Hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz.

Bizden de: Çam sakızı çoban armağanı...!

2 Aralık 2010 Perşembe

VELAT YAYLASI (Notlar)

Velat Yaylası Hakkında
Velat Yaylası Artvin ili Şavşat ilçesi Kayadibi ve Pınarlı köylerine ait bir yayladır. Arsiyan yaylasının bitişiğindedir. Ilıca ve Pınarlı köyleri arasında kalır.
Fotoğraflarda görüldüğü gibi, Pınarlı köyü Velat yayla evleri oldukları gibi yerlerinde durdukları halde, İkinci fotoğrafında görülgüğü gibi Kayadibi köyü Velat yayla evlerinin sadece temel taşlarını görüyorsunuz. 1977 yılında Pınarlı Köyü Velat sakinleri ahşap olan yayla evlerini tamamen yakarak, otlaklarını genişlettmek istediler. Kayadibi köyü Velat'a oldukça uzak olduğundan gerekli korumada yapilamadı. Kapitalis sistemin gelişmesiyle genç nufus şehırlere taşındı. Bölgede yaşlı nufus kaldığından. Kayadibi köyü Velatı giderek terkedildi. Halıhazırda ıssız durumundadır. Benim gibi çocukluğu orada geçen, hayattaki kişilerden başka belki hatırlayanda yoktur. Bizim nesilin yüreğinde kalan, devamlı özlemi duyulan acı bir hatıradır Velat..
Nurdem Yıldız
Pınarlı Velat yayla evleri


Kayadibi Velat yayla evlerinin harabe halindeki arsaları:

VELAT ANILARI
Sevgili Dostlar,Sanırım Velat kelimesi alır sizi bir yerlere götürür. Ya çocukluğunuza, yada gençliğinize. Ben gözlerimi Velt'ta açtim. Ninem beni daha kundakta iken alıp Velata götürmüş. Çocukluğumda hatırladığım ilk insan ninemdır. Hatta kirvem bile beni Velat'ta görmüş ve kirve olmak istemiş. Asnigilli Murtez Bey'in hanımı Gülinaz hanım. Bir ömür boyu ailece akraba gibiydik, birbirimizin dertlerine koşardık. Kizları ilk okulda alır beni evlerine yatıya götürür, Murtez Bey babama haber vermek için, mahalleden mahalleye bağırır. "Fayiz ağa çocuk bizde " derdi.
Son bahar gelıp köye geldiğimde evde dolaşan kadın annemi tanımıyordum. Yayla çimenliklerinde oynadığımız arkadaşlar. Bizim mahalleden değildi. Yakın komşu çocukları da tanımıyordum. Köyde yataktan kalkınca don paça yayla arkadaşları olan, ya Parmuzlara Şahabbas'ın yanına yada Abrabgildeki Mustafanın yanına giderdim. Uçumüz bir araya gelince Çaküçalar'daki Eyup amcanın annesi Feryel ninenin yanına giderdik. Oda bize furunç verirdi. Bu iki çocukluk arkadaşından başka üç tanede Tabagetil'den (Yaşar Köy) vardı ikisinin adını harırlıyorum. Adnan ve Kenan'dı. Onlara o kadar alışmıştımki yeni kardeşlerim doğduğunda onların adını kendi kardeşlerime koymuştum.
2006 yılında Şavşat'taki apartmanımızın kafe kısmını onarırken içeriye o yıllarda PTT müdürü olan bey girdi. Kendisini tanıttı ama ben onu hiç anımsıyamadım. Adının Kenan olduğunu söyledi ve Velat'tan bahsetti çocukluğumuzda birlikte oynadığımızı söyledi. Anımsadim ve Adnanı sordum. O da hayatta imiş. Onların ikisinin adlarını kardeşlerime taktığımı söyleyince o da duygulandı. Velat'ı kim unutabilirdi ki...
Nurdem Yıldız


Murtez ve Gülinaz Özcan
KİVREM

COÇLAR ve YERLEŞİM ALANI
Velat evleri yerleşm alanında iki tane Coç var. Birinci coç, genel yerleşim yerinin ortasında bulunur, yayla evleri bunun etrafına sıralanmıştır. İkinci coç Hoçuvara düzü ile içme suyu arasındadır. İçme suyu üst tarafına su kirlenmesin diye yayla evi yapılmamıştır.
Su o kadar soğukturki içtiğinizde dişlerinizi sızlatır. Halen ilk koyulduğu gibi ağzına çakılmış öküz nali bulunan ağaç oluktan akmaktadır. Suyun çıktığı yerde bu soğukta karınca büyüklüğünde kurt dediğimiz canlılar yaşamaktadır.
Yaylanın içme suyu.
Yayla evleri genelde bu iki coçun arasındaki sırta iki taraflı arkalarını coça çevirerek dizilmişlerdır. hayvan dışkıları bu çoçların kıyısına atılır. Birinci coçun orman tarafında da yayla evleri vardır. Bu hayvan dışkısıyla beslenen sulak alanlı coçlarda bin bir çiçek açar, yaylaya başka bir güzellik katar.
COÇ: Çimenlerle kaplı bataklık. İçerisinde çimlere basarak yürünebilır, fakat batma tehlikesi de vardır. Genelde içine mandalar girip otlar ve serinlemek için yatar. Şimdi her tarafını ot kaplamış içerisinde su görülmüyor. Benim çocukluğumda açan binbir çiçekten eser yok.
10 kasım 2010
Nurdem Yıldız

1. Cöç-Yayla evlerinin olduğu sırt-2. Coç-Hoçuvaranın düzü

VELATIN BAYIRI
:
Velatın bayırının bu kısmının dibinde bir düzlük içerisinde antik çağdan kalma iki adet ağıl vardır. Etrafları taş duvarla çevrilmiştir. Taşlar düzlükteki çimenliğe gömülüdür. Kazı yapılıp açığa çıkarılabilir. Bayır tarafında insan için yapılmış, ağıla bitişik barınak şeklide (koğ) bir yapı mevcuttur. Bayır bu kısımda oldukça diktir. Bayırda otlayan, bu kısıma gelen hayvanlar dengelerini kaybedip yuvarlanarak (uçarak) düzlüğe düşerler. Ölmeden çoban yetişir keserse, etinden faydalanılır. Ölürse leşi orada kalır, kurt kuş yer. Ertesi gün leşin başında akbaba ve dev kartalları görürsünüz.
Bu dağlarda oldukça iri kartallar yaşar, yuvalarını sarp kayaların en yüksek yerlerine yaparlar. Velat bayırının Arsıyan yaylasına bakan arka yüzü oldukça diktir ve sarptır. Bayırın bu yüzünde oldukça çok kartal yuvası gözleyebilirsiniz. Kartal ve akbabalar hayvan leşini yedikten sonra ağırlaşır, hantallaşır, uçup buradan uzaklaşamazlar. Bazı muzip gençler leş üzerine tuz serperek bu işi kolaylaştırırlar. Leşin etrafında günlerce dolaşır dururlar. Bir hafta içerisinde leşten artakalan şey hayvanin iskeletidir. Artık etraf sakınleşmiş, orada hiç bir şey olmamış gibi iskeletin etrafında otlayan hayvanlardan başka, kuş ve kuzgun göremezsiniz.
Değişik yıllarda bizimde birkaç inek bu dik yamaçtan yuvarlanıp düzlüğe düşmüştü. Bizde böylece ete kavuşmuş olurduk. Hemen kavurmaya çevirip kışlık gıdamızı temin ederdik. Tabii üzüntüsü cabası. Sevdiğimiz ineğimizden böyle acıklı bir şekilde ayrılmak oldukça zor gelirdi.
Bu düzlüğün alt tarafından Partalın çayırının yanından geçen dereye kadar bölgede büyük bir hayvan otlatma alanı vardır. Buraya "Kütüklüğün Düzü" denir. Zeminde oldukça çok kesilmiş ağaçların kütükleri mevcuttur. Bu bölgenin alt kenarından eskiden geçirilmiş bir kanalın izi vardır. Derenin yukarı havzasından başlar Cil Gölüne kadar gider. Cil Gölü yaylalara yakın, hayvanların su içebileceği yegane su havzasıdır. Otlatmadan gelen hayvanlar, buraya yönelerek su içer. Geçmişte kurak nedeniyle belki de göl kuruduğunda dereden göle kanal açılmıştır. Bizim zamanımızda gölün kuruduğuna rastlamadık. Gölde bilhasa bayır tarafında sulak çimlik alan vardır burada cil denen uzun bitkiler yetiştiğnden bu ad verilmiştir. Bu cil yolunarak tahıl sermek için hasır örülür. Diğer bir hayvanların sulandığı göl Hoçuvaranın Düzünde vardı. Öküzler bayırdan inince buradan su içerlerdi. Sellerin bayırdan getirdiği alivyolarla tamamen doldu kayboldu.
9 kasım 2010
Nurdem Yıldız

Velatın Bayırı Hağıllar

VELAT YAYLASI'NI İNSANLAR KADAR HAYVANLARDA SEVERDİ:

Firal Öküz

İlk aklınıza gelecek soru, bunu nereden biliyorsunuzdur? Eğer aşağıdakı gerçekten yaşanmış olayı okursanız, eminim buna sizde inanacaksınız.
Şavşat, ormanlık bir bölgede olduğundan, köylerdeki evler tarımsal yaşama uygun tamamen ahşaptan yapılmış aynı standarttadır. Hemen hemen hepsi küçük farklılıklar dışında aynıdır. Genelde iki katlıdır. Arazinin durumuna göre bazan üç katlıda olabilir. Zemin katta tomruktan yapılmış arkada iki ahır, önde tahtadan yapılmış taş ocaklı iki oda, arada "havli" denen koridor vardır. Odaların ve ahırların kapıları bu koridora açılır. Koridor iki baştan birer kapı ile dışarı açılır. İnsanlar ve hayvanlar girip çıkarken bu koridoru kullanır. Korıdorun tabanı hayvanlarıda taşimak için, ahırların içinde olduğu gibi "döşeme" denen üst yüzeyleri yontulmuş 10-15 santımetre çapında tomruklarla döşenmiştır. Odaların içi ise tahta döşelidir. Ahırların biri büyüktür. Burada hayvanlar, ahırın iki kenarı boyunca uzanan "baga" denilen yemliklere iki sıra şeklinde bağlanır. Ahırın ortasında tahta zeminli boydan boya uzanan "sanaskal" denen 40-50 cm genişliğinde bir kanal vardır. Bu kanal "kömzek" denen, kanal genişliğinde kare şeklinde bir delikle binanin arkasina açılır. Kanalda biriken hayvan dışkısı binanin arkasına bu delikten atılır. Arka tarafta, tarlalara götürmek için hayvan gübresi halinde bu dışkı biriktirilerek eskitilir. Kış aylarında kar üstunde öküzle çekilen kızak kullanılarak, kızağın üzerinde "çatan" denen büyuk sepetlerle tarlalara taşınır.
İkinci ahır ise bu ahırın yarı genişliğindedir. Ahırın bir kenarında yemlik vardır. Hayvanlar bu yemliğe tek sıra bağlanır. Diğer kenarda ise sanaskal denen kanal uzanır. Bu yarım ahıra "salbağa" denir. Genelde nufusu az olan erkek hayvanlar (Öküzler) bu ahıra bağlanır.
Binanın üskatında arka tarafta yine tahtadan yapılmış tahıl anbarı ve yün kilimlerle duvar ve tabanı döşeli misafir odası bulunur. Bu oda da ocak yoktur. Binanın ön tarafında taş ocaklı alttaki gibi iki oda vardır. Orta yerde ise alt kattan daha geniş, "divan hane" denen koridor vardır. İki başından balkonlara açılır. Binanın ön tarafında taş ocaklar bulunduğu için diğer üç yanında birbirine bağlı yaklaşik 1.2 m genişliğinde "ayvan" (eyvan) denen balkonlar vardır. Bu balkonlara binanın ön tarafındaki ocaklar tarafından, binanın iki yan yüzünden, birer tahta merdivenle çıkılır. Alt kattaki koridordan üst kattaki divan hane denen koridora da dik bir merdivenle, içerden çıkılır. Buna "ğepengi" (kapan) denır. Üst zeminde aşağıyla bağlatı sağlayan bu delik kullanılmadığı zaman bir tahta kapakla kapatılır. Burası tuzak gibi birşeydir, kapak açık unutulduğu zamanlar, çocukların, karanlıkta üst katta dolaşan birinin bu delikten aşağı düşmesi devamlı yaşanan şeylerden biridir. Arka balkondan Alta doğru uzanmış kesik dik pitamit şeklinde ahşaptan yapılmış "ayağyol" denilen tuvalet vardır. Buraya balkondan ahşap merdivenle inilir. Buranında ğepengi de olduğu gibi tahta kapağı vardır. İnsan dışkisı ve ıdrarı doğrudan binanın arkasında biriken hayvan gübresi üzerine düşer ona karışarak gübre olur.
Babam, bababasından kalan eski evin malzemesini de kullanarak ben doğmadan, babam askere gitmeden önce böyle bir ev yapmıştı. Tamiri biraz uzun sürmüş. Ben 5 yaşında iken en son misafir odasının tamirini bitirdi ve askere gitti.
Karaağaç köyünde oturan annemin kardeşi dayımın evi ise, yukarıda anlattığim standart ahşap köy evinin tam yarısı kadar bir evdı. Yani zemin katta, arkada bir ahır, Önde taş ocaklı bir oda. Üşt katta arkada bir tahıl anbarı, Önde taş ocaklı bir oda. Anbarın ve ödanın önunde de sadece bir balkon ve buraya çıkan bır merdivenden ibaretti. Sonradan ahırın yan duvarına ilave edilen "kom" denen koyun ahırı vardı. Bu tip koyun ahırlarına bütün binalarda raslanır.
Babam askerden geldiğinde, isimleri Comart ve Firal olan iri yarı güçlü kuvvetli bir çift öküzümüz vardı. Dayımın çocukları olunca mevcut evleri yetmemiş, yeni ev yapmaya karar vermişti. O yıllarda ormandan ağaç kesmek zor olduğundan tomruktan ahır yapması mümkün değildi. Ahırı taştan yapmaya karar verdi. Fakat öküzleri küçük ve cılızdı. Onlarla taş taşıması mümkün değildi. Artık babamla ne konuştularsa, birde baktım dayımın cılız öküzleri bize gelmiş, bizim iriyarı öküzler ise dayıma gitmişti.
Dayım bizim öküzleri kullanarak ertesi yaza kadar evini tamamladı. Yazın yaylalar çıkınca oda öküzleri yaylaya götürdü. Öküzler yaylada otlarken Firal öküz kaybolmuş. Dayım dağ bayır onu arar olmuş. Dayımların köy ve yayla bizim köy ve yayladan at sırtıyla bir günlük yoldadır. Dayımların Bilbilan yaylası Ardanuç ve Ardahan sınırında olduğu halde, bizim Velat ve Arsiyan yaylası Sovyetler Birliği (bu gün Gürcistan) ve Posof sınırındadır.
Velat Yaylası'ndaki evimizde otururken kapıdan Firal öküzün bağırma sesini duyduk bende orada idim. Dışarı çıktık ki Firal öküz Bilbilan yaylasidan kalkmış Yalnizçam dağları devamı olan onlarca dağ ve yaylayı, başına hiç bir şey gelmeden, hiçbir zaman o yollardan gitmediği halde, aşmişta gelmiş evini de bulmuş, sahibine geldiğini haber veriyor. Çıkıp öküzün böğazına sarılıp ağladım. Aynı duyguyu tekrar yaşadığımdan olacak bu yazının burasına gelince tekrar ağladım. Bu olağan dışı birşedi. Hayvan iç güdüsünü bilemem ama yıllarca dibinde otladığı Gençıyan tepesı bolgedeki en yüksek tepe olduğundan, bütün dağlardan gözükür. Firal öküz Bilbilan yaylasından bu tepeyi görerek yolunu bulmuştur diye düşünüyorum. Günlerce tek başına yürüdüğü bu uzun yolda. Birilerinin veya vahşı hayvanların eline geçmeden bunu nasıl başardığına bir anlam veremiyorum. Çünkü geçtiği bu yaylaların büyük bir kısmı ıssızdır ve tehlikelerle doludur.
Bu iki öküzden Comart daha güçlüydü. Diyer öküzlerle güreş tutar. Hepsini yenerdi. Firal ise daha titiz, yaptığı işlerde oldukça hizlıydi. Diğer öküzlerle hiç güreş tuttuğunu görmedim. Demekki daha akıllıydi. Hani derler ya "Öküz gibi adam." Oysaki Firal, adam gibi öküzdü. Adına layık olarak tanımadığı yayladan firar etmiş doğup büyüdüğü yaylalara geri dönmüştü. İşte Velat aşkı budur.
Arsiyan yaylası çıktığından bütün öküzler Arsiyan'da idi. Bir kaç gün Firal öküze Velat yaylası'nda bakıp otlattim. Hasret giderdikten sönra, götürüp Arsiyan'da diğer öküzlerin içerisine kattım. Dayım öküzün Velat'a geldiğini öğrenince geldi. Bir daha Firal'ı geri götürmeye cesaret edemedi. Bize verdiği kendi cılız öküzlerinden birini alıp gitti. Comardı da vemedi. Oda bizde, iki taykeş (farklı güçte) öküz kulklanmak mecburiyetinde kaldık. Comardı bir daha görmedim. Herhalde iyi parayla satmiştır.
Şavşat'taki ahşap sıtandart köy evi ve merek (samanlık)

Sahara dağının uzaktan görünüşü. Bilbilan Yaylası fotoğrafın dışında sağ tarafta bulunduğu halde, Velat Yaylası fotoğrafın dışında sol tarafta bulunmaktadır. Firal öküz bunca yulu katetmiştir.

Solda uzakta görülen en yüksek tepe Gençiyan tepesi, Arsiyan ve Velat yaylalarının bulunduğu yer. Sahara dağı sağda fotoğrafın dışında kalıyor. Bu iki fotoğraf size Firal öküzün kat ettiği yol hakkında bir fikir verebilir.

Boğa Gölü Efsanesi
:
Birbirine sınır komşu olan Velat ve Arsiyan yaylaları arasında bulunan Velatın Bayırı kuzey rüzgarlarını tuttuğu için ve kod seviyesi Arsiyan'dan daha düşük olduğundan, Velat'ın iklimi Arsiyan'dan daha ılımandır. O yüzden Velat'ta daha uzun süre kalınarak yaylacılık yapılır. Velat'a mayısın sonuna doğru çıkılır, eylülün ortalarına kadar kalınır. Yaklaşık dört ay Velat'ta kalındığı halde arsiyanda sadece iki ay kalınır. (Temmuz ve Ağustos ayları.)
Velat'a çıkılınca öküzleri otlatmak için ayrıca bir çoban tutulmaz. Arsiyan yaylası çıkıncaya kadar, bir ay süreyle öküzler Velatın bayırı dibine kadar götürülür, oradan bayıra vurulur. (çıkması sağlanır) Öküzler akşama doğru karınlarını doyurunca bayırdan Hoçuvaranın düzüne inerler, buradaki gölden yada coçların kenarından sularını içerler, keyifleri yerindeyse ön ayaklarıyla kordu (çimenlik alan) eşeler, bövürürler, birbirleriyle güreş tutarlar. Sahipleri başlarına gider hem bu güreşi seyreder, hemde güreş sonunda yenen, yenileni yaralamasın diye müdahale ederler. Karanlık bastırmadan öküzler yaylalara getirilerek ahırlarına bağlanır. Her yayla evinin hayvanlar için birer kapalı ahırı da vardır.
Hazıranin sonuna doğru havalar iyice ısınınca Arsiyan yaylası da yaylaya çıkar. Bu yaylaya çıkan aile sayısı birkaç köyden oluştuğundan, daha kalabalıktır. Öküzler için ayrıca çoban tutulur. Velat'taki öküzlerde getirilip bu çobanlara teslim edilir. Yaklaşık birbuçuk ay boyunca öküzler, bu çobanların güvenliği altındadır. Onbeş günde bir sahipleri gelerek öküzlerine tuz yalatır. Onları kontrol eder. Köylerde buğdaylar yetişip biçilince harman dövmek için yayla indirmeden önce öküz indirilir. Harman yapılır. Buda yaklaşık ağustos ayının ortalarına denk düşer. Böylece öküzler yaklaşık birbuçuk ay Arsiyan'da otlarlar, semirirler güçlenirler.
Arsiyanın üç büyük gölü, (Boğa, Sedeva ve Davar) yayla evlerinden uzakta Kençiyan tepesi dibinde birbirine bitişik halde bulunurlar. Öküzler genelde bu göllerin çevresindeki mevkide otlatılır. Öküzlerin diğer hayvanlar gibi her gün yayla evlerine gitme zorunluğu olmadığından, yaylalardan oldukça uzalta bu bölgede öküz ininceye kadar otlatılır. Buraya yakın yerde akşamları yatırılır. Hayvanlar bu gölerden su ihtıyaçlarını karşılar, etrafında otlarlar. Burası devamlı öküz ve boğalarla dolu olduğundan bu göllerin en büyüğüne boğayla ilgili bir efsane uydurulmuştur.
Boğalar bu düzlüklerde Hoçuvaranın düzünde olduğu gibi güreş te tutarlar. Efsaneye göre, en dipteki Kençiyanın dibindeki daha derin olduğu düşünülen gölden her gün efsanevi bir boğa çıkar, diğer boğalarla güreş tutar, onların hepsini yenermiş.
Artvin yöresinde boğa güreştirmek geçmişten gelen bir kültürdür. İnsanlar boğa yetiştirir, bunları güreştirerek, gururlanırlar. Bu boğa güreşleri İspanya'dakine hiç benzemez, bu iş arena da değil, hayvanların otladığı doğal alanlarda yapılır. Bu güreş te insan unsuru yoktur. Doğal olarak boğalar özgür bir şekilde, bir birini seçer, gücü yeten, biri diğeriyle kafa kafaya gelip birbirini ittirirler. Güçlü olan diğerini geri geri götürerek yorar. Yenilen boğa güreşi bırakarak kaçar. Yenen arkasindan yetişebilirse ki, o da yorulmuştur, bir tos atar, boynuzu uclu ise ve denk gelirse yaralıyabilir. Bu yara hiç bir zaman ölümcül olmaz. Bu yarayı alan yenilen boğa bir daha o boğayla güreş tutmaz. Halen Artvin'de yaz aylarında Kafkasör denen mevkide boğa güreşleri yapılan bir festival düzenlenir. Bir kaç gün boyunca bu bölgeye çadırlar kurulur. Çeşitli ilçelerden getirilen boğalar güreştirilerek birinci boğaya ödül verilir.
İşte bütün boğaları yenen göl boğasını yendirmek için, yaylacının biri iyi beslediği boğasına eksra güç sağlamak için bir hile düşünür. Demirciye gidip boğasının boynuzlarına takacağı çelikden üçları bilenmiş boynuz yaptırır. Bunları kendi boğasının boynuzlarına takarak, boğasını göl kenarına getirir. Göl boğası diğer boğalarla güreş tutup iyice yorulunca, adam çelik boynuzlu boğasını göl boğasının üzerine salar. Çelik boynuzlu boğa, göl boğasını güreşirken yaralar, kan kaybeden göl boğası güçsüz kalınca güreşi terk ederek göle dalar, bir daha çikmaz. Bu efsane de dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelir. Bu gölün adı da boğa gölü kalır.
Nurdem Yıldız
13-12-2010

Boğa Golu

KIZ GÖLÜ EFSANESİ
İnsanlar ner güzelliğe bir efsana uydururlar. Bu dağların başında büyük bir düzlüğün ortasındaki Kız Gölü bölgedeki göllerin en yüksek seviyede olanıdır.
Ninem efsaneyi şöyle anlatmıştı: Sabah gün ışıkları göle vurduğu ilk saatlarda, gölden bakire bir perikızı çıkar, göl kenarında saçlarını yıkar, sonra güneşlenmek için bir taşın üzerine uzanıp yatarmış. Güneş yükselip, doğa uyanmaya başlalayarak, curcuna kopunca tekrar göle girip kaybolurmuş. Boylece onu hiç kimse göremezmiş.
O bölgede koyun otlatan bir çoban, bir gün önce geç kalıp karanlıkta koyunlarının bırkısmını kaybetmiş, ertesi sabah koyunlarını kurttan önce bulmak için erkenden göl kenarına gelmiş. Saçlarını yıkıyan kızı görünce, koyunları unutmuş. Bir taşın arkasına saklanıp kızı seyretmeye başlamış, kız o kadar güzelmişki, çoban oracıkta aşık olmuş. Her gün o saatte gelerek kızı seyrediyormuş. Aşkı o kadar ilerlemişki artık dayanılmaz hale gelmiş. Bu kıza mutlaka sahip olmalıyım diye düşünmüş. Bir pilan yapmış. Kızın yattığı taşın arka tarafından saklanacak bir oyuk açmaya karar vermiş.
Ortalıkta ız bırakmamak için torağı göle atsa göl bulanacak, gölden çıkan herhangi bir dere yokmuşkı ona atsın. Sonunda toprağı Velatın Bayırının tepesine taşıyıp aşağı dökmüş. Velatın bayırının dibinde bu topraktan Hoçuvaranın Düzü oluşmuş. O günden sonra çocuklar bu düzde hoçuvara (tahtarevan) kurup göklere uçarlar.
İşi bitırdiğı ertesi sabah taşın altında açtıği oyuğa girmiş, güneş ilk ışıklarını göle vurmaya başlayınca kız çikmiş. Bu fecr anında kız gözüne dahada güzel gözükmüş. Kız saçlarını yıkayıp güneşlenmek için taşın üzerine uzanıp yatınca, çoban taşın altından çıkıp kızın üzerine çullanmış. Kıza sahıp olmuş. Çobanın zayıf anından faydalanan perikızı kurtulup göle dalmış, gözden kaybolmuş.
Çoban her sabah aynı saatta göl kenarına gelıp günlerce kızı beklemiş. Ama kız o gün bu gün bir daha çıkmamış. O zamandan beri kızlar perikızı gibi güzel olmak için gölde saçlarını yıkar olmuşlar. Gölün adıda Kız Gölü kalmış.
Çoban ben ne yaptım, o güzel kızı yok ettim, ben artık yaşamayı haketmiyorum demiş ve kendini göle atmış hayatına son vermiş.
Efsane bu, gerçek olan ise bu dağların başında, düzlük ortasinda ki Kız Golü'nün doğayı tahrip edecek akan bir deresi bile yok. Gerçekten perikızı gibi bakir ve güzel, çimenliğın ortasında çiçeklerin arasında onu hiçbir şey bozamamış.
Nurdem Yıldız
Kız Gölü ve Velat'n bayırının tepesi

VELAT YAYLASI (Doğanın tasviri)
Göller bölgesi,Velat düzlüğü ovası, yaylalıklar ve bu yere yaya bir günlük ötede, güney batıda Şavşat ilçesi, dahada uzaklarda kalan Çoruh vadisi, velhasıl dört bir yan karanlıkta kaybolmuştu. Bulutlu havada tek bir yıldız bile gözükmüyordu. Ortalık zindan gibiydi. Gecenin sessiz karanlığı, üzerine kapkara bir örtü gibi örttüğü tabiatı yutmuştu sanki. Yüksek yerlerde böylesine karanlık gecelerde, havaların bulutlu olduğu zamanlarda gökten nem dökülür. Damlalar bin parçaya, beş bin parçaya bölünür usul usul toprağa inerler. Bu çisedir. Şafak atana dek her yan, köşe bucak, yolların tozları, çiçeklerin tepeleri, yaprakları ıslanır. İşte böyle bir geceydi. Arsiyan yaylasının doğasının mozayığını kucaklayan efsunlu bir ninniyi arada bir bozan çakalların uzakladan gelen seslerine, köpekler uzun, uzun ülüyerek karşılık veriyordu. Çelik kadar sert taşlardan örülmüş köhne yayla evlerinin taş duvarlarının arasından sızan, ocaklarda yanan çıra ve kütüklerin olgun, kirli sarı ışıkları gece karanlığından korkarmış gibi titrek ve zayıftı. Sisli havanın ıslak çisesi yere inerken, vakit ilerliyordu. Ocakların solgun parıltılı, cılız ışıkları tek tek sönüyordu. Şimdi burada mevsimin canlandığı zamandı. Demirkapı, Cevizli, Kayadibi, Yaşar, Sayılıca köylerinin yaylacıları, yaylaklanmak için çoktan gelmişlerdi...
Mayıs ayının sonları, hazıran ayı başları yada ortalarına doğru dişi kartallar, baykuşlar yuva kurar, gurk (kuruğ) olurlar. Mavi ibikli, kırmızı kanatlı yaban horozları sürüler halinde kayadan kayaya uçarak, Arsiyanın çukurlu, çıkıntılı ovasında yuvalanan göllere iner, karınlarını oralarda doyururlar. Mayıs, hazıran ayları dağ keçilerinin doğum yapma zamanıdır. Kadınlarda çocuk getirirler dünyaya, oymaklarda. Vede gece karanlığı gözükmez tuzaklar kurar Cindağının eteğinde. Bir üçgenin üç köşesi gibi bir mevki arzeden güzergahta yuvalanmış Boğa, Koyun (Davar), Çimli (Sedeva) göl; iz bilmez yad bir yolcu, azılı bir at, yaşlı bir kurda mezar olur kimi zaman. Gözün gözü göremediği bulanık, nemli sislerin yukarılara isteksiz yürümesinin ardından güneşin gözü açılır ve gün vurur yamaçlara. Işıltılar eteklere dökülünce göllerin tuzakları ortadan kalkar. Kırmızı kanatlı, mavi ibikli yaban horozları bölük, bölük göllerin sularına iner. Keskin, uzun ve garip çığlıklar dolaşır kayadan kayaya. Sonra sesler bir araya toplanıp uğultu halini alır, göllerin sularının yüzünde gezip dururlar...
Bir cehennem azabı yaşıyordu ortalık. Ne güneş, ne ay, ne gündüz, ne de gece belliydi. Fırtınaya, kasırgaya teslim olmuştu tabiat. Kalay rengindeki sisi soluyordu canlılar. Bir kin, bir bela kusuyordu gökyüzü doğaya. Sağmallar, koyun sürüleri, at yılkıları, yabani hayvanlar açtı. Göz açtırmıyordu gök. Yağmur, rüzgar, soğuk, sis, bir kasırga almış gidiyordu başını. Dünyanın sonu gelmişti sanki. Burnunun ucunu göremiyordu kim, kimse, ne de hayvanlar. Her canlı yuvasına, ikamet ettiği oyuğa sinmiş, var olan tabiatın mozaiği gözlere hitap etmiyordu. İşte böyle bir zamandı. Hesap hesabı tutmuyordu. Güneşe, görülen gökyüzüne hasret kalındı. İnsanlar neşesiz, köpeklerin karnı incelmişti. Pus deniyordu bu sisin adına. Kirli aliminyum renginde, yumuşak, uçsuz bucaksız duvar gibiydi. Ne kopardıysa sildi götürdü fırtına. Süpürecek başka şey bulamıyan rüzgarın sesi yalın ve acı çığlıklıydı. Kulaklar zongulduyordu dinmeyen bu uğultuyla...
Kül rekli bir kartal, Gençiyan tepesinin en üst, gölgesiz zirvesinden havalandı. cindağının üzerine sürtünürcesine geçti, göllerin bulunduğu yere sağıldı. Olduğu yükseklikte yarım saat kadar, gökyüzünde kavisler çizerek döndü. Sonra gittikçe alçaldı, aşağıdaki çatal zirveli, kahverenkli kayalıklı küçük birer tepe arzeden yerin kuytu eteğine yuvalanmış Büyük gölün sularına yaklaştı, gökyüzündeki kavisler küçüldü, gittikçe azaldı. Bu gölün kıyısında cansız yatan bir boğa leşinin on adım ötesine indi. Kanatlarını açarak leşe yaklaştı, sivri gagasıyla yokladı. Boğanın arka bir budunu yemekte olan yaşlı tilki, gelen misafire bozulmuş olacak ki, tüyleri dikleşti uzun kuyruğunu arka padançlarının arasına sokuşturdu, belinin arkasını kabartarak kamburlaştı, üst dudağı kalktı aralandı. İki sivri diş güneş ışığında parıldadı. Kartal tilkiye aldırmadı, üzerine yürüdü. Kül renkli kanatlarıyla havalanır gibi yaptı, gagasını açıp açıp kapadı, yüzünün her iki yanının, başının tüyleri dikleşti. Tilki geriye çekildi, yenilmişti. Başı yerde döndü. Gölün akağı dereden aşağı süzüldü. Hızla, yeni bir av bulmaya gitti. İşte o an Arsiyan yaylasında, şafakla beraber bütün sağmallar, koyun ve at yılkıları yaylalığı terk etti. otlağa çekildiler. Gökyüzü lekesizdi. o akşam toprağa çise yağmamıştı. Bir saat önce, yüksek yerlere gün vurmuştu. Göz kamaştırmayan, yavaş yavaş ısıtan sabah güneşinin tel tel sarışın ışıkları bir gün önceden kalan, otların başlarındaki çisesini buğulandırıyordu. Bu ışıltı öyle berraktı ki ikiyüz, üçyüz metre ötede, çimenlerin üzerine iyne dikilse görülürdü. Topraktaki yuvalarından çıkıp dolaşan siyah renkli, kambur sırtlı ot böcekleri sazotlarının arasında ışıl ışıl parlıyordu...
YAZAN:Faruk AlbayZıraat teknisyeni
(Boğa Gölü romanından alınmıştı)
Kız gölünden Gençiyan tepesinin göruntüsü
İŞTE VELAT: GİTMESEKTE GÖRMESEKTE BU YAYLA BİZİM YAYLA VELAT
Doğusunda Çivilikaya,(Sulobanlilar duymasın) partalın çayırı, begin çayırı,bahçecilerin çayır.Batısında gözeli göl, koğuş(askeriye) kuzeyinde gorizilin sıra tepeleri güneyinde arsiyan yayla yolu(cinalın çayırları) ile çevrili eşi emsali olmayan köyümüze ait nadide bir yayladır. Bu yaylaya 20-25 Mayıs tarihleri arasında gidilirdi.Yol güzergahı iki yönlüdür.Birincisi nasarattan, matigili takiben şavturun başına iner. İkinci yol köyümüz cami mahallesinden başlar çamiyaranın dibinden Fezayir ağanın kışlasından Tibetin kışlalarının başına çık.Bir dinlen.Çürük kürüne çıktığında ağaç oluktan su iç.Hatoret’in başına çıktığında üç defa Hatoreta bak.Saniye bibini, Hacer ablanı,Hafiye bacını unutma.Bu fırsatı değerlendir.Suloban’a uzan.Gülbeyten ablanıda unutma.
Devam et.Şavturun başına geldin.Birinci yolla birleştin.Şavturun enişini yavaş yanaş in.Goruğiyetin yokuşunu unutma.Yavaş yavaş çık.Kısa küründa dinlen.Doruğun dibindeki funğardan su iç.Yabirsin Allah de kalk.Bu kalkış bizi sakorniyete atar.
Elinde tüt,kiraz sepetin varsa dikkatli ol.Avlana bilirsin.Bir soçun dibinden bir Sığiyali çıkabilir.Burayı selamet geçtinse korkma sakatta birşey olmaz.Çatal köprüde çamurlara dikkat et.Gerisini merak etme. Çatal köprüden verdioğluna döndüğünde nefesini derin al.Daha derin al.Kendini cennete gibi hisset.Çünkü on,on beş,yirmi dakika sonra cennettesin.İşte sana cennet velat…
Zekayi GÜNGÖR

Nislata-Velat arası

VELAT YAYLASININ ÇINARLARI (NENELER)
1- Şahsenem ŞAHİN (Merdan ŞAHİN''in eşi)
2- Şahsiye ŞAHİN (Mehmet ŞAHİN''in eşi)
3- Hikmet GÜNGÖR (Kemal GÜNGÖR''ün annesi)
4- Feride ÖZYER (Zinnureyin ÖZYER''in eşi)
5- Efruz YILDIZ (Faiz YILDIZ''ın annesi)
6- Nezafet YILDIZ (Binali YILDIZ''ın eşi)
7- Safiye YILDIZ (Ali YILDIZ''ın eşi)
8- Kudret YILDIZ (Recep YILDIZ''ın eşi)
9- Gülfikar ORAKÇI (Hasan ORAKÇI''nın eşi)
10- Pamuk ORAKÇI (Ali ORAKÇI''nın eşi)
11- Güneş ÖZARSLAN (Yusuf ÖZARSLAN''ın eşi)
12- İnayet ÖZARSLAN (Osman ÖZARSLAN''ın eşi)
13- Pumpul ÖZARSLAN (Nusrettin ÖZARSLAN''ın annesi)
14- Zerife ÖZARSLAN (Binayet ÖZARSLAN''ın annesi)
15- İsminaz ÖZARSLAN (Şevket ÖZARSLAN''ın eşi)
16- Saliye ÖZARSLAN (Nevzat ÖZARSLAN''ın eşi)
17- Battoni ŞAHİN (Nafiz ŞAHİN''in eşi)
18- Sofiye ÖZYER (Ali Rıza ÖZYER''in annesi)
19- Humeşi ÖZYER (Miyat ÖZYER''in eşi)
20- Fitnet GÜLEL (Ahmet GÜLEL''in eşi)
21- Zeycan ÖZYER (Ahmet ÖZYER''in annesi)
22- Anşa ÖZYER (Muaamer ÖZYER''in eşi)
23- Sahadet YILDIZ (Hafiz YILDIZ''ın eşi)
24- Zinnet BAHÇECİ (Mecit BAHÇECİ''nin eşi)
25- Gülinaz ÖZTURAN (Behruz ÖZTURAN''ın eşi)
26- Binnaz ÖZCAN (Nuri Ahmet ÖZCAN''ın eşi)
27- Sultan BİLİR (Midayet BİLİR''in eşi(Yaşar Köylü)
28- Filbilat TURAN (Hasan TURAN''ın eşi(Yaşar Köylü)

