Osmanlı İstanbul'u aldıktan sonra. Sultan Ahmet meydanında at yarışları yapılan antik Hipodromu yıkıyor. Yalnız dikili taşlara dokunmuyor. Orada "Obelisk" denen dört yüzünde hiyeroglif yazı ile süslü Roma döneminde Mısır'dan getirilen dikili taş yüz yıllarca Osmanlıya hiç bir şey ifade etmemiş.
Yavuz Sultan Selim Mısırı fet edince bu hiyeroglif yazılı taştan onlarca görüyorlar, ayrıca anıt mezarlarda daha çok hiyeroglif yazı görüyorlar, ama Osmanlıda hiç bir merak uyandırmıyor.
Ne zaman Napoleon Mısırı işgal ediyor. Kazı çalışmalarına başlıyor. Bu kazılarda bir taş buluyor, (Rozette taşı) bir yüzünde üç dilde; hiyeroglif, Demotik yazı ve Yunan alfabesiyle yazılmış metin var.
Osmanlı Napoleon'u Mısırdan kovalayınca bu taş Fransa ya götürülüyor. (Şimdi İngiltere'de Britiş muzeum da muhafaza ediliyor.)
Şanpolyon denen Adam Yunan alfabesiyle yazılan metni okuyor. O metinde Mısır tanrısı Amor 'un hiyeroglif karşılığını bularak hiyeroglif yazıyı çözüyor.
En üsteki hiyoroglif yazının üst kısmı kopmuş kayıp. Aslında taşın en üstünde fravuna biat eden kalabalığı gösteren kabartma bir resim var. Hiyoroglif yazı resmin altında başlıyor.
Sultanahmet'teki Obelisk 'ten İtalya Roma'da bir çok meydan da bulunduğu gibi, Fransa Paris Şan alize meydanında, Avusturya Viyana kraliyet sarayı yazlık bahçesinde de bulunmaktadır. Hepsi Mısırdan götürülmüş.
Champollion, Thomas Young ve William Bankes tarafından yapılan çok
değerli ön çalışmaları
Rosetta Taşı
temel alarak
Rosetta Taşı'nın bazı parçalarını 1824 yılında çevirerek Antik Mısırcanın Kıptîceye benzediğini ve yazı sisteminin fonetik ve kavramsal işaretlerin birleşimi olduğunu göstermiştir.
Napoleon Mısır'dan dönünce:
"Gittim, gördüm, döndüm" diyor.
Ama bu hareketi Hiyeroglif yazının çözülmesine sebep oluyor.
Bu işte Büyük İskender'in de büyük rölü var. Eğer Mısıra gidip İskenderiye şehrini kurmasaydı. Yunanca mısırda kullanılan yaygın dil olmayacak, Rosetta taşına Yunan alfabesiyle aynı metin yazılamıyacak, Hiyoroglif yazıda çözülemiyecekdi.
Bizim bütün sırlarımızı hep Avrupalı biri çözmüştür.
Orhun abideleri üzerindeki Göktürkçe yazıyı Danimarkalı Türkolog Vilhelm Thomsen çözüyor.
Evliya çelebi Seyahat namesinde Manyas gölünden bahsederken üzerinde yüzlerce kuşun çığlıklarla uçuştuğundan bahseder.
Ama Gölün sığ olan kuzey doğu kısmında kuluçkaya yatan çeşitli kuşların bulunduğu yeri. Nazi Almanya'sından kaçan, Atatürk'ün İstanbul üniversitesine yerleştirdiği Alman zoolog profesör Curt Kosswig kuş cenneti diye tescillendiriyor.
Osmanlı askerleri Mısırdaki Sifengin kafasını nişangah olarak kullanıyorlarmış.
Atina Akropol'de içinde heykelin bulunduğu etrafı sütunlarla çevrili Parthenon denen mermer binayı Osmanlı mühimmat deposu olarak kullanmış. Patlama nedeniyle tahribatına sebep olmuşlar. Ben gördüğümde Yunanlılar aslına uygun bütün Akropolü restore ediyorlardı. Bizim Efes'in girişi yıkılmış taş yığınlarla dolu. Akropolde yerde bir tane taş bulamasın. Binalarda kaybolan mermer parçaların, yeni mermerden yapılmış orijinaline uygun parçalar görürsün. Restore çalışmaları olduğundan binaya girip heykelin bulunup bulunmadığını görmedim. Sonradan öğrendiğime göre heykel İngiltere'de Biritish Museum'de imiş. Yunanlılar geri almaya çalışıyorlarmış.
Olympia'daki dunyanın 7 harikasından biri olan Zeus tapınağındaki Zeus heykelinin akibeti:
Heykel altın ve fildişinden imâl edilmiştir. Zeus'un oturduğu taht, abanoz ağacından yapılmış, altın, fildişi ve değerli taşlardan kakmalar ile süslü hâliyle heykelin kendisinden daha etkileyiciydi. Heykel, Zeus'u sağ elinde zafer tanrıçası Nike ile, sol elinde ise değerli metallerden süslemeler ve bir kartal kakması ile bezeli bir asa tutarken betimlenmekteydi.
Zeus Tapınağının içinde bulunan heykel, tapınağa ancak sığabiliyordu, hatta oturur vaziyette tasvir edilen Zeus, ayağa kalksa tapınağın tavanı yıkılacakmış gibi duruyordu."[2] Üzerinde, Yunan tanrılarının ve sfenks gibi mistik hayvanlar figürleri yer alıyordu. Heykelin derisi fildişinden, sakalı, saçları ve elbisesi altındandı. Karanlık bir koridordan geçilerek görülebildiği için, parlak fildişi, insanların gözünü alıyor ve derinden etkiliyordu.
Olimpiyat oyunları, 391 yılında Theodosius tarafından putperestlik gerekçesiyle yasaklanınca Zeus Tapınağı da ziyaretten men edildi. "Dünyanın Yedi Harikası" arasında sayılan heykel, Atina'nın ileri gelenleri tarafından, yeni kurulan Konstantinopolis'e taşındı ve orada da 462 yılındaki büyük yangında yok oldu
Bergama'da Almanlar kazı çalmalarıyla buldukları kabartma savaş tasvirleriyle ve mermer sütünlerle süslü narin Apollon tapınağını Berlin'e taşıyorlar. Bergamos müzesi adı altında büyük bir Bina yapıp bunun içinde Apollon tapınağını yeniden inşa ediyorlar göreni hayretler içinde bırakıyor. O yıllar da Abdul Hamit'e "Almanlar bizim bazı taşları götürmek istiyor, sen ne dersin" ediyorlar.
Abdul Hamin "Almanlar bizim dostumuzdur. Bizde taş çok götürsünler" demiş. Bu harika anıtın yurt dışına çıkmasına izin vermiş.
İşte bizdeki zihniyet bu.
Bergamos müzesinde sadece Apollon tapınağı bulunmuyor,
Anadolu'dan götürülen başka anıtlar bulunduğu gibi o zaman bizim mülkiyetimizde bulunan Babil şehrinin surlarındaki iri Aslan fiğlerini surlarla beraber Bergamos müzesine taşıyıp yeniden inşa etmişler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder