Ne rengim var benim, ne nişanım
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama
Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim
Yürüyüp giden de ben
Ben bir denizim, kendi varlığı içinde taşan
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, kıyısız, hür bir deniz..
(Mevlana)
Nurdem Yıldız:Ama Anadolu'nun iktidarini Moğollar ele geçirince, onları hakan kabuleden de benim. Mesnevimi Türk diyarında yaşadiğim halde, en sevdiğim arkadaşım Şems bir Türk olduğu, beni şairliğe yönelten de o olduğu halde, geldiğim yerin lisaninda yazanda benim. Bulunduğum yer Selçuklu Türkleri egemenliği altında olduğu halde, Diyari Rum diye çağıran da benim. Hatta bunu adıma bile ekledin "Mevlana Celalettin Rumi". Nasıl olsa okuduğu şeyleri anlamasalar da bu toplum Arap dininin arkasından gittiği için, benim yazdıklarımı anlamasalar bile benim peşımden gelirler, beni Dünya'ya yuzyıllar boyu, Farisi'lerden daha iyi tanıtacaklarından da eminim. [Not: İşte bunlarda sakladığım sırlardan bazıları.]
Elife Ozdemir: Biliyormusunn Nurdem amca bu şekilde herşeyi düşünmek ya da hiçbirşeyi düşünmemek günümüz insanına ait bir durum... O gönüllerin insanı ve 'Kim olursan gel' diyebilen biri..değil Türk, Moğol ya da Farisi diye ayırmak, o günde İslam'ın en iyi yaşandığı yerlerde yaşamasına ragmen 'hangi dinden olursanız gelin' diyebilen bir insan...böyle söylediği için zaman zaman talebelirini bile karşısında bulan bir insan.. Ki O'nu tanıtmak haa..O'nu tanımayan kendi kaybeder..Nasıl ya da ne şekiklde kaybettiğini de sadece kendi bilir. O'nu okumak gerek Nurdem amca.. Belki bir nebze nasıl düşünecegimizi öğreniriz.. [not: naçizane fikrim budur.]
Nurdem Yıldız Onu çok okudum. Hoşgörüsünede hayranım. Elimde onun Mesnevisi var. Ilk bölümünü kendi yazmiş. O biraz anlaşılır durumda Ney ve kamıştan bahsediyor. Ama diğer bölümleri başkasına dikta ettirimiş, yada başkasının yazdıkları ilave edilmiş. O günlerde ağızdan ağıza dolaşan birsürü hikayeden ibaret. Bu hikayeler o kadar anlaşılmaz durumdaki. Birini yarım bırakıp dığerine başlıyor. Araya uzun şeler ilave ettikten sora gene eski hikayeye dönüyor. Anlayacağın karman çorman şeyler. Anlamaya çalışırsan kafayı yersin. İki senedir elimde hala bitiremedim. Elimde kim görürse ondan birşey anlamadım diyor. Oysaki mesnevi beyitler halınde şiirsel yazılmiş. Türkçeye çevirirken şiirsel anlatılamadığından düz yazı şeklinde çevrilmiş. Onun dönemin de Yunus emre Türkçe, Ahmet yesevi Özbekçe şiirler yazmış. Bu gün hepsi anlaşılır ve kulağa hitap ediyor. Onun "kim olursan ol gel." dediği sadece bir dörtluk. Tek anlaşılan yerde o. O nedenle herkesin ağzında sakız olmuş. Onun dışın da ansiklopedı ebadındakı Mesneviden herhangi bir şey duydunmu?
Nurdem Yıldız: Elife Hanım, Hiç bir şey yazmamışsın. Üstelik bu gün Rumi'nin ölüm yıldönümü. Bari ben birşeyler yazayım. Mevlana'nın Mesnevi'yi Farsça yazmasının iki sebebi var: Birincisi o devirde o bölgede hakim dil Farsçaydi. Selçuklu devletinin resmi dili de Farsçaydi. Halen bu gün İran, Tacekistan, Afkanistan ve Özbekistan'da mesnevi okunuyorsa. Halen buralarda Farsça'nın kullanılıyor olmasıdır. Eger Türkçe yazsaydı bu gün sadece Anadolu sınırları içinde kalıp belki bu güne kadar meşhuriyetini devam ettiremiyecekti. Cumhuriyete geçince Tekke zaviyeler yanında Mevlevi hanelerde kapatıldı. Şimdi onlar müze durumunda. Mevlana'dan yıllar sonra ilk defa Karaman oğlu Memet bey: "Bundan böyle devlete, divanda Türkçe konoşula" diye verdiği emirle remi dil Türkçe olmuştur. Omer Hayyam Horasan bölgesinde doğup yetimiş bir Türk olduğu halde. Oda şiirlerini Farsça yazmıştır. Çünkü ikinci neden Farsça şiir yazmak daha kolay belagatlıdır. Ben İran' da otelde devlet televizyonunu dinlerken milletvekilinin biri o kadar belagatlı konuşuyoruki adamı anlamasamda diva şiiri okuyor niyetine diledim. Bizim divan şiiri Farsça tamlamalarla doludur. Nedim: "Bu şehr-i Stanbulu bi-mislu hezadır. Her karış toprağı Acem mülküne fedadır." Derken Farsça cumle yapısından faydalanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder