Hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz.

Bizden de: Çam sakızı çoban armağanı...!

25 Haziran 2024 Salı

Sıgarayla Bağımlılığı


Sıgara bağımlılığı öyle bir kötü şeydir ki ondan kurtulmak nerdeyse imkansızdır.
Bu hikayeyi okuduğunuz da servetin, sıgara bağımlılığının kaybettirdiği hayatınızı kurtaramıyacağını göreceksiniz.
Erdek Orman köyden iki kilomètre ileride yerleşim yerine açık olmayan kısa bir kumsalı olan manastır dedikleri bir koy vardır. Bir kaç tarla ve orman girişinde eski bir manastırın temel kalıntılarından başka bir şey yoktur.
Bir gün hanım la yürüyüş yaparken deniz kenarında kumsalın sol bitişiğindeki tepenin  yamacına pırefabrik inşaat yapıldığını gördük. Yakında köy varken inşaat izni olmayan bu ıssız yere neden inşaat yapıldığını merak ettim. Hanıma "Bu adamın Burda canı sıkılır, ikide bir köye gelir dedim. Şimdi çalışanlar olduğundan canı sıkılmıyordur."
Zaman geçınce adamı sık sık köy kahvesinde görüyordum.
Adam 4 adet prefabrik ev yaptırdı. Biri yatının kaptani, biri özel şöförü biri bekçi biri de kendisi için. Ocaklar'dan taş taşıtıp kumsal tarafına güzel duvar çektirdi. Duvarın üst tarafındaki bölgeye odun ateşli ekmek fırını yaptırdı. Adam bir zamanlar fırıncılık yapmış. Köylülere yaranmak için ekmek pişirir köyde dağıtırdı. Bayramlarda erzak ta dağıtırdı. Camiyi genişleme çalışması ve içeride kadınlar için asma kat yaptı. Muhtarın küçük oğluna fabrikasında iş verdiğini duydum.
Bir süre sonra muhtarın şikayeti üzerine binaları devlet yıktı. Haber vermişler. Kendi kaldığı yeri sokmüş. Sonra tekrar kurdu. Yatı bir ara kıyıda direkler üzerine kaldırılmış gördüm. Daha sonra o da kayboldu.
Ortadan geçen yolun sağ tarafında kuyusu olan büyük bir de tarla satın almıştı suyu bu kuyudan alıyordu. Bekçisi her sene bu tarlaya soğan eker, satardı. Bu tarlayla kumsal arasında Kara Mehmet dedikleri yaşli ve dul bir adama ait küçük bir tarla vardı. Kahvede adamı sıkıştırmış tarlayı satmasını istiyordu. Tarlayı satarsan seni evlendiririm diyordu. Kumsala tamamen el koyar diye tarlayı satmadılar. Evlerin önündeki bahçeye iri ağaçlar dikti orasını cennete çevirdi. İnek aldı. Yamaca tel örgu çekip, keçi, tavuk tavşan yerleştirdi. Yat ortadan kaybolunca orta boy teknelerini barındırmak için denize betonarme duvar çekip liman yaptı. Kumsalı tıraktörle sürdürerek temizletti. 
Hanımla sık sık manastıra adamın ev yaptığı tepenin arkasındaki kayalıklara bin bir zahmetle geçer sargana tutardık. 
Bir seferinde dönerken adam fırının yanında masada tek başına oturmuş Sıgarasını tellendiriyordu.
Adamla tanışmak istiyordum. Yanına gelebilirmiyiz dedim.
Gelin dedi. Onun da insana ihtiyacı olduğu yüzünden okunuyordu.
Yaptırdığı taş merdivenleri tırmanıp yanına çıktık. Tırabzun'lu imiş. Of çayın sahibi imiş. Ben de üniveteyi  Trabzon'da okuduğumu söyledim. KTÜ'demi dedi. Evet dedim. Evleri yeni yıkmışlardı. Kendi evini ve bekçi için yeniden ev yapmıştı.
"Evleri yıkan adam kalp krizi geçirmiş hastahaneye kaldırmışlar" dedi. Hanım, "Hastahaneye kaldırmışlarsa kurtarmışlardır" dedi.
Elektriği çatıya koyduğu güneş panellerinden sağlıyordu. Daha sonra tırafo da koydurup şebekeye bağlandı. 
Ben, köyün orta yerinde arsa aldığımı, onun neden bu ıssız yere masraf yaptığını sordum. Ak ciyer kanserinden ameliyat olduğunu, doktor, ancak temiz havalı yerde yaşayabileceğini söylemiş, yatla geçerken burayı bulduğunu buradan daha temiz havalı yer alamıyacağını düşünüp araziyi satın almış. Bunları anlatırken elindeki sıgarayı fırlatıp atti. "Bunun yüzünden ciğerlerimi kestirdim" dedi. Yaşamayı seviyor yaşamak için kendine her çeşit imkanı sağlıyor. Ama sıgara bağımlılığından kurtulamıyor, onu ölüme götürdüğü halde içmeye devam ediyor.
Tepeyi devletten 20 yıllığına kiralayıp çam dikmesini söyledim.
Neden yırmı yıl dedi. Kırkını geçmişindir. Yırmi yıl sora altmışını geçersin ömründe biter dedim. Ben yuzotuz yaşına kadar yaşarim dedi. Bir kaç yıl içerisinde öldü.
Bir gün dağa tırmanırken, arkadaki eski komşumuz Cemal dedeyi bayır bacakta kantoran otu toplarken rasladim. (Onu suda kaynatıp, onunla yıkanıyormuş.) 
Cemal dede Burda ne yapıyorsun dedim. 
Ecdahari kovalıyorum dedi. 
Bu adamda Ecdahardan kaçmak için, manastıra sığınmiş. Kendi Ecdahari olan elındeki sıgara peşini bırakmamış. 
Hanımın babası sıgara bağımlısıydı. Kalp damar rahatsızlığı ortaya çıkınca doktoru, sıgarayı bırakmasını tavsiye etmiş, o da bırakmış. Vucudunda çıbanlar çıkmaya başlamış, doktoru az miktarda içmesini söylemiş. İçince çıbanlar kaybolmuş. Kalp damar rahatsızlığından öldü. 
Türkiye'nin en zengin adamı Vehbi Koç. Son zamanlarında hastahaneden tekerlekli araba ile çıkarken "Doktorlar sıgarayı yasakladı." diyerek gazetecilere şikayette bulunuyordu. 
İş yerinde makina mühendisi Muzaffer şu olayı anlattı: Sıgara bağımlısı bir adamın ayak parmakları kankıren oluyor, parmakları kesip alıyorlar. Sıgarayı bırakamıyor, içmeye devam ediyor. Bu sesefer ayağı kankıren oluyor. Bilekten kesip ayağınıda alıyorlar. Sigara içmeye devam ediyor kankıren de devam ediyor, diz kapağından kesip bacağını alıyorlar. Gerisini siz tahmin edin.
Babamın amcası Ali amca sıgara bağımlısıydı. Bacağı kankıren oldu. Artvin'e hastahaneye götürdüler. Hiç birşey yapmadan eve göndermişler. Bacağının çürüyen kokan yerlerini oğlu Meydan usturayla temizleyip ayıklıyormuş. Yıkarken ölüsünü Feto bibinin kocası Aleddin görmüş bacaği kemikten ibaretmiş.
Bir gün bizim harmana gelmiş volta atıyor. Yolu gözlüyor, "Gena galmadı" diye mırıldanıyordu. Meyer çarşıya sıgara sıparışı vermiş. Onu bekliyormuş. Sıgarasızlık sıktığı için yerinde duramıyor ayaklarinı yere vurup kaldırıyor.
Bandırma'da bitişik komşumuz apartman yöneticiliği yapan, astsubay emeklisi İhsan bey sıgara yüzünden kanserden öldü. Hastahanede ölüm döşeğinde yatarken sağ elinin iki parmağını sıgara tutar gini yapip iki de bir ağzına götürüyormuş. 

Su kaçıran toprak güvecin tamiri


Bu Şeytan köy ne mahrumiyetli menem yerse, beni çatlamış su kaçıran ocakta odun ateşinde yemek pişirdiğim toprak güveci tamir etmeye zorladı.
Kara lahana yapraklarını toplayıp pişırdım yaprak sarmak için, bütün gün uğraşıp yaprağı sarıp güvece yerleştirdim. Artanını buzdolabı poşetine yeleştırip dolaba koydum. Kalan lahanaları söküp toprağa gömdüm.
Güveçteki sarmaları ocak ateşinde pişirip akşam yemeğinde bir tabak yedim. Bir şey hissetmedim.
Güveçi sefertasına boşaltırken Altan bir sıra sarmanın alt kısımlarının kömürleştiğni gördum. Sık sıkta pişerken su ilave ediyordum. Neden kömürleştiğni merak etmeye başladım.
Altan kömürleşenlerı atım. Kalanını her akşam bir tabak ısıtarak yedim. Isıtırken yoğun yanık kokusu çıkıyordu. Yerken fazla farketmedim.
Bulaşıklı güvece ertesi sabah yıkama şartıyla biraz su koydum. Tüplü ocağın üzerinde bıraktım. Sabah baktığımda suyu ocağa sızdığını gördüm. O zaman anladımki güveç kaçırmış. Bayram öncesi idi. Arkadaki komşu bayramda getirir diye resmini çekip gönderdim. Ama yoğun işi nedeniyle bayramda gelemedi.
Oturduğum çardağın altını kazarak kil toprağı çıkardım. Burası antik evin zemini olduğundan alttan rütübet yapmasın diye kille döşemişler.
O kili suyla yoğurup hamur kıvamına getirip güvecin altına sıvadım. Bu arada çatlaklari bıçağın ucuyla çizip derinleştirdim.
Bir hafta kuruduktan sonra tüplü ocağa koyup altan toprağı pişırmeye çalıştım. Bunu iki aşamada yaptım. Birincisinde güveçten yoğun buhar çıkıyordu. Ertesi gün tekrar pişirdim. Buhar çıkmadı. Soğuyunca su koydum kaçırmadı. 
Etli kemikler vardı. Tüplü ocakta bu güveçte mercimek çorbası yaptım. Kaçırır diye yedekte paslanmaz tencereyi bekletiyordum. Problem çıkmadı.
Dolaptaki yaprakları çıkarıp bu güveçte sarma yaptım. Odun ateşinde ocakta pişirdim. Gayet güzel oldu. Sabah güveci yıkarken resimde de gördüğünüz gibi yaptığım sıva dökülmeye başlamış. Bu arada kalan lahana yapraklarını değerlendirmiş olduk.
Recep komşu İstanbul'dan gelirken Karacabey'de güveç satan yere uğramış ben watsapp'tan görüntülü aradı güveçleri gösterdi benim güvecin aynısını raftan seçtim alıp getirdi.
Tamir ettiğim kaçırmıyor, dolabın alt rafına yerleştirdim. Kapağını yedek olarak kullanabilirim. Diğerinin başına bir şey gelirse.