamlı bır işin olamaz. "Sandan adam olmaz. San bır baltaya sap olamazsın."
Bir teldan tutsan kırk yama dökülür: Çok eski. "Poşa toplamaya galdi. Usti başi tokuliyer. Bir teldan tutsan kırğ yama tokulur."
Bori: 1. Isırarak memelilerin kanını emen. Onları rahatsız edip pızıklatan. Karasineğe bezer, daha iri sinek.
C-Ç
Cinskal: Kıvılcım. "Ustan ciskal atti yanacan."; "Kazmayi ela vuriyerki ciskaladiyer."
Çadi: 15 cm çapında 5cm yükseklığınde mısır ekmeği. "Sabağluğa cadi bişuracam."
Cağ: 15 cm boyunda çelik telden yapilmış, yün çorabı örme aleti. 5 tanesi birlikte kullanılır. "Cağlar kalın galdi. Çorapda kalın oliyer."
Carğala: Şekerpancarı."Na bişuriyersın? Carğala. Alda beni arğala."
Çivlika: Ahşaptan yapılmış kapı kilidi. Sürgü. 10 cm boyunda 3 cm genşliğinde 2 cm kalınlığında tahta parçası ortasından bir çiviyle kapının kenarındaki sovaya (kapı kasası) çakılır. Sağa sola çevrilerek kapı açılır yada kıtlenir. "Çivlikayi kitladınmi?"
Çiçkar: Ahşaptan yapılmış ızgara şeklindeki bahçe kapısı. "Çiçkari kapattınmi."
Çit: Baş örtüsünün başta durmasını sağlayan arap erkeklerinın başlarındakı beyaz örtünun üzerine sıktıkları dairesel kuşak. Bu yörede başlarındaki beyaz örtu ıçin kadınlar kullanır genelde siyah renktedir. Değişik renklerde de olabilir. Küçük yazmalar katlanarak eldedilir. Başa arkadan düyümlenerek sıkılır. "Kız çitin nerda burağtın."
Çoka: Koyun yunu ipliğinden eltezghı (kuy) da dokunarak elde edilen kumaştan dikilen ceket. Pantolon olana şal denir. İkisine birden şalçoka denir. "Şalçokanı geydınmi?"
Cel: Biçilmiş ot, buğday sapı. "Talla cel halındadur. Gedağ dağıdağta kurusu"
Cecim: El tezgahında (kuyda) dokunan. Boylamasına üç adeti birbirıne dikilip kilim büyüklüğüne getirilen, karyola (seki) üzerine serilen sergi. "Gelin bu sovuğda kuyda cecim toğiyer. Geberdi sovuğdan."
Çanağ: Kilden pişirilerek yapılmış yemek tabağı.Çanak. "Sanın baban şarap çanağına…"
Çicina: İçerisinden, içeriye ışık sızan küçük delik. "Çicinanadan gozuma guneş vuriyer."
Canabet: Cunup. Cınsel bırleşmeden sonra yıkanmayan kişi. "Canabet herifın biri."
Çaket: Ceket. "Benım bir çaketım var. Onida alıp gedarım."
Çala: Kurumuş mısır sapı. Hayvan yemi olarak kullanılır. On onbeş adeti biraraya getirilerek çubukla bağlanırsa buna ‘kona’ denir. "Çalalari garapana yığağ. Hava karardi. Belli olmaz geca yağar."
Cırlamağ: Yağsız kalan kağnı mazizisindan (dingil) gelen zırıltı. Kapı gıcırtısınada denır. "Arabanın mazisına sobun sur. Koti cırliyer. Bağarsın mazi tutşur."
Çira: Reçineli çam odunu. 10 cm boyunda 2 cm kalınlığında doğranarak ateş tutuşturmakta kullanılır. Alevlı yanar.
Çuma: Süt az elde ediliyorsa yaklaşık 15-20 litrelık birkapta (külekte yada kodluğta) sağılan sut bırıktırılır. Kap dolana kadar geçen zamanda asitliğide yükselir. Kap dolunca bu süt yayıkta yayılır yağ elde edilir. Yayık altıda ısıtılarak kestirilir şor peynır yapılır. İşte biriktirmek için bekletilen bu sute çüma denır. "Sütü çumaya burakdım."
Curlamağ: Ses çıkararak, su gibi akıp gitmek. "Davul zurna çalınca, etlarım curladi."
Curo: Hayvan dışkı ve sidığinin karışımından oluşan pislik.
Ciyağkela: Toprak solucanı.
Cisvi: Ateş tutuşturmakta kullanılan kuru koknar yada çam dalları.
Çiftlama: Ağır kağnıyı çekmek için kağnıya bağlı bır çift öküzün önüne ikincı bir çift ökuzün uzun zincirle kağnıya bağlaması. Tarla sürerken üç veya dört çift öküz bu şekilde bağlanır.
Çan: Tek taşşaklı boğa.
Çatan: Zar da denir.Ağpun (hayvan gübresı) taşımak için kullanılan kağnı veya ğizek (kızak) üzrine konan yaklaşık 500 lt, geniş ağızlı yayvan büyük sepet. "Yaş poği çatana tıka basa doldurdum. Okuzlar ğızegi zor çekiyerdi."
Çoç etmağ: Çocuğun imeklemesi. Yerde dizlerinın ve ellerinin üzerinde ilerlemesi . İlk başlangıçta dizlerinin üzerinede kalkamaz ellerini kullanarak sürünür. "Kız çocuğun çoç etmaya başladimi."
Coç: Üzeri çimle kaplı bataklık. "Coça camuş (manda) batmiş."
Cibil: Meteleksiz. Parasız. "Cibilın kabadyısı."
Cinçar: Isırgan otu. Şor peynır ve yumurta kulanılarak yörenin meşhur Ciçarçorbası yapılır.Yapilişi: Isırgan otlarının tepeleri, birkaç yaprak olacak şekilde toplanır, yıkanır.Az bir suda haşlanır bu su atılır. Yeniden su ilave edilir. Kaynatılır pişen ısırganlar sudan çıkarılıp bır kapta kaşikla ezilip, tekrar kaynayan suya ilave edilır. Isırganları ezdığinız kaba bir kaşık un konur. Suyla bulamaç hale getirılır: Suda kaynayan ısırganların üzerine yavaşça dökülerek karıştırılır. Tuz ve yörede yapılan şör peynir katılır. Küçük bir tavada bir yumurta yağda karıştırılarak kavrulur. Küçük parçalar halınde diğer kaynayan karışıma ilave edilir. Servis yapılır. Afiye olsun.
Camuş: Manda "Soporonun kızlari kısır camuşa benzar."
Çimmağ: Banyo yapmak.
Çipi çipı etmek: Çocuklar için yıkanmada kullanılır.
Çirpi: ‘Yoşa’ denen kirmızı renkli dogal demiroksit çözeltisine batırılarak, biçilecek iki yüzü yontulmuş tomruk uzerinde, boydan boya biçilecek yeri belirten uzun çizgi bırakan, 1 mm kalınlığında uzun ip. Tomruğu iki başinda tahta kalınlığını belirleyecek işartler kurşun kalemle işaretlenir. Yoşadan çıkarılan çilpi ipi iki kişi tarafından iki ucundan tutulur. Gergin bir şekilde tomruğun iki başindaki konulmuş işaretlere konularak üzerine parmak bastırılır. Bir kişi gergin ipi ortadan tutarak yukarı kaldırır bırakır. Renkli ip tomruğa çarpınca boydan boya çizgi çizer. Buna ‘çilpi çekmek’ denır. Tomruğun karşılıklı her iki yüzündeki işaretler kullanılarak çilpi çekilir. Sonra tomruk adam boyu yükseklikteki tezgahın üzerine çıkarılır. Adamın biri biçki ğizarını alarak tomruğun üzerine çikar, ğızarın diğer başini aşağıdaki adama uzatarak cizdikleri çızgilerden tomruğu biçer tahta elde ederler. Kabuk tarafında kalan tahtalara ‘kaburga’ denir.
Çamlamağ: Ormanda kesilen ağacın diğer ağaçlara dayanarak yere düşmemesı. Bu ağaç kesenin korkulu ruyasıdır. Tehlike içerir. Eğer ağacı yere düşüremezse yeni bir ağaç kesmek mecburiyetinde kalacaktır.
Cinacuna: İlkbaharda tarlalarda büyüyen, yaprakları yenen yöreye özgü otsu bitki.
Çinçavat: Cimri. Kimseye bırşey kıymayan. Damağ. "Çiçavat adamın birisın."
Cu cu curr…:Tavukları çağırmak.
Çaço: Üstüne başına dikkat etmeyen. "Na çaço adamsın."
Çomuşmuş: Kurumaya başlamış. "Çig lazutları bişuramaduğ çomuşmiş."
Çaruğ: Çarık. Ham deriden önce ‘sırım’ denen uzun dar iplik yerine kullanılan malzeme kesilır. Bir ayağa yetebilecek tek papça deri kesilerek, ayağı saracak şekilde sırımla dikilen, tabansız topuksuz basit ayakkabı."Çaruğ çorabıni geydınmi."
Çaliçirpi: Ateş tutuşturmada kullanılan kuru ince ağaç dalları. "Biraz çali çirpi topla ateş yağacavuğ da."
Çarpana çaliyer: Elbise için söylenir. Çok eski yırtık. "Çaketın çarpana çaliyer"
Çaput: Eski kumaş parçası. "Çaputlar nera getti pilekının ustunu ortacam."
Çançik: Külek (ahşap kova) nın kulpunu gövdeye bağlayan agaç perçin. "Kulegın çançiği kırıdı doli kulek elımdan duşti."
Çağçağ: Değirmen taşının üzerine sürtünerek ‘ğaro’ denen tersine çevrilmiş pirramit şeklinde tahtadan yapılmış tahıl deposundan, ğaronun altındakı oluğu titreterek devamlı belirli miktarda tahılı değirmen taşının ortasındakı deliğe düşüren L şeklindeki tahta parçası. Çikardığı sese dayanarak bu isim verilmiştir. "Degirmanın çağçaği gibi lağ lağ etma."
Çaçan: Keçi kılından veya sığır kuyruk kılından örülmüş 40-50 cm2 dikdörtgen şeklinde süt süzeceği, filtre. Süzgeç de denir. "Çaçanimda eskidi biraz kıl bulsam yenısıni toğiyacam."
Coburlaşmağ: Tikabasa yemek. Ayrıca yabancının evinde lovobalı bir şekılde yayılarak oturmak. "Gena oraya coburlaştın."
Cırtığ atmağ: Tekmelemek. Ortalıkta kaçışan çok fazla fare içinde "Siçanlar ortaluğta cirtık atiyer" denir.
D
Dabağ: Hayvanların ayak ve ağzında iltihaba neden olan sap hastalığı. "Okuzi dabağ tutmiş topalliyer."
Davar: Koyun. "Davara koçi nazaman katiyeruğ."
Dalda: Yağmurdan korunulan yer. "Segirt daldaya gedağ islanacavuğ."
Damağ: Eli sıkı. Kimseye bir şey kıymayan. Çinçavat. Cimri. "Çoğ damağsın."
Dangır dungur: Davul sesi. Karma karışık. Gürültülü.
Dergula: Kilden yapılmış ortadan basık elıpsoyit şekilde ağzı büyüklüğünde dibi olan ağzı dairesel 15 cm genişlığınde 15-25 litrelik depolama kabı. Genelde turşu ve yoğut için kullanılır. "Mal yaylaya çığmadan dergulaya yoğut mayalamam lazim. Bırdaha guza kadar heyhatki yoğurt gorağ."
Dehduşmağ: Herhangi bir şeyin farkina varmak. "Dehduş ustaluğuna."
Dığa: Ufaklık, küçük çocuk. "Ola daha dun dığaydın. Begun boyuyp adam oldun."
Dığipir: Ormanın başlangıcı, dibi. Meşanın dibi. "Dığipiri kağan edacavuğ."
Dılap: Lapa şekline gelmiş çamur. "Kenerdan get dılapa duşacan."
Dılap dulup: Çamurlu yolda çamurları sıçratıp, dılap dulup sesi çıkararak yürümek. "Oğlum dılap dulum getma ustun başın baturdun."
Dırasıyan: İshal olmuş.
Dırığlamağ: İshal olmak. "Kabaği çoğ yema dırığladur."
Dıkın: Azıcık: "Bir dıkın benada ver dadına bağem."
Dita: İlk baharda çayırlarda büyüyen, govdesinin kabuğu soyularak yenen, 10-15 cm boyunda ekşi lezetli yöreye özğü otsu bitki. "Ola hayden Dita tolamaya gedağ."
Ditan: Oğlak, keçi yavrusu. "Keçi ekiz didan doğurmiş."
Dodo: Bez bebek. 10cm boyundaki ağaç parçasına bez parçaları sarılarak gövde ve kafa yapılır.Buna elde dikilen kendi boyunda yöresel elbiseler giydirilerek bebek şekli verilir. Genelde kız çocuğu şeklinde yapılır. Yöresel giysilerden peştamal, kurşağ ve gofta giydirilir. Başınada yazma sıkılır. "Kız dodoni nettın" Dodosuni yitiren çocuk için söylenir.
Dorat: Koyu kırmızı renkli at.
Dugmaç: Yeni pişmiş puğaça (30-40 cm çapında ekmek) biraz serınledikten sonra, üst kenardan çepeçevre dayresel şekilde kesilerek üst kabuk kaldırılır. Ekmeyin içi küçük lokmalar şeklinde eşelenır. Üzerıne suda çözulmüş yarı kıvamda tuzluayran serpilir. Bunun üzerine tavada eritilmiş sıcak tereyağı serpilır. Yörede buna dugmaç denır. Ayrıca ufalnmış mısır ekmeği üzerine erimiş sıcak tereyağı serpmekle de elde edilir. "Ana ekmek bişurduğunda puğaçanın ustuni açıp bir dugmaç yapsana çoğ canım çekti."
Duga: Doğum yapmamış iki yaşından küçük sığır. Düve. "Bizim duganın boyi anasını geçti hala kovulmadi."
E
Erişte: Sacda pişirilmiş yufkalar bez ortü içinde biraz bekletilir hafif sovur ve yumuşar bır iki yufka birleştirilerek katlanır makarna şeklinde doğranır. Açikta bez üzerine serilerek gölgede kurutulur. Ayrıca fırında ve sac üstünde de kurutulabilir. Kışa saklanır.Yenileceği zaman ıslatılır üzerine erimiş tereyağı serpilir. Fırına atılır. Isınıp yumuşayınca çıkarılıp yenir. "İftara bir sahan erişta iştarım."
Egişi: Kaşik büyüklüğünde’kersan’dan (hamur teknesi) hamur kalıntılarını kazımakta kullanılan kürek. "Egışim yoğki kersani kaziyem. Kaşuğinan na gun çekiyerim."
Eniğulli: Aheste aheste. "Na eniğullib galiyersın. Biraz adımına hille katsana."
Evlaluğ: Öylen yemeğı. "Talla biçmaya gediyerım. Evlaluga tepsi işi iştarım."
Egri: Yamuk, eyri. "Egri muği nakadar duzaltsan gena egıilur."
Evsane: Aklı havada, yarı aptal. "Evsanemisin nasıl yaptın san oni. Sana o kadar soyladım yapma diya."
F
Furunç: Dorde doğranıp, küçükse olduğu gibı fırında pişirilıp kurutulup saklanan armut. İpe dizilerek kurutulana ‘çuçğela’ denir. "Ğarmana sardım kurusun diya.Ermanının çocuğlari furunçları hep yemiş."
Funğar: Kaynak suyu, pınar. Punğar da denir. "Zulal Funğarın yanında oturur ketelari yeruğ."
Fesat: Kalleş, dedikoducu. "Ağnaduğ ola fesatluğ etma."
Fırenk: Sandık ve dolaplarda kullanılan gömme kilit. İlk yapılışı fıransız işi olması nedeniyle bu ad verilmiş olabilir. "Zanduğun fırenginin kitli kaldi"
Formalı soba: Fırını olan soba, maşinga. "Puğaçayi formalı sobaya attım."
Furğun: Dört tekerlı kağnı.
G-Ğ
Getmağ: Gitmek
Galmağ: Gelmek
Gormağ: Görmek
Gegirmak: Geyirmek
Ganci gunci: Salıncakta salınmak.
Ganciyora: Salıncak. "Babasi cevezun dalına ipi asda, çocuğa ganciyora yapağ."
Gotluğ: Üçgen şeklindeki kağnının (Okuz arabasi) hemen hemen ortasında tekerleklrin önüne, arabaya enine yerleştirilen şasiye ekstra mukavemet veren, şasiden her iki tarafa 40 cm dışarı çıkmış, meşe ağacından yapılmış yaklaşık 15 cm genişliğinde arabanın bır parçası. Arabaya koşulan ökuzler geri kaldığında tekerin öküzün ayağına değmesıni engeller. Bu durumda öküzlerin arka tarafları, 40 cm lik bu çıkıntılara değer. Öküz daha fazla geri gidemez. Üzerlerınde her zaman hayvan dışkısı bulunur.
Güveç: Yandan kulpu olan marşapaya benziyen 1.5 litrelik kil pişirme kabı. "Güvecinan lobiya bişurdum.>"
Gogmasuna: Kıreması alınmış yağsız süt. Biriktirme süresinde asıtliği yükselir. Isıtılırsa maya katmadan kesilir. Pişirme kazanının üstünde biriken ham penirler sapli denen büyük kepçeyle alınarak üçgen şeklınde ki bez torbaya doldurulur. Bez torba suzgeç denen, agaç kütğünün iç kısmı aşağı doğru konik şeklde oyulmuş, altında iri delikleri olan kap içinde tutulmaktadır. Torba dolunca penir altı suyuda süzülunce ağzı bağlanır üzerine ağır taşlar konur. Bir gece bu şekılde bekletilerek. Süzme işlemi tamamlanır. Yuvarlak şekle gelen ham peynir torbadan çıkarılır. Buna ‘gorcolo’ denır. Bırkaç gün gorcolo suyunu çeksin diye tahta rafta bekletilir. Kabuk bağlayıp kabuğu sararmaya başlayınca ufalanır, tuzlanır bır bezin üzerine yayılarak üstü örtülüp fermantasyona bırakılır. Mıkroorganızma faaliyeti nedeniyle ısınır yumuşar sararmaya başlar. Eriyecek şekilde yumuşamadan, ‘tuluğ’ denen deriye veya ahşap kuleklere kışın yemek için tepilır. Kış gelene kadar olgulaşır, aromasını kazanır. Bu yörede bu peynire ‘şorpeynir’ denır. Uzak şehirlerde oturan bu yörenin insanı tarafından çok aranan bir peynirdir. Fermantasyon sonunda, ısındıktan sora krema yada tereyağıyla tavada eritilır kaşıkla alınca iplik gigi uzar. Yöre insanı bunu çok tüketir. Adına ‘peynir erıtmasi’ yada peynır kuymağı denir. (bak: kuymak) "Şorpeynir olsada ekmek baturup yesağ." Suzülen peynir altı suyu pişirme kazanında kalana ilave edilir. Kaynatılarak kestirilir. Buda sapliyle alınarak torbalanır. Üzerıne taş koyarak pıreslenır. Bıraz islak bırakılırsa bundan tuzlu ayran yapılır. (bak: ayran çorbasi).İyice pıreslenır kuru hale getırılırse tuzlanıp dığer peynirle karıştırılır. Saklama kabına birlkte tepilir. Şor penirin dolgu maddesi olur. Bu yörede lor peynir olarak tüketilmez. "Kazan gogmasunaynan doldi sağisam yarın peynir kalduravam. Bol peynir erıtmasi yeruğ."
Ğorlamağ: Horlamak. Uyurken horultu çıkarmak. "Yuğlarkan ammada ğorliyersın ha..."
Gevrek: Kırema, mısır unu veya buğday unu kullanılarak yoğrulan hamurdan yapılan ekmek. Mısır unundan yapılırsa ‘cadi gevregi’, buğday unundan yapılırsa ‘buğda gevregi’ denir. "Ac karnımda kuri ekmek gevrek gimi galdi."
Gemi: Döven. 1 m eninde 2 m boyunda önü yukarı kalkık, tek parça çam tahtasindan yapılmış, altına çakıl şeklinde çakmak taşları çakılmış, ön tarafinda demir bağlantı halkası olan, buradan öküz yada at koşulan, üzerine binilen, harman yerinde tahıl saplarının üzerinde gezdirilerek saptan saman tahıl elde eden tarım aracı. "Tosuna ey bağ boyuyunca gemısına binarsin. Seneya boduruğa koşulur."
Gedek: Doğum yapmamış 1-2 yaşındaki genç manda. "Gedek almaz dana sevmaz."
Gocunmağ: Tepki göstermek. Küsmek.
Gövüllanmağ: Birine kırılmak, alınmak. "Na ettuğda adami govullanduduğ."
Gah gah gah…: Köpeyi çağırmak.
Gaka: Çocukların meyvaya söyledikleri isim. "Ye yavrum gaka."
Gaka guka: Ivır zıvır kötü meyve. "bunların heppisi gaka guka şeylar, bunnar yeyilmaz."
Gulul: Yapağı (koyun yünü)taranıp el büyüklüğünde parçacıklar haline getirilir, bu taranmiş yün parçalarına gulul denir. Bunlar el iyiyle (ig)eyrilerek iplik yapılır. "Bu gululu biturdummi kalğiyerim."
Ğarbul: Gesi ile örülmüş ahşap elek. "San yetarki evlan. Dugununda ğarbulinan su taşiyacam."
Ğıs: Ensa. "Ğısıma bğsana bişe geziyer. Bit olmasın."
Ğoğola:Birşeyın üst üste devrilecekmiş bibi rasgela yığılmış şekli. Kokola."Amma ğoğola ettın inşalah yığılmaz"
Ğociclamağ: Çocuğu beşiğine yatırmadan önce bezlere sarıp bağlamak. "Çocuği ela ğocicladınki sicağdan bişacağ. Artuğ sabağa kadar ağlar durur."
Ganağar: Aynı sulaleden olan.Akraba "Onnarimi soriyersın. Biz onnarınan ganağaruğ."
Goş: Alın. "Yığılmiyasın goşuni daşa vurursun."
Gonduri getmağ: Misafirin arkasından bir süre gidip uğurlamak. "Ela ğasiyetli insanlarki. Yarım sahah arğamizdan gonduri galdilar."
Galberi:Elma toplamada kullanılan uzun saplı tahtadan yapılmış, bir başı elıpsoyit, çepe çevre tahta çiviler çakılmış, bunların araları çubukla örülmüş tarım aleti. Uzatılarak uzak daldaki elma çiviler arasına taktırılıp elıpsoyit etrafi örülmüş yuvaya alınır. Burası birkaç elma alacak büyüklükte yapılmıştır."Hayde alma galberi"
Ğusi: Ağaçtan vucudun herhangi bir yerine batan iyne büyüklüğünde odun parçası. "Ana elıma ğusi batti."
Ğasiyetli: Canayakın.
Ğeco: Odaların köşeleri. "Gecoya orumcek aği sarmiş."
Ğuti: Lahana sapı. Sert kabuğu bıçakla soyularak iç kısmı yenir. "Biçaği ela bilavlamişsinki parmağımi ğutiladi."
Ğop: Karasabanın toprağa giren ağaç parçasının ucuna takılan, üçgen şeklindedeki demir bıçak. "Daşa ras galdi arunanın ğopi kırıldi."
Ğurç:İki büyük gözü olan kıldan örülmüş heybe. "Aç ğurcuni. Al biçaği. Kes almayi. Ver yara dilim, dilim."
Ğıçetmağ: Burnu temizlemek. Çıkan sesten dolayı bu ad verilmiş. "Ğiç etsana burnun ağiyer."
Ğuluki: Gıri renkli kertenkele. "Kayaya yoğari ğuluki gediyer."
Ğarşo: Mısır unu ve şorpeynir kulanılarak yapılmış bir çeşit bulamaç.Yapılışı: Tencere de yağda kavrulmuş soğanlar uzerine yapacağınız ğarşo miktarı kadar su konur tuz ve şorpeynir katılır. Bu karışım kaynarken yavaş yavaş karıştırılir ve mısır unu katılır. Bulamaç kıvamına getirilır. Bir süre kaynatılarak pişirilir. Buğda ekmeği lokma yapılıp, batırılarak yenır.Afiyet olsun. "Cadi ğarşosi yedınmi?"
Ğes: Tarlada ufak tefek sürülmeden kalan yerler. "Kutani ey tut tallayi hep ğes ediyersın."
Ğecillanmağ: Utanıp yüzün kızarması. "Na yaptın yaho cocuği ğecillattın."
Ğingal: Bir tür mantı. Doğranmış küçük yufka parçalarına kıyma konarak kapatılır. Kaynar suda pişirilip, süzülür. Tabakta üzerine sarmısaklı yoğurt ve salca sosu katılarak servise hazır hale getirilir. "Ğingal hazırliyacam yasluğa yapar yeruğ."
Ğızek: Kızak. Kış aylarida kulanılan taşıma aracı."Ğızegi endurdum. Ustuna çatani yerlaşturdum. Karlar ’kırç tutmiş’. Yarın ağpun taşiyacam."
Ğarazan: Kütanın tekerleklerini koşuna bağlayan tahta kalas. "Ğarazanın tekerlegi hakozdan çığmasın tarla hep ğes olacağ."
Ğırıç kalmağ: Kapı gibi kapanan şeylerin yarım açık kalması. "Kapiyi ort ğırıç kaldi savuğ galiyer."
Ğaro: Anbar içınde tahıl ve unların depolandığı tahtadan yapılmış dikdörtgen şeklinde bölme. "Karoya tağılın altına bir külek cevuz gizlatmiştım. Bızım boyuk oğla bulmişda yemiş. Birtane kalmamiş."
Gügüm: Çeşitli ebatlarda yandan kulplu bakır su taşıma kabı. "Çeşmedan bır gugum taze su gaturda içağ."
Gunzlama: Kedi, köpek için doğurma anlamına gelir. "Kancığ ahorda 6 pitik gunzlamiş."
Guşğana: Bakır tencere.
Gesi: Çubuklar ortadan yarılır, iki yüzü yontularak yassılaştırılır. Sepet ve kalbur yapmada kullanılır. "ğarbulun gesilari kırılmiş hep altına kaçuriyer."
Gınglaşma: Birbirini gagalama, boğuşma. "Tavuğlar gınglaşiyer."
Girkit: Sert, sağlam. "Bu cevuz da girkit çığti."
Goko: Küçük yuvarlağımsı ekmek. "Ana cadi goko nazaman yapacan."
Golo: 40-50 cm boyunda tomruk. Balta ile yarılarak odun elde edilir. Elde edilen odunada yarmaça denir. "Goloyi yaramiyersan baltayi budağına vur kolay yarılur."
Guntlamağ: Hayvanların keyıfli kaçışması. "Danalar guntladı bir turli arğasından yetişamadım."
Gocik: Basma kumaştan dikilen kadın bülüzü. "Kırmızı gocikli karının kocıkının umuzlarida ğorozli."
Guğ: Yere oturmadan oturmuş gıbi çömelerek durmak. "Fazla guğ oturma belın ağırur. Tansiyonun duşar."
Guruğ: Kuluçkaya yatmış tavuk. Yumurtadan cıvcıvler çıkıncaya kadar üzerinde oturarak onları sıcak tutar. "Tavuğ yumurtadan kesıldi herhalda guruğ oturacağ."
Goçop: İçinde altın saklanmıp toprak altında gizlenmiş, kapaklı, pişmiş kilden yapılmış çomlek. "Kilisanın yanında bir goçop altun bulmişlar."
Gurs: Meyve sapı. "Bu adam armudi gursuninan yer."(Cimri anlamına gelir.)
Gort: Hayvanların otladığı çimenlik alan. "Olaa hala bağ gortda yuvarlaniyer."
Gorcolo: Bak: Gogmasuna.
Ğozan: Sürülmeden, ekilmeden bırakılan tarla. "Geçan sene bir şey alamadım. Benda tallayi ğozan burağtım."
H
Hoppo: Bostan sulamada kullanılan 300 lt su alan kazılıp içi boşaltılmış 1.5 m çapında 0.5 m deriliğinde çukur. ‘Saskavi’ kullanılarak buradaki su sebzelerin üzerine serpilir. "Bostani suvaracaydım hoppoda da su kalmamiş."
Harğ: Ark. Sulamada kullanılan su kanalı. "Yetişın tana harğa duşti."
Havli: Höl. Ahşap evlerde karşılıklı oda kapılarının açıldığı koridor. Üst kattaki daha geniştir. Buna ‘divanğana’ da denir. "Matigilın havlida kalduğ."
Hoyiş: Dön (Genelde öküzü çevirmek için kullanılır. Kağnının önündeki adam arabayı çevireceği yöndeki öküzün başina çubukla vurarak ‘hoyiş’ der. Diğer öküzünde sırtına vurur.Bu esnada samilerden tutarak döneceği yöne kağnıyı bükmeye çalışır. Bu hareketlerden sonra öküzler arabayı istenen yonde döndürür. "Hoyiş babam hoyişş…"
Hoçüvara: Düz bır çimenlik alanda iki metrelik bir kazık yarım metresi yere girecek şekilde çakılır. 4 m lik bir sırık orta yerinden kalın burgu (40 mm) ile yarı kalınlığına kadar delinir. Daha önceden yere çakılmış olan kazığın yukarıya bakan ucu sırıktakı deliğe girecek şekilde yontulmuştur. Sırığın deliği kazığa geçirilerek ters yönde iki başına iki kişi karınları üzerinde binip, elleriyle sırığa yapışarak aşağı yukarı hamle yapıp ayaklarından kuvvet alarak hem salınır hemde dönerler. Bir çeşit tahtarevan. "Dada biza hocuvaranın duzunda hocuvara yapsana."
Hakoz: Tarla sürerken kütan yada karasabanın açdığı kanal. "Okuzları hakozinan gotur yoğsa hep ges oliyer. Sora karişmam."
Harfana: Yemekli ziyafet.Genelde üç beş kişi bır araya gelerek aralarında topladıkları parayla kendi kendilerine yemek verirler. Ya bu aldıkları bir köyunu pişirip yemekle olur. Yada aldıkları iki litrelik zeytın yağı ve birkaç kg şerkerden faydalanılarak, yağla pişi pişirıp, sekerden bal kaynatılarak yapılır. "Desana harfana yeduğ."
Hağıl: Etrafı çit (çeper) veya duvarla çevrilmiş, üstü açık ahır. "Mali hağıla kapatıp cickari ortunmi?"
Hegba: Atın sırtında yük taşımak için halı yada kilim gibi yünden örülmüş iki gözlü, eğerin arka kısmından atın iki yanana sarkacak şekilde asılan bir çeşit çanta. Heybe. "Hegbemda iki kete varidi. Yoğsa acımdan olacaydım."
Halğ: Akrabalık ilşikiside akraba olmayan topluluk. Yabancı, başkası."Sana kalmiyacağda halğa mi kalacağ."
Horlayan: Duşman kesilen.
I-İ
İskarpin: Kösele ayakkabı. "Adam iskarpinlarımi boyadi cam gimi parliyer."
İngiliz kilot: Paçaları dar pantolon. Genelde at binerken suvariler kullanır. Pantolonun paçası yukarı çekilmez. "Fitillidan ingiliz kilot tikturdum."
İskamli: İstol da denır. İki tahta parçası yan kenarlarına uçuncu tahta parçası çakılarak elde edilr U pırofil şekınde alçak oturacak. Genelde leğen güyüm kullanılarak abdest almada, ocağın başında oturmada kullanılır. "İskamliy altıma koy abdes alacam."
İncinmağ: Birine alınmak, kırılmak. "Ondan beklamazdım. Çoğ inciti beni. Mezerımda otlar bitsa, aklımdan çığmaz."
İbdin etmağ: İstenmeyen şeyi başkasını sıkacak şekilde yapmak. "Kızım ibdin etma. Soz verdım. Alacam."
İrğat: Komşüların birbirine karşılıksız yardım etmesi. İmece. "Yarın irğat edağ ta çapay vurağ. Çoğ otlanmiş, yoğsa biz o tarlay bituramiyacavuğ."
İfrit gibi: Çok iyi, kullanılışlı. "Fayiz ustaya yapturdum. Biçağ ifrit gimi kesiyer."
İnsaniyetli: İyilik sever, yardım seve. "Bizda insaniyetliluğ edağ deduğ, başımıza galana bağ."
İlği: Sürü, kalabalık hayvan topluluğu. "Birda bağtım donğuzlar tarlaya ilği gimi tokuldilar."
İğral olmağ: Söz vermek. "Bağ iğral oldun yarın okuzları bena veracan."
K
Kağ: Parçalanıp kurutulmuş elma parçası. "Sobanın başına koydum. Ekmeklarda kurumiş kağa donmiş.
Kapçiyek: Deyirmeci hakkı.
Kancık: Dişi köpek. "Kancığ gimi sırıtma yuzuma."
Korava: Meyve marmelatı. "Guzun eruklardan iki guveç korava kaynatım. Allah sanı inandursun bır tıkım tadmadim hep çocuğlar yedi."
Kirkat: Nohut büyüklüğünde kirmizi renkli müşmüllaha bezer, yorede yetişen bir cins yabani meyve.
Kaka: Çocuklara pis şeyleri belirtmek için söylenir. Cocuk pisliği. "Dokunma yavrum kaka."
Kuğe: Olgunlaşmamış meyve."Sarolda çoğ kuğeymiş."
Kanayağli.: Evli kadın için, üçüncu kişi gıyabında konuşurken hitap şekli.
Kirkit: Halı ve kilim dokumada kulanılan, dokunan ipliklere yukarıdan vurularak aşağı sıkıştıran, L şeklinde dökme metal alaşımından yapılmış ağır tarak "Kız toğuduğlarını kirkitladınmi."
Kurum: Boğariye (bacaya) yapışmış ıs tozları. "Sobay silktım ustum başım hep kurum oldi."
Koz: Akkor halıne gelmiş kömür parçaları. Köz. "Şu koza birda et atacağsın."
Kançlama: Cımdıklama. Küçük 2 cm2 hamur parçasının ortasına işaret parmağı ile bastırılarak çekilir.Hamur yuvarlak boru haline gelir.Suda pişirildikten sonra, süzülür içerisine tereyağı ve şor peynir katılarak tepsiyle firına verilip, kızarınca çikarılp servis yapılan, bir çeşit makarna. "Evlada tarlada kançlama da ey gedar.
Kenkür: Saç "No oldi kızım? Altun kenkurlarinmi tokuldi."
Kesme corbasi: Yufka açılan hamür makarna şeklinde doğrandıktan sonra suda kaynatılarak pişirilir. Üzerine küçük bir tavada yağda kavrulmuş soğanlar dökülür. Tuzlu ayran ilave edilir. İsteğe göre yörede adına ‘nuğut’ denen nohut büyüklüğünde hamur parçalrı 15-20 adet yağda kızartılarak katılır. Tuz, biber ve nane ilave edilir. 5-10 dakika kaynadıktan sonra servis yapılır "Canım ela bir kesma çorbasi çektki. Hanım bir kesma çorbasi açda yiyağ."
Krat: Beyaz at.
Kayğana: Tereyağında alt üst edilerek iki tarafıda kızarıncaya kadar pişirilmiş yumurta. Omlet. "Turan yukliyer ye dede ye 6 yumurtanın kayğanasıni."
Kod: 1. 16 kg (1 put) buğdayı alabilen silindir şeklinda tahta kap. 2. 7-8 m uzunluğunda kalın bır tomruğun içi delinerek değırmene su verılmek içi, borbalın (su türbıni) arkasina 300’lik açıyla dıkilerek, su çıkışına kotana ve luluk (farklı çaptaki ortası delik takoslar) takılarak daraltılan tazikli su deposu.Arktan gelen fazla su üst ucundan devamlı yere akar. "Nusğa yazdurup ğocaya bir kod tağil verdüğ"; "Bu ağaçtan virğit degil değirmana kod bila olur."
Kodluğ: Kod kadar hacmı olan (16 kg ) bakır tencere. Büyüğüne kazan denır. "Kodluğu çümayla doldurdum şimdi yayuğ yayacam."
Kaçka: Ahşap el arabası. "İşi biturup kaçkayi sahabına verdınmi?>>
Kalakula adam: Sefil mazlum adam.
Kert: 1. Bayat ekmek. 2. Herhangi bir şey üzerine açılan çendik. "Kert ekmeklarım var onnara birda kalacoş kaynattımmi tamam."; "Bonduruğa naya kert attın. Alem başan gular."
Kekre: Kayalıklarda yetişen gövdesi yenen yöreye özgü bitki.
Kokola: Bak ğoğola.
Kartopi: 1. Patates. 2. Kardan yapılan patates büyüklüğündeki top. "Yemegımda yoğtur. Hala gedacamki ağşama kartopi yemegi yapem."; "Bir kar yağsada kartopi oynasağ."
Koşat: Ahsap ahır kolonu.
Kersan: Ahşaptan oyulmuş küre kapağı şeklinde elle hamur yoğrulan tekne. "Komşidan kersan alacamki ğamur yoğurem. Bizimki dun elımdan duştı kırıldi."
Komzek:Ahır içındeki dışkının biriktiği kanalın (sanaskal) dışarı çıkış deliği. Dışkı tahta kerek kullanılarak elle bu delikten dışarı atılır. İş bitince bir takosla kapatılır. "Ağorun poğuni atıp komzegi kapatınmi?"
Koppo:Ğızegın (kızak) ve okuz arabasının (kağnı) arka şasisi."Arabayı koppoya kadar cevuzinan doldurduk."
Koco:10 cm boyunda 5 cm kalınlığında silindir şeklinde ahşaptan yapılmış yöre cocuklarının ‘koco oyununda’ kullandıkları bir araç.Yerde çizilen çizginin üzerine koco dikine yere konur. 3-4 m geride durulur degenek (deynek) orta yeriden tutularak atılıp kocoya vurulur. Koconun gittiğı mesafe ayakla ölçülür. Kocoyu kim daha uzağa vurmuşsa oyunu o kazanır. "Nurtaplar da burda yazluğ aldi. Gal gal sanda gal, burda koco tağımi kuracam."
Koşki: Ahşap binanın ayvanlarından (balkon) en manzaralı yerinde, genelikle arka ayvanın ortasında, ayvanın dışında ayvana bıtışık, etrafı parmaklıklı ahşaptan tavanı ve çatısı olan, binaya ayrı bir güzellik katan eksra balkon. "Hanım bır çay yapta koşkida içağ."
Koloş: Bonduruğu karasabana bağlamada kullanılan bükülerek kalınlaştırılmış ham deriden yapılmış kayış. İki kat kağnı ve bonduruğa sarılarak kayışin bir başındaki delikten diyer başi geçirilir, bunun ucundaki deliğede meşe ağacından yapılmış 10 cm uzuluğundakı maluğ (ağaç çivi) takılır. "Oğlum koloşa maluği tağtınmi?"
Kota: Bonduruğun (koşun) ortasında kağnıya bağlı kayışın (koloşun) sağa sola kaymasını engıleyen 5 cm arayle bonduruğa çakılmış olan, meşe ağacından yapılmış 10 cm boyunda iki adat ağaç çivi. "Kotalara ey yapiş. Okuzun boynundan duşmiyasın."
Karapan: Mereğin (Samalık) önünde mereğin çatisının 3-4 m ileriye uzandığı harman döverken yağmurlu havada harmandaki sap ve samanın yığıldığı ahşap sundurma. "Ola karapanda kalduğ."
Kurşak: Yörede milli kadın kiyafetinde bele arkadan kaftan üzerine bağlanan, kalın kırmızı kahverekli örme yün kumaştan yapılnış, alt kenarı püskülü üçgen şeklinde dizlerin arkasına kadar uzanan bir çeşit kuşak. "Karida kurşağ geyacak kalça yoğ."
Komlek: Diril bezinden dikilen kısa kollu iç çamaşırı. Atlet. "Çocuğlara don komlek tikmağ lazim."
Kaput: 1. Deri pardesu. 2. En küçük rus parası. "Adam kaputuni bizda burağmiş"; "Bendan kaput alamazsın."
Kom: Koyun ahırı. "Vallah adamın bir kom davari var."; "Komi yap. Davari Allah’dan işda."
Koruğ: Hayvanların otlatılmasına yasak edilen korunan arazi. "Mallar tallaya girmiş, koruğçiya kapturdum."
Kolopa: 2 litrelik silidirik tahta kap. ‘Külek’in küçüğü. "Koya 1 kolopa yağ gatursana."
Kulek: 5-10 litrelik silindirik tahta kap. "Nerda otarmişsan, camuştan begun bir kulek sut sağdım."
Kuşğana: Bakır veya aliminyumdan yapılmış 3-5 litrelik yemek pişirilen tencere ."Evda yiyecek kalmadi.
Kuşğana çıngırdiyer."
Kuy: 1. Toprakta açılmış küçük çukur. 2. Ahsaptan yapılmış elle kullanılan dokuma tezgahı. "Kız kartopi kuylarını kapattınmi."; "Kuyda cecim toğudum (ördüm)."
Kup: Pişmiş kilden yapılmiş toprağa gömülerek içerisinde genelde lahana turşusu saklanan 50-100 litrelik elipsoyit saklama kabı. Dergülanın büyüyü. "Guzun 4 kup turşi koydum. Allah sani inandursun bahara bir şey kalmadi."
Kurun: Hayvanların su içtiği, içerisine çeşmenin suyunun dolduğu, çeşmenın önünde boydan boya uzanan içerisi oyulmuş 3-4 m kalın tomruktan yapımış ahşap su havuzu. Yalak. "Mallari kuruna gotur. Su içurda gatur."
Kopri: Köprü. Ahşap binalrın ön başlangıç yerine 600 açiyla dayanmış korkuluğu olan basamaklarının ön yüzeyi kapalı tahta basamaklı ahşap merdiven. "Kız kopridan yalazuğ çığmiyasın duşarsın."
Kotor: Lazut (mısır) tanelerinin dizildiği koçanın taneler ayrıldıktan sora kalan göbek kısmı. "İnegın boğozuna kotor kapanmiş. İnek boğuliyer."
Kona: Hayvan yemi olarak kullanılan mısır sapı, meşe ağacı dalları (neker) biraraya getırılerek bir kişinin yenebilrceğı büyüklukte çubukla bağlanmiş miktarı. "Koca gunda iki kona neker bila kırmadız."
Kasnağ: Kod, kulek, kolopa, elek ve ğarbul gibi kaplarin silindirik yan kenarını oluşturan, 0.5 cm kalınlığında geniş tahtadan yapılmış kısmı. "Kulegın kasnaği çatladi sut hep yera goga getti."
Koçor: Taranmamış karışık saç, kesilmiş saçta bırakılan fazlalık. "Kim traş eti koçor burağmiş."
Kaymağ: Kaynamış sütün soğuyunca üstunde biriken kırema. "San sutun hep kaymağıni yersın. Biza gogmasunasi kalur."
Kuymak: Kırema ve mısır unuyla yapılan üzerinde yağı biriken, bir çeşit yağli lapa. Yapılışı: Yeterince kaymak tencereye konur. Kaynayıncaya kadar ısıtılır. Tuz ilave edilir. Lapa kıvamına gelinceye kadar karıştırılırken mısır unu ilave edilir. Bir bardak su katılır. Üzerinde yağ birikmeye başlayıncaya kadar, ısıtmaya devam ederken bir taraftanda karıştırılır. Buna yağ kusturma denir. Servis yapılır. "Yaylaya gettınmi ağşam kaymağ, sabağ kuymağ."
Kete: Yağ ve hamurdan yapılan içerisine pekmezli buğday unu katılırsa un içli kete, kaymaklı mısır unu katılırsa cadi içli kete, şor peynir katılırsa peynirli kete, ceviz içi katılırsa ceviz içli kete, Yeni açılmiş yağlı yufkadan yapılırsa katmer ketesi denilen 10 cm çapında 2 cm kalınlığında bir çeşit ekmek. "Un içli ketey yiturdum bare adam yemasıni bilsa." (Isırarak yemek gerekir. Kırmaya kalkınılırsa içindekiler yere dökülür.)
Kantarma: Atın başına takılan atın ağzina gem diye verilen metal aksamı olan kalın meşinden yapılmış yular. "Ata kantarmay vururgimi gelini eva bağladım."
Kaaç: Hayvanı kovmak için söylenen söz.(a ice okunur) "Kaaç oyani get."
Kotik: Manda yavrusu.
Kalacoş Çorbası: Bayat ekmekler çorba kaselerine doğranır. Tencerede doğranmış bır baş soğan tereyayağında soğanlar sararıncaya kadar kavrulur. Tuz, biber ilave edilir. Üzerine ekmek doğranmış kaselere yetecek miktarda, içerisinde ‘tuzlu ayran’ çözülmüş su ilave edilir. (4 kase için iki çorbakaşığı tuzlu ayran yeterli.) Karışım kaynadıktan sonra kaselerdeki ekmeklerin üst seviyesine çıkıncaya kadar doldurulur. Afiyet olsun. "Ağşama bir kalacoş çorbasi yapta yiyağ."
Kırr…: Ati çağırmak. "Nakadar kırr.. dedisam da ati bir turli yağaliyamadım."
Kırç tutmağ: Karın üzerine çıktığında batmayacak şekilde sertleşmesi. "Kırç tutmiş napuzarlara gedacamki sikaya binem."
Kosabalağ: Her çeşit yaratığın girip dolaştıgı terkedilmiş mesgen bölgesi. "Bizim bağça kosabalağ olmiş koyun mali ordaydi."
Kışla: Kışında kalınabilen genelde kar yağıncaya kadar kalınan, yayla ile köy arasında yayladan daha sıcak mesgen de bulunan otlak bölge. Baharın hayvanlarla önce buraya çıkılır. Havalar iyice ısınınca yaylaya gidilir. "Bu sene kar tez yağdi kışlada fazla kalamaduğ oysa her teref ot doliydi."
Kavat: Kadın satan. Randövi evi çalıştıran. "Noolacağ kavat adam."
Kav: 1. (A ince okunursa): Yakışıklı, elbisesi yeni ve düzgün. 2. (A kalın okunursa): Ağaç mantarından elde edilen didiklenerek pipo tütünü büyüklüğünde küçültülüp kurutulan, kav çakmaği (yay şeklinde çelik ve sert bır taş birbirine vurunca kıvılcım çıkarır bu kıvıcım bitişik tutulan kuru kavı tutuşturur.) ile tutuşturulup sıgara yakılan malzeme. "Ola ateşın varmi kav çağmağını evda unutmişım sigara yağacamda."; "Poğ yiyanın kaşuği barabar olur Bıre adam bağtın kav çağmağın yoğ don geri."
Kirvanka: Yaylı el kantarı. "Babay siza beni kirvankaya yolladi. Biraz peynir satacavuğda."
Kiriğul: Köyümüzde yer adı. Gürcüce kireçli toprak demek. "Çocuğı Kirikula kadar kücağimda gaturdum orada zorinan arabaya bindurdum."
Kordez: Köyümüzün bir mahallesi. Çimenlik yer demek. "Onnar kordezlarda kaliyer."
Kotana: Bak: kod.
Kovulmağ: Döllemek. "Camuş kovuldimi acaba? Dün erkek gedeklar arğasından segirdiyerdi."
Kirman: Yazın çayırın ana otu biçildikten sora yeniden büyüyen yeşil otların kar yağmadan öce son baharda biçilerek elde edilen ot. "Ata kirman oti verdınmi?"
L
Lobiya: Fasulye."-Kışın na yersız?: -Ağşam sabağ lobiya kabağ."
Lazut: Mısır. "Tallada heç lazut kalmamiş. Poşalar çig çig kırmiş yemiş."
Loda: Birkaç kağnının alabileceği ot veya sap (biçilmiş tahıllara saman olmadan önce sap denir.) yığını.
Lurs: Ahşap ev, merek (samanlık) çatılarının ön ve arkasında çatıya meyıl vermek için üçgen şeklinde yukarı çıktıkça daralan yükselti. "Lursun ustuna virğidi ey yerlaştur usta. Ara kalmasın."
Luğum: 1. Yumuşak hamur avuçla sıkılarak baş parmakla işaret parmağı arasından 3 cm çapında küresel şekilde çıkarılır.Kaşıkla alınıp tavada kaynayan yağ içerisine atilarak kızarıncaya kadar pişirilir. Bala batırılarak yenir. 2. Kaynayan limonlu şeker usaresine nışasta yavaş yavaş katılarak koyulaştırılır. Bir zemine dokülerek küçük küpler şeklinde kesilip aralarına pudra şekeri dökülerek paketlenir. Adı arapça ‘rahati hülküm’den gelır. Boğaz rahatlığı demektır. "Biz her gun bişi luğum yiyeruğ.";"Çarşidan galanda anayan bir kilo rahatiluğum gatur."
Laplup etmağ: Yemek yerken ağız ve dudaklarıyla ses çıkarmak. Ağzını şapırdatmak. "Ağzını laplup etma. Musafirım yanındada yaparsın."
Lehlamağ: Soluk soluga kalmak. Köpeklerin dil çıkarıp derin derin soluması. "Naya bu kadar segirttın. Bağsana kopek gimi lehliyersın."
Lokoro: Kabuksuz salyangoz."Kablari dışarda unutmiştim. Sabağ baktım ustlarında lokorolar gezmiş."
Loğlanmağ: Bak: Maçarula.
Luluk: Bak: Kod.
Legen: Bakırdan yapılmış tepsı büyülüğünde olana ‘abdes legeni’, daha büyüğüne ‘çamaşur legeni’ denen çeşitli büyüklükteki leyen. "Oğül legen gugum gaturda abdes alem."
M
Maçarula: Tam olgunlaşmayınca acı olan, bekletınce olgulaşıp siyah rek alıp şeker gibi olan (Loğlanan) bir cins armut. "Bu sene maçarula da çoğ gaturmiş. Usti doli."
Manfaatli: Faydalı. "Bal kaymağ karişturup yemağ çoğ manfaatlidur."
Mahana: Bahane. "Daha mahana bulma bayrama bekliyeruğ."
Makuval: Böürtlen. "Derelara yoğari galdım. Tikannarın usti makuval doliydi."
Maran: Ahşaptan yapılmış kağnı tekerinin çapına geçirilmiş demir çenber. "Tekirlar kurumiş maran atti. Benda tekirlari arabadan çığardıp çoça soğtum."
Masat: Tırpan ve bıçak bilemede kullanılan 25 cm boyunda, 5cm genişliğinde, 2.5 cm kalılığında elipsoyit bilema taşi. "Adam tırpana bir masat çekiyer goz ilişturamasın."
Maşğala: Meşale. "Karşi koyda maşğalalar yaniyer. Baba vallah zeynep gelin oliyer."
Mayğoş: Tadı ekşimsı. "Kanayağli gebedur. Mayğoş alma ğoşuna gedar."
Mazi: Oküz arabasının (kağnı) tekerleklerini birbirine bağlayan 15-20 cm kalınlığında meşe ağacından yapılmış dingil. "Ardahana okuz arabasinan panta goturiyeruğ. Sarzebın yaylasıni asilduğ. Mazi tutuşti."
Meccane: Karşılıksız. "Begunki gunda meccanemi çalışaçavuğ yani."
Meğelef: Hayırsız.
Merek: Ahşap tomruklardan yapılmış içerisine ot ve saman konulan bina. Samanlık "Yazuğ yaho…! Bu kışın ortasında adamın meregıni yağmişlar."
Meres: Köpeğin yaşı.. "Sizın it kaç meresdur."
Mertek: Ahırın tavanına döşenen kalın kalaslar. "Ağori paklamamişiz. Gettimki poği mertega vurmiş."
Mesğal: Yaylalık yerlerde yetişen, meyveleri üzüm salkımını andıran, nohut büyüklüğünde, kırmızı rekli, ekşi tatta meyve. "Aşşağki meşada mesğal gordum. Usti doli ama yerişmamiş."
Meser: Ahşap malzemeden yapılmıiş bir tür bahçe çiti. Sırıkların boyu mesafede (yaklaşık 3m) meşe ağacından 2 metrelik direkler dikilir. Alttan üsten bunlara ikişer adet sırık çakılır. Bu sırıklara yere dikine gelecek şekilde, 2 metrelik tahtalar hayvan geçemiyecek aralıkla çakılır. Tahtaların üst başı ok şeklinda yontulur. "Adam mezerluğun kenerini meser çekmiş. Tallaya gedamiyerım."
Meşa: Bu yörede meşe ağacına pelut denir. Ormanada meşa denir. "Ruskatiye çığmış. Okuzi doyurun, yarın obaştan meşaya gediyeruğ."
Meşveret etmağ: En az iki kişinin bir konu üzerinde tartışıp karara varması. "Camida meşveret etduğ yarın yaylaya çığiyeruğ."
Meymenet: yüzüne bakınca güven duyulmayan. "Boş ver oni meymenetsız adamın birıdur."
Mila: 15 cm boyunda 2 cm çapında ağaçtan yapılmış çocukların mila oyununda kullandıkları alet. Buna deynekle vurularak oynanır. "Hayde gedağda boyuk çayırda mila oyniyağ."
Mimilo: Horozun ibiği. "Mimiloye bağ ola ammada mostoroli ğoroz ha."
Mogdam: Tarla sürerken, iki komşu öküz gücü yönünden güç birliğı yapıp, ikisinin tarlalarını da birlikte sürmeleri. "Bu sene mogdam bulamadım. Na gun çektım."
Moğkem: Sağlam. Kuvvetli. "İpi moğkem sığ. Araba devrulmasın.>>
Morbet: Şaşortinin genç kız veya erkek yardımcısı. Eli iş tutan cocuk. <
Mohsı: Küş üzümü. "Ulidağda okadar mohsi topladuğki yemaynan doyduğ. Kalaninan korava kaynattuğ."
Moz: 1-2 yaşında sığır. "Moz eva galmadi. Get bir bağ. Kurtmi yedi nooldi."
Mur: Kömür ve isin bıraktığı leke. "Ola yuzun gozun murlanmiş. Get yuzun yığa."
Muğh: Demir çivi. "Çakuçi vurmaya bağ muği egdurdi."
Murk: Çorba yaparken katılan un topakları.Bunlar istenmez kaşıkla ezerek uzaklaştırılır. "Ğarşo murkli olmiş, Otur kendın ye."
Mukamet.: Mali güç. "Oğlan: -Bır traktor alsağ. Okuzdan kurtuluruğ; Baba: -Ona bızım mukamet yetmaz."
Mukiyatli: Dikkatlı. "Yerlar buz tutmiş. Mukiyatli ol duşar bıyerın kırasın."
Mukusul: Bacakları karına toplayarak bükülüp yan yatmak. Karnı ağıran birinin bu şekide yatarak karın ağrısının geçeceğine inanılır. "Oğlum mukusul yat belki karnın geçar."
Muzevirci: İspiyoncu. "Yavaş konuş duymasın. Ona gumanılmaz. Çoğ muzevirci adamdur."
N
Nacağ: Küçük balta. "Geca yola çığiyersız, nacaği yanıza alın. Na olur. Na olmaz. Bulunsun."
Nağar Koşmağ: Tarlayı kütanla sürerken, sürmeye tarlanın ortasından başlamak. "Bu yul tallayi nağar koşacavuğ. Bıldır nazurgi koştuğ."
Nağır: Otlaktaki sığır topluluğu. "Ağşam oldi. Ola nağıri topla eva gedağ."
Nakap: Nekerlik. Hayvan yemi için kesilen yapraklı ağaç bölgesi. "Nakapa aşşaği nekeri endururkan arabanın arkasına kukner kesıp‘satrev’ bağladuğ.Heppımız ustuna binduğ. Rahatça dereya enduk. Satrevi budayıp odun ettuğ."
Namazluğ: Genellikle tüylü koyun (özellikle kurban) derisinden yapılan seccade. Post. "Namazluği kıbleya doğri sar. Adam namaz kılacağ."
Napir: Sürülmüş tarlayı tapan ederken tapan edilmiş yerle, tapan edilmemiş yeri belirleyen sınır. "Okuzi napirinan gotur. Tapan edilmamiş yerlar kaliyer."
Napiskal: Yakacak odundan (yarmaça) kopan küçük bir odun parçası. "Odun yararkan napiskel siçradi. Cami kırdi."
Napuzar: Eve yakın. Kolayca ilgilenilebilen tarla. "Danalar napuzarlara getti."
Natisul: Bez partçası yakıldıktan sonra elde edilen küle denir. Yaralanmış yer üzerine "külerek üstü sarılır. "Elım kesıldi natisul yağta sarağ." (Belki yandığı için hijyen olabilir. Yarayıda kurutabilir. Fakat iyi bir yöntem olduğunu sanmıyorum.)
Nazurgi: Tarlayı sürerken, sürmeye tarlanın kenarlarından başlayıp, ortada bitirmek.
Neker: Hayvan yemi olarak kullanılan meşe ağacı (pelut) yaprakları. Dallar kesilır. Biraraya getirilr. Bir kişinin yenebileceği büyülüklükte çubukla bağlanır. Bunada ‘nek konası’ denir. "Nekeri nakapın kayasının ustunda kestım. Yola kadar sırtinan gaturdum. Geberdım."
Nevus: Erkek memelilerin salgıladığı sipermli salgı.
Nikart: Kuşların gagası. "Poğ yiyan karğanın nikartından belli olur." Bu bır ata sözüdür: Hata yapan saklayamaz. Bir yerine bir şey bulaşmıştır.
Nuğde: Nokta. "Nuğdeli konuşiyersın."
Nuğut: 1. Nohut. 2. Bak: Kesme çorbası."Talladan galanda lazut tallasından birkaç kok yeşil nuğut yolda gatur."
Nuna. Tırnağın uzamış kısmıyla etin birleştiği parmak ucu. "Tırnaği nünaynan kesmişım kan ağiyer."
Nusubet: Hayırsız. Felakete neden olan. "Bir nasiyay bin nüsübetten eydur; Nusubetluğ yapma."
O
Obaştan: Sabaha doğru. "Yarın yaylaya gedıliyer obaştan kalğacavuğ."
Ogmağ: Övmek. "Poşa eşşegıni ogar gimi ogiyersın."
Oğ odunu: Binanın çatısının orta ve sırt yerinde boydan boya uzanan tek parça tomruk. "Oğ odununi attuğmi bayraği asiyeruğ."
Ola: Karşiliklı konunuşurken. Karşıdaki erkekse oğlan anlamında hitap şekli. "Ola ammada ettın."
Otur baltasi: Tahta yontmakta kullanılan geniş ağızlı balta. "Meşaya gedanda otur baltasini degil, obur baltayi gatur."
Ovmağ: Masaj yapmak. "Ayagım burğuldi biraz ovsana."
Ovvah: Acı çeken birinin çıkardığı ses. "Ovvah çoğ koti acıdı."
P
Palağ: 1. Ayı yavrusu. 2. Ağaç yaprağı. "Ola kımın palağısın buralarda geziyersın."; "Cevuzun dıbına çoğ guzel palağ tokulmiş. Mali koyerda yesın."
Palto: Pardesu. "Sabağ burdan kara paltoli adam geçtimi?"
Panta: Ahlat. Meyveleri küçük vahşi armut. "Karavata gedağta birkaç çuval panta topliyağ. Ardahana goturur da tağıl gatururuğ. Bu sene tallalardan bişey galmadi. Yoğsa kışın acımızdan oluruğ."
Pantur: Pantolon. "Ola paturun gena çamur etmişsın. Neralarda yuvarlandın."
Papa: Mısır unundan yapılan, tavada lapa şeklinde pişirilen yağsız yiyecek. Yenirken ortasında çukur açılıp sıcak erimiş tereyağı doldurulur. Kaşıkla alınıp bu yağa bandırılarak yenir. Yapılışı: Yarım tencere kaynayan suya tuz atılır. Yavaş yavaş mısır unu katlırken devamlı karıştırılır. Topakları (murklari) eilir. Katılaşmaya başlayınca mısır unu katımına son verilr. Pişince servıs yapılır. "-Papa yermisın ? -Ortasında bir batman yağ, yanında da bir tas ayran olursa yerım."
Papasela: Kurutulmuş kabak. İnce kabuklu kabaklar bıçak kulanılarak elle soyulur. Ortadan ikiye bolünür. İçi (Sensuli çigitlar) boşaltılır. Soyulmuş temizlenmiş kabak, parmak kalınlığında şerit halinde kesilir. İplere asılarak güneşte kurutulur. Kışın içine erik kurusu (tamaz) katılarak papasela yemegi yapılır. Yapılışi: Tereyeğı tencerede eridikten sonra
Bir baş soğan doğranır. Kavrulmaz.Üzerine papasela ilave edilırken araya tamaz konur. Tuz atılır. Bir çay bardağı su konur. Kapağı kapatılır. Hafif ateşte pişirilir. "Do re mi fa so la si. Papasela çorbasi."
Papul: Cocuk ayakkabısı. "Oğul papullarını gey dişari gedacavuğ."
Patura: Patlamiş mısır. "Sobanın formasına siçan dişli lazuttan koy. Patura olsun."
Patik: Kalın iplikten değişik desenli. (nakişli) örülmüş, sadece ayağ bileğine kadar ayağı örten, ayağı sıcak tutması için çorap üzerine sadace evde terlikle birlite giyilen kısa çorap. "Patiklarımi gatur ayağlarım uşiyer."
Pavruklanmak: Sürüngenlere özgü kıvrılmak. "Çayir biçanda yilan tırpanın ogunda pavruklaniyerdi."
Pazi: Şeker pasncari. Carğala. "Bir kupinan pazi (carğala) turşusi koy. Kışın çoğ guzel oliyer."
Pelut: Meşe ağacı. "Bu pelut kolosi budağsız, duzgun. Buni yarağ 4 tane balta sapi olur."
Peşkir: Havlu "Kız peşkiri gatur musafira tut, musafir abdes alacağ."
Peşğun: Sofra. Yazı tahtası. Üzerinde yufka açılan alçak ayaklı dairesel ahşap sehpa. "Poşaya peşğun, eşşega eher na yakışur." Ata sözüdür: Eşyayı hor kulanan için söylenir.
Peyke: Ahşaptan yapılmış somya, sedir, divan.
Pileki: Pişmiş kilden yapılmış. Yanlarında çıkıntı şeklinde karşılıklı 4 kulpu olan, üst üste kapanabilen 30-40 cm çapında dayresel tepsiye benzer ekmek pişirme aracı. İç yüzleri içeri gelecek şekilde üçgen şeklınde toprak zeminde bir birine dayatılır. Aralarına yarmaça denen (kısa tomruk yarılarak elde edilir.) odunlar yerleştirilerek yakılır. Alev kesilip köze geçince, pilekiler kızarıncaya kadar ısınmış olur. Sonra arka üstü yere yatırılırlar. Birinin içine ya puğaça hamuru yada cadi hamuru ‘cadi goko şeklinde’ konur. Diyeri üzerine kapatılır. Üstünede yanma sonucu meydana gelmiş akkor közler doldurulur. Közler yanıp kül oluncaya kadar geçen zamanda ekmekte pişmış olur. Son zamanlarda bunun yerine daha ekonomik ve kullanışlı olan fomali soba kullanılr. "Pilekiya cadilarin yanına kartopi koyda yiyağ."
Pisi pisi piss…: Kediyi çağımak. "Pisi pisi piss..bu pisik nera getti acaba. Evladan sora gorunmiyer. Hacami getti yoğsa. Komşun pisigi bir sene sora eva galmiş. Diyerlar haca getmiş…!"
Piska: Kibrtit. "Oğul çepımda iki tane 5 kuruş var. Get tukandan ‘piska’ al. Evda ateş kalmamiş."
Piti piti gah gah: Köpeği çağırmağ. "İta yal veracam. Piti piti gah gan diyerim. Gena galmiyer. Karni ac degil hehalda."
Pitsi pitsi: Azar azar. "Oğlum ustan başan tokiyersın. Pitsi pitsi yesana."
Pıraslanmağ: Kızıp bağırmak. "Adama na demişsalar. Adam pıraslanıp duriyer"
Pızıklanmağ: Sığırlar ısıran sineklerin (bori) saldırısına uğrayınca, kuyruklarını kaldırıp koşmaları. "İneklar evlada pızıklandı. Hangi deluga girdisalar bulamiyerım."
Poçoç: Mısır koçanından koparılan yapraklar. Bükülüp ip haline getirilenler ezgaha sarılır. Bunların arasından poçoçlar geçirilerek, kilim dokur gibi, ‘hasır’ dokunur. Kilim büyüklüğündeki bu hasırların üzerine yıkanmış tahıl serilerek güneş altında kurutulur. "Poçoçların eyıslarıni ayırın. Kışın ğasır toğuruğ."
Poğ: Bok. "Poğiyanın çocuği. Suyi bizim kapiya naya çevuriyersın."
Poğicinni: Huysuz. "Ona ağnadamasın. O poğicinninin biridur."
Poği çiğmağ: 1. Bozulmağ. 2. Yalanin ortaya çıkması. "Yaptuğuni gordunmi. Bağ poği çığti."
Post: Bak: Namazluğ.
Poşa: Çingene. "Sanda begun başıma poşa kesıldın."
Potlika: Boş rakı şişesi. Bu bölgede günlük tüketilen gaz yağı saklamada kullanılır. "Tenekedan potlikalara kazyağini doldurağ. Ğarman dogarkan boşanamazuğ. Tığ savururkan lazım olur."
Puçi puçi: Danayı çagırmak. "Oğlum bağ na guzel ‘puço’. Puçi puçi…gal Hasana."
Puço: Küçük dana.
Puğaça: Buğda ve arpa unundan yapılan 30-40 cm çapında 7-8 cm kalılıkta dairesel ekmek. "Puğaçanın içini açda yıyağ."
Punğar: Pınar. Yerden çıkan temiz kaynak suyu. Yaban yerde ise onü kapatılır. Gölmaç haline getirilerek., eller yere konur. Yüz üstü ayaklar geriye uzatılır.(Şinav çeker gibi.) Eğilip ağız suya daldırılarak içilir. Yerleşim yerine yakınsa. Ahşap oluk yerleştirilir. El oluğun ağzına tutulur. Ağızda ele dayatılarak içilir. "Ahorda bir puğardan su içtım.Vallah dişlarım sızladi"
Purçek: Örülmüş kadın saçi. "Kız naya saymiyersın: Saçan puçegan it siçsın."
Puşruk: Şor penirle yapılan bir çeşit çorba. Yapılışı: Tencerede kaynayan suya bir baş soğan doğranır. Tuz ve şor penir katılır. Üzerine suda çözülmüş bir kaşık un ilave edilir. Kaynayınca servis yapılır. "Babangila gettım. Ağşam sabağ yedurduğlari ‘purşuk çorbasi’."
Purust: Anus. Sindirim kanalının çıkış noktası.
Put: 16 kgr rus ağılık ölçü birimi. Bir kod tahıla denk gelir. "Bu ehera kaç put tağıl verursun.
R
Ruka: Tepur. Üzerinde puğaça yapılan, puğaçayı sıcak tepsiye veya pilekiye koymada kullanılan, yandan el tutmak için kulpu olan, 30-40 cm çapında yanlardan basık dairesel tek parça tahtadan yapılmış mutfak aracı. "Kızım bez ortidaki puğaçaluğ ğamuri rukaya çevurda gatur. Pilekiya koyağ. Pilekilar kızmiş. Ateş sonacağ."
Rıto: Yılbaşı kutlamalarında: İki adam ve cecimler kulanılarak. İri bir deve yapılır. Bunu çeken ve etrafında açayıp kıyafetli atlı ve yayan adamlar bulunur. Ev ev gezerek bazı gösteriler yapıp şarkılar söyler, evlerden yağ ve un toplayıp akşama harfana yaparlar. Bu göstericilere rıto denir. "Rıtolar adami deveya bindurdilar. Gotuna igna baturup, adami bagırdiyerlar."
Rağruğ: Gürültü. "Ağorda rağruğ var get bağ gena hagi inek zencirini kırdi."
S
Sağule.: Bak: Sinel.
Sahan: Bakırdan yapılmış yemek tabağı. Kapaklısında ‘kayğana’ ve ‘peynir erıtmasi’ yapılır. "Nayersın oğul: Bir sahan dugmeç."
Sakavi:Atın ağzında oluşan tümör şeklinde fazla et. "Atın ağzında sakavi çiğmiş. Goturacamki aldurem"
Samarti: Kütanla tarla sürerken, Öndeki çiftlamanın zinciri harazanın altında tekerleklere yakın metal kancaya takılır. Bu zincir arkadaki öküzlere deymesin diye karazanın başına takılan zincıri ortada tutmaya çalışan, yaş bir deynek kıvrılarak iki başı bırbirine metal telle bağlanan, kelebek kanadı şeklindeki ağaç halkaya samarti denir. "Yavrum okuzun boynundan en samarti duşti yerine tağ."
Sami: Bak: Bonduruğ.
Sanağev: Ormanda bedevra açılacak ağacı belirlemek için 30-40 cm lık bir parça ağacin gövdesinde baltayla iki kertik açılarak çıkarılır. Bu parça yarılarak düzgün yarılıp yarılmadığına bakılır. Bu işleme sanağev alma denir. "Dun aşşağki meşada kaç ağaçtan sanakev aldisam bir turli bedevraluğ ağaç bulamadım."
Sanaskal: Bak kömzek.
Sanbaği: Bak: Bonduruğ.
Sanç: Sapla, batır. "İşın bitınca cağlari yumağa sanç yitmasın."
Sansalak: Asma köprü. Nehrin iki yakası çelik halatlarla bağlanış, tabanı tahta döşeli, yürürken salinan köprü. "Coruğ coşmiş sansalaği goturmiş."
Sap: Bak loda.
Saprekel: Kütana bulaşan çamurları kazımak için, 50-65 cm boyunda 3cm çapında, bir başı inceltilmiş ağaç kürek. "Mogdam saprekel tarlanın oteki başında duşmiş. Gaturda kutani kuriyem."
Sarol: Yuvarlak yeşil mayhoş erik. "Dedesi sarol yiyanda torunun dişlari sızliyer."
Saskavi: Bostan (sebze bahçesi) sulamasında kullanılan 2 m boyunda, sapı el tutacak kalınlıta, Su alan kısmında 25 cm genişlikte, 20cm boyunda, 8 cm derinlikte önü açık su haznesi olan, hoppodan suyu alarak, sallayıp sebzelerin üzerine sepmeye yarayan tarım aleti. "Saskavi hopponun yanındadur. Getta lağanayi sula."
Satığe: Killi toprak. "Satığedaki tarlanın başıdaki armudan olsada yesağ."
Satrev: Bak: nakap.
Sehluk: Dengesız hareket eden."Sehluklar segirdıp duriyerlar."
Selgah: Kabarmış sel suyu. "Dunki yağmurda tallanın yarısıni selgah goturmiş."
Sıfat: İnsan yüzü. "Sıfata bağ hala. Heç meymenet varmi."
Sığızır: Etrafi tepelerle çevrili, kendi sınırları dışında başka yer gözükmeyen vadi. "Kızımız Sığızıra gelın getti."
Silakap: Biçilmiş tarla ve çayırda kökleriyle birlkte kalan. Çıplak ayakla üzerinde yürünürse ayaklara batan kesilmiş ot ve sap kalıntısı. "Oğlum lastıklarıni gey buray silakapluğ. Ayağlarına batar."
Sırım: Bak: çaruğ
Sırıp: İnce çubuk. "Sırıpi sırtına ela vurdumki zoğ (değen çubuğun boyunca meydana gelen şişkinlik) kaldurdum."
Sika: Çocukların binip karlı ve buzlu yollarda kaydıkları küçük kızak. "Dedemın burağtuği surutmalardan babam bena sika yapti."
Silgi: Bayram, düyün gibi özel günlerde kadınların başlarına örttüleri kenarları oyalı beyaz baş örtüsü. Tülbet. "Kız başıni duzalt silgin duşiyer."
Sinel: Sağule. Bükülmüş ağaç çubuk. "Sinel bukda ğizegın koluni bağliyağ. Nerdaysa kopacağ."
Sini: Tepsiye benzer,kenarı daha alçak, yaklaşık 1m çapında sehpaya konulup üzerinde yemek yenilen, yemek taşınan, bakır kab."Dugunarda sini sini yemek galur. Ondan sora na galur? Şor peynir. Yoksa 11 mi."(Şaşırtmaca)
Sinor: Tarlanın sınırını gösteren toprağa gömülmüş taş parçası. "Adam sinori sokmiş tallayı hep koşmiş."
Sinsal: Kedı yavrusu. "Pisik tam dort tane sinsal gunzlamiş(doğurmuş). Boyuyunca birini sana veracam."
Sırığ: Sırık. Kalın başı 15-20 cm den daha kalın olmayan, genelde arazi çitinde kullanılan, birkaç metrelik tomruk. "Bacanın sırığlari çurumiş. Degişturmağ lazim."; "Utanmiyermisın sırığ kadar boyun var."
Sisip: Çam sakızı. "Kuknerin ustunda şuşa gimi sisplar buldum."
Sitil: İki litrelik, üstten oynak kulpu alan şekli kazan ve kodluğa bezeyen tencere. "Dağami gediyersın bizım neneya soyla koya galan kimsaynan bir sitil yoğut yolasın."
Soki: Ahşap evlerın odalarının iki kenarında boydan boya uzanan sabıt, yerden 40 cm yukseklikte 1.2 m eninde üzerine kilim örtülen, mider ve yatak serilen, üzerinde gece yatılan, gündüz yatak toplanıp oturulan karyola. "Yuğum galdi sekiya yatağlari sarda yatağ."
Sosopa: Toparlak. "Bu kuşğana basığ. Sosopasıni ver."
Suduk: Sidik, idrar. "Alma o kızi suduklunun biridur."
Sufra: Bak peşğun.
Suli ğarşo: Ekmek karşosida denir. Yapılışı: Doğranmış üç baş soğan pembeleşene kadar tereyağında kavrulur. Dort kase su konur kaynamaya bırakılır. Bir tasa bir yumurta kırılır. Üzerine bir avuç şor peynir konur karıştırılir. Kaynayan tenceredeki karışıma ilave edilir. Birkaç dakika kaynadıktan sonra bayat ekmekler doğranmış kaselere ekmeklerin üzerine çıkacak şekilde doldurulur. Afiyet olsun. Ayni kalaçoştaki gibi. Kalacoşta tuzlu ayran burada ise şor peyir ve yumurta kullanılır. "Hanım galıba ekmaklar Kertlanmiş. Onnara bir suli karşo kaynat."
Sunslamağ: Kedi yada köpeğin bir yiyeceği koklaması. İrdenilip yenmeyen bu yiyecek, sunsliyan hayvana verilir. "Pisik tabaği sunsladi goturda yığa."; "Onun ağzi ğutodur. Bir şey olmaz."
Suro: Hayvan sidik ve pilığinin karışımı. "Ola dıkkat etsana suroya duştun."
Surutma: Kızağın zemine temas eden öntarafı yukarı kalkık 1.5 m boyunda, kızağı çekince yerde sürünen kısmı. "Sikanın surutmalarına ğizardan baliya çağtudum. Amma kayiyer ha."
Suvağ: Sıva anlamına gelir. Sığır ve mada dışkısı samanla karıştırılıp, ahırın yan duvarlarını meydana getiren ağaç tomrukların aralarının kapatılması işlemi. "Dana poği süvağ tutmaz. "Ata sözüdür işe uyum gösteremiyen kişi için söylenir.
Ş
Şal: Koyun yününden yapılan (egrılan) iplikten eltezgahında örulmüş. Morkan kabukları ve kök boya kulanılarak boyanmış kumaştan dikilen pantolon. Ceketine çoka denir. Bak: çoka. "Şal çokan yenimi tikturdun. Çoğta yakışmiş."
Şaşorti: Yaylada süt ürünleri (ağarti) yapan kadın. "Neney oldi şaşortiluğ bena kaldi."
Şapğa: Kasket. "Ola hala bir şapğami gatur araba gediyer."
Şira: Şekerli meyvelerden elde edilen özsu. Bunlardan tatlı ise pekmez, ekşi ise korava yapılır. "Kirezların şirasıni çığarttım. Bekmez kaynadacam."
Şirat: Lor alındıktan sonra geri kalan sarımtırak su. "Bır kulek şirat gaturda inegın oguna koy. Sağanda rahat durmiyer."
Şişek : Üç yaşında doğum yapmamış manda. "Şişek kovulmiş herhalda.Arğasından nevus ağiyer."
Şolve: Sudakin görüntü. "Kızın şolvesi suya vuriyerdi. Sanki bir yudum su."
Şor peynir: Bak: Gogmasuna.
T
Tamaz: Kurutulmuş erik. Kışın kaynatılarak hoşav yapılı. "Makarnanın yanında bir tas tamaz ğoşavi olsa na ey gedar."
Taptamağ: Birşeyin üzerine çıkıp ayallarıla çiynemek,tepinmek. "Ola avi başın taptasın."
Tatarlama: Yöreye özgü ğinkal. Yapilışı: İçine 1 yumurta katılmış, kulak kıkırdağı sertlikte yoğrulmuş hamur, biraz kalın, 3mm kalnlıkta yufka açılır. 4.5 cm2 genişliğinde üçgen şeklinde doğranır. Doğranmış hamurlar, kaynar suda pişirilir. Süzülür. Yağlanmış tepsiye bir kat yayılır. Üzerine şor peynir serpilir. Tekrar üzerine bir kat daha yayılır. Üzerine erimiş tereyağı serpilır. Sıcak fırına verilır. Kızarmaya başlayınca servis yapılır. "Yehudunun toramalari bir tesbi tatarlamayı oguza koydum. Oturunda yeyın. Na ağlayıp duriyersız."
Tarpoş: Bakır su tasi. "Olmişların ğeyrına bir tarpoş su versana."
Taşguzeli: Sırımla örülmüş Elek (ğarbul). Tahılların taşını ayırmada kullanılır. "Tağıli evvela taşguzelininan ğarbulliyacamki sora tepurliyem."
Tavrecul: Yeşil kabuklu dayanıklı kışlık armut. "Tavreculları anbara koy uşumasın. Kışın yumişanur."
Tegera: Herhangi bir şeyin bir yera çok miktarda yığılması. "Get atın altini kuriki tegera yığmiş."
Teleğaş: Geniş yapraklı gövdsinin içi delik yaylalık yerde yetişen kabuğu soyulup gövdesi yenen acımsı tadda otsu bitki. "Cinalın çayılarına enduğ. Her teref telağaş doliydi."
Tepur: Bak: ruka.
Tepranma: Kımıldama. "Yuğlamiş, adami durtiyerım tepranmiyer."
Tero: Tarla sürerken hakoz dan çıkan siyah ince kabuklu, şekerli erik buyüklüğünde sert meyve. "Kışın tallaya ağpun toktuğ terolar kudurmiş."
Tespi: Tepsi. "Tepsiya burğuli tokda daşıni ayır."
Teşi: Yünden yapılan ipliği bükmede kullanılan iy (ig) ve ağırşağı daha büyük alet. "Teşi teşi yandım teşi. Uç oğlan bir kız kardeşi."
Teşti: İçerisinde şiradan pekmez, korava kaynatılan yayvan 1m çapında yanlarında iki kulpu olan 10 cm derinlikte dairesel tava. "Tutları tokturdum ağşama, teşti kalduracavuğ."
Tetgılde: Beyaz kayalık. "Tektılde da çoğ guzel begın kızi var. Kimsayi beganmiyer evda kalacağ."
Tezek: samanla karıştırılıp kurutulmuş hayvan dışkısı. Bu yörede odun bol olduğundan fazla kullanılmaz. Sadece yavaş yandığı içın kilden yapılmış kurumuş ham çanak çömleği pişirmek için odunla birlikte kullanılır. "Ardahanın peyniri tezek koğiyer." Ardahan’da ağaç olmadığından yakacak olarak kullanılır.
Tığ: 1. Tahıl vesamanın harman sonu biraraya (karapana) yığılmasi. "Karmani dogduğ ağşama kete bişur. Tığ savuracavuğ." 2. Kızların oya yaptıkları 10 cm boyunda ucunda ince kanca olan iyne. "Tıği kırdım oyam yarım kaldi."
Tığ makinası: Hava üfleyerek, eliyerek samandan taşı ve tahılı ayıran, insan gücüyle kolu çevrilerek çalışan tınaz makinasi. "Tığ makinasıni çevurmaya bir adam bulemda tıği savurağ. Yoğsa tekbaşına ben dayanamam."
Tınmiyer: Duymamazlıktan gelıyor. "Adam olmişmi na durtiyerim heç tınmiyer."
Tıngılı purust donmağ: İnsanlar için, takla atmak. "Abu bayıra aşşaği tıngıli purust donabilursun."
Toğli: İki yaşinda henuz doğum yapmış koyun. "Kurbana toğliyi kesacam."
Tosun: 1-2 yaşında burulmamış erkek sığır. "Tosunnari ğarmana koşta bondruğa alişsın."
Tuman: Paçaları dizkapaklarına kadar inen ağızları uçkurlu geniş kadın donu. "Kendına fazla gumanma o ğız sani tumanının paçasında boğar."
Tump: Sürülmeden bırakılmış 30-40 cm genişliğinde çimlenmiş tarla sınırı. Bunun üzerine belirli aralıkta ‘sinor’ denen taşlar üstü görulecek şekilde gömülür. "Okuzi durdurda tupta oturup biraz dinnanağ."
Tuluğ: Tuluk çıkarılmış küçük baş hayvan ham derisi kireçli suya yatırılarak tüyleri uzaklaştırılır. Yarım tabaklanmış olur. Arka kısmı sırımla dikilerek kapatılır. Boyun kısmi dar olduğundan ağız olarak bırakılır. Ön ve arka ayak derileri birbirine bağlanarak, değirmene tahıl, değirmenden un taşımada kullanılan sırt çantası yapılır. Buna ‘tuluğ’ denir. Yada ayak derileri kesilir. Buradaki deliklerde dikilerek kapatılır. İçerisine kışlık şor peynir tepilir. "Poşalar un toplayıp tuluğlarıni doldurmişlar. Ğaşar gimi degeneklarınida ellarına amişlar, şimdi Ucarmud da cevuzların dibındaki çadırlarına gediyerlar."; "Bu sene dağda dort sağılanım varidi. Allah sani inandursun iki tuluğ peynir ancağ kaldurabildım."
U
Uçğur: Dona takılan bel lastiği. "Uçğuruna duşkun adam."
Ufurmağ: Üflemek. "Sobaya ufur alişsın."
Ulamağ: İki demir parçasını ocak kaynağı ile ergitip birbirina kaynatılması. "Baltanın ağzi kırıldi ulatturacam."
Ulumağ: Kurt ve köpeklerin uzun sesle bağırması. "İta na oldisa kurt gimi uliyer."
Urğan: Kalın kendır ipi. "Bu adamın soni urğanda bitar. Bağsana fazla azıtti."
Urkmağ: Hayvanların herhangi bir şeyden korkup kaçışması. "Ormandan kurt çığti hayvanlari urkutti."
Urup: Kodun (16 kg) ¼ olan tahıl ölçmede kulanılan ahşap kap. " Degirmanciya kapçiyek olarağ 3 urup un verdım."
Ustuna düşmek: İlgilenmek.Dikkat etmek. "Bu çocuk çoğ sefildur. Fazla ustuna duşmayın. Kendi halına burağın"
V
Variyoz: 15-20kg ağır çekiç.
Veladizina: Yaramaz çocuk için kullanılır. Aslı arapça olan ‘veld-i zina’: Zina çocuğu anlamına gelir.
Verğunal: Yabani kavak ağaçlarınun bol olduğu yer. "Adam getmişda Verğunaldan kız almiş."
Veşvela: Yeşil Kertenkele. "Bağ veşvela çaliların içına kaçti."
Virğit: Ahşap evlerde çatı bağlarken, lursun üzerıinde oğ odunundan saçağın sonuna kadar uzanan, çatıya belirli aralıklarla dizilen, üzerine sırıklar konan 15-20 cm kalınlığında tomruk."Merega oti virğitlara kadar doldurduğ."
Virni: Kütanın toprağı kesen ağız kısmı. "Virni daşa rasladi. Okuzlar kayişi kırdi."
Vohho: Sığırlara dur anlamında seslenmek. "Vohho kapiya galduğ."
Vuşşen: Acıma hissini belirtmek. "Vuşşen kadının anasi olmış."
Y
Yağız at: Siyah renkli at. "Poşanın kızına bağ. Dersınki yağız at. Na vursan goturur. Tuluği doldurmiş. Benımsın demiyer. "
Yağli kara: Yağ ve isten oluşan leke. "Nera surtundun komlegın yağli kara olmiş. Yığadim çığmadi."
Yazma: Kadın baş örtüsü. "Kırmızı yazmalı surtuga bağ. Soğağlarda suruniyer."
Yemeni: Ayakkabı "Yemenimin uclari çığamam yokuşlari."
Yonka: Ağaç yontulurken çikan odun parçaları. "Kapidan yonkalari toplada ateşi yağ."
Yoz: Bır yaşındaki sığır. "Yoz gimi kız. Daha na bekliyersın. Hama al."
Z
Zar: Çatan: gübre taşımada kullanılır.
Zelil: Dargın küskün.
Zığarbi: Kirpi. "Zığarbiyi kuruna koydum. Hama açildi. Nayaman yuziyerdi."
Zıkkım: Kötü gelmek, zehir olmak. "Armutlari hep yemişlar zehir zıkkım olsun."
Ziyan zebil olmağ: Yapılan işin boşa gitmesi. "Kizi verduğ adama ziyan zebil oldi."
Zubun: Gomlek.
Zukkumluğ: Yiyecek şeyler. "Zukkumluğun yuzundan çalişip doguniyeruğ."
Zukumet: Birisi yemek yerken, aç biri ona bakıyosa. Aç insana bir şey vermese. Zukumete düşersin diye korkutulur. "Tekbaşan yema çocuğada ver. Bağ zukumet tutar."
Yazan: Nurdem Yıldız
Emekli Kimya Müh.
11 OCAK 2009
Paylaşımlarınızın hepsi çok güzel başarılı bir bloğunuz olmuş ice blue olarak başarılar dileriz.
YanıtlaSil