Yukarıda isimleri geçen nenelerden sadece Fitnet GÜLEL sağdır.Erkeklerden Kemal GÜNGÖR,Zinnuriyin ÖZYER,Faiz YILDIZ,Nusrettin ÖZARSLAN,Ahmet ÖZYER, Ahmet GÜLEL''in haricindeki şahıslar rahmetli olmuştur. Her birinin kalbimde ve gönlümde ayrı ayrı yerleri vardır.Onlar anıları ile yaşıyorlar. Hepsine Allah''tan rahmet diliyorum.Mekanları Cennet olsun. Bizler velata sahip çıktığımız sürece onlar rahat edeceklerdir.Herkesi velata sahip çıkmaya davet ediyorum. Son pişmanlık fayda etmez...
Yazan: Zeka Güngör
Yayla önünde Şaşorti nine

GELDİ MAYIS'IN YiRMİSİ,YİRMİ BEŞİ
1965 yıllardan bahs ediyorum.Artık elimin değenek tuttuğu yaştayim. Nenelerin ve biz yaştakı arkadaşlarimizın yüzü gülüyor.15 mayıs’a raslayan bir Cuma günü Cuma namazından sonra kesim kesildi.24 mayısta velata çikilacaktı.Yaşar köyündeki yayladan komşularımız Hasan Turan ve Midayet Bilir amcalarada haber verildi.
Artık evde yaylaya ait eşyalar hazırlanıyor. Aman çok dikkat bir şey unutulmasın her zaman gidilmiyor. Nenem yayla inildiğinde bir daha sene gitmiyeceğini söylerdi, ama zaman geldiğinde yine gitmeye talip olurdu. Nenem haklı vazgeçilirmi orası velat, insanın ömrünü artırıyor.
Ökuzlarimiz yeşile çikmamış. Ucarmudan indırip biraz dolaştırmak lazım. Hamlıktan çiksinlar. Danalar, gedeklerde kapı bacada analarıyla dolaştırmak lazım. Analarının peşlerine gezmeye alışırlar, hemde hamlıktan çikarlar.
Kapıda ökuz arabası hazırlanmaya başlandı. Tekerlere bol bol su dokuldu. Çivilendi, sabun kabına sabun suyu kondu, Kayıs yağlanmiştır. Boyunduruk elmadan, Samiler,demirden. Arabamız hazır. Bügün 23 Mayıs ikindi zamanı, Arabaya unumuzu, kabımızı, kacağımızı yukledik. Alaca cecimlede üzerini güzelce kapattık. Kil ipiyle iyice samsun bağı yaparak sıktık. Arabanın önünede bir kutuyla, bir horoz ikide kokorlu tavuk koyduk. Yemleride verildi,arabamız hazır.
Hele komşulara tarafta bakayım dedim. Mahmet (kame) eminin sesi çok yüksek çıkıyor bir iş var. Mahmet emilerin evin yanına gittiğimde onlarda arabayı yüklüyorlardı. Bağırmasının sebedide Atı komşulardan biri Sulobana göturmüş, henüz at gelmemiş, Yarın at yayla gidecek, Fadime abla Mahmet emiyi teskin ediyor." Adam bağırma şimdi gelir" diyor.
Ali (orakçı) dedeninde acelesi yok yavaş yavaş arabasını yüklüyor. Abramgilden, Parmuzlardan, aşağı mahalledende ses geliyor. Belli ki herkes iş başinda. Arabalarını yüklüyorlar demektir.
Babam, geceleyin mala, öküza verecek ot sepetlerini tepmiştir. Merektende ahırın havlusuna getirmiştir. Öküza, mala ekin otundan,danalarada kirman otundan tepmiş. Koyunlar bir şey istemez. Atın arpasi, samanida hazır. Gece yarısında malın önüne ot verilecek, bagalar doldurulacak. Çünkü o baştan yola çikilacaktır. İmsak atmadan öküz koşulmuştur. Ha , ho sesleri yükseliyor. Arabalar yola koyulmuştur. Yükleri ağır olanların çiflamasida vardır.Çiflamasi olmayanların öküzü yorulur kalırsa komşunun çiflemelerı ona yardımcı olur.
İmsak atmıştır. Neneler atlarına binmiştir. Bizler İnekleri, Camuşları bagadan açıyoruz. Kırkallarda, boğazlarından, gedeklerı, Danalarıda peşlerinden katıyoruz. Kısır ineğın mozıki emmesin diye onuda kollamişiz. Tosunları duğalarıda biraktıktan sonra, koyunları komşulardan biri toplu olarak goturuyor. Üç beş komşu malı birbirine katıyoruz. Diğer komşularda birbirimizi takip ediyoruz. Nasaratın başına veya Tibetin kışlalarına kadar, yaylaya gitmeyenlerden yardım edenler oluyur.
Gedeklerden ve danalardan, geri asılan olursa veya geri kaçan (Tezen) olursa malı götürene Allah mukayat olsun.
Şavturun başına çıktığımizca malı otarır. Gedekleri, danaları doyurur. Yola devam ederiz. Neneler bizlerledir. Okuz arabalarıda görüğiyete yaklaşmış. Şayet okuz veya at yolda nal atmış’sa arabanı goriğiyetın dibinde açacaksın. Oradan yanbegi peranete geçip Nalbant Haydar usta paçınka eder, yarım saate seni uğurlar. Okuzun çakılmıştır. Görüğiyetin yokuşuna vurulabilırsın.
Görüğiyetin yokuşunu yavaş yavaş çikiyoruz, geriye asılan dana gedek var. Anaç inekler Velate gittiklerıni anlamişlardır. Danalarıni alarak önde gidiyorlar. Onlari yavaşlatmak için bir kişi malın onundan gidiyor. Kısa kurundayız. Buralar sığıyalıların hududu dikkatli olmak lazım aman çayira mal girmesın. Camuş çayıra baksa onlar çayira girdi sayarlar. Şakorniyete çikmişiz burasida Sığıyalılarındır. Ama buradan mali doyurmadan gidemeyiz. Zorbalıkla bizlerden almış oldukları dut ve kiraz sepetlerini acisini çikarmaliyiz. Ama yinede tedbiri elden birakmamak lazım. Ne olur ne olmaz, yavaş yavaş malı toplayalım.
Sakada vardığımızda ne görelim abramgilin Şevket emin arabasının bondruğu kırılmış. Soçun tepesını kesmiş yonmuş bondruğu yapmış. Tedbirli adam arabasında Burğida varmış. Samilerin deliklerını deliyor. Komşularda yardım ediyor bizim yapacağımiz birşey yok.
Devam ettik Çatal köprüya taraf, tahmin ediyorum köyün Velata çıkmıştır. Çatal köprüde danalar eziyet verıyor asılıyorlar geriye. Arsiyanın yolundan ayrılıp Velata taraf doneceğımız yerde Mehmet emigilin Seylan Camuş burayı iyi tanıdı. Cinalın çayırlarına dönerek derin bir nefes aldı. Muşladı.
Çıktık Bahçecilerin çayırlara, Velat gorundu. Tatlı rüzgarın vasıtasıyla çam ağaçları, soçlar, kuknerler bizlere hoş geldınız derlercesine bay bay ediyorlar.
Verdi oğlundan begin sırtına çıktık bıraktık mali.
Bir çok komşunun malı ve arabası da gelmiş gelenlerde var.Sonuçta Şevket emi gelmişse herkes gelmiş demektir.
Ot bol her taraf alaçiçek.Ortalığa İnsanlar ve Hayvanlar da güzellik kattı hepsi birbirini tamamladı.
Saat 13:30- 14:00 sırası arabalar boşandı tamiratlar başladı.Bazi yaylaların bedevralarını rüzgar sökmiş ,bazi bacalarin vırğıdi ,bazı bacaların oğ odunlarını kar kırmiş,komşuların elbirliği ile o gün olmasa bile ertesi gün bu tamiratlar tamamlanır.
Buğarilardan duman tütmaya başlamiştır.Kapılarda ve dışarda Camuş mankıldiyer.Koyun Kuzu meliyor,Okuz,tosun bögüriyer,İnek fırsatıni bulmişkan danasını emdiriyor.
Akşam olmuştur.Herkes malını ahırına almıştır.İnsanlar yorgun,erken saatte yatıldı.Sabahleyin erkenden kalkılmıştır.Mala,Camuşa,Koyuna çoban tutulacak.Çobanlık için talepli çok ama Sulobanli Tulazeların Enver abi İzzet abi birde İlhan talep olursa hem kadroli sayılurlar hemde bunlar mali iyi otarurlar.Hemde Enver abi her gün sabağ namazına koğdan ezan okur.Bu kişiler ellerine almişlar Cinav Coğlarıni geldiler.Komşilar toplandi konuştular anlaşma sağlandi.Malbaşi bir kod tahil,çobanların yeme içmeleri bize.Sırayla 3 mala bir gün,ertesi gün malı teslim aldılar.Çobanların biri yaylanın koyun,keçisini otarır.Diğer ikisi malı,camuşi otarır.Mal bayıra biçeneğe gittiğinde çobanın biri bayıra,diğeride Camuşu düzlerde veya çoçlarda otarır.
Camuş çobanı deyip geçmeyin azıcık gözünden ayırdın mı ya partalın ya begin çayırına yada Cinalın çayırına giderler.Korucular Binali Pehlivanla ,Paşa dayıya cevap vermek zordur.Birde çoban Camuşlari göla vurur yan gelir yatarsa,camuş doymamıştır.Nene camuşi sağmak için ahıra alamaz,alsada camuş gedeği almaz sağılmaz.Nenenin çobana yaptığı duaları siz düşünün.
Sıra geldi odun çira hazırlamaya.Burası velat dört bir tarafı orman,burda rüsğetiye alma adeti yoktur.Bir tane kalın soç ağacıni kestinmi bir yaylaya yeter.Bazılarına görede soç oduni yanarken patlar,onun için tercihleri kükner veya çam ağacından yana olurdu.Bir iki güne odun hazırlanır.Yarılır bir iki gün kuruması için kapıda kurumayı bekliyor. Bekliyorda………
Hoçuvarranın tarafından ormancılar geliyor.Ardahan’lı Mevlut beyle Cinallı Ahmet (Balcı)emi geldiklerinde Atlar köpük ve ter içinde.Mevlut bey sakin.Ahmet emi meme kesiyor.Zabit tutmaya kalkışıyor.Komşular toplanmış içlerinden Ali(orakçı) Dede ak sakalına elini sürerek dediki “yıllardan beri biz bu yaylaya çıkarız buranın adeti budur”dedi Mevlut bey,Ahmet Balci’ya dönerek “haydi Ahmet bey bize gitmek düşer”dedi ve kalktı gittiler.
Yaylalara odun hazırlandıktan sonra, yayla başı ikişer araba kütük’da koğun onune dokulur.Çünkü Camuş , mal çobanların nezareti altında hağılda yatar.Camuşlarıda zincirle bağlamak lazım.Fırsat bulursa duvardan atlar çayıra giderler
Velantın ökuzu Arsiyan çikana kadar karşı bayırdaki biçeneklerde otlarlar.
Akşamları kendileri Hoçuvaranın düzine iner, gölden su içerler, başlarlar eşinip bögurmaya hala içlerinde bazilari var. Mamer ağanın ELVANI, Hakkı eminin Commart’ ı Kemal Güngör ‘ün LEZGİ ‘ si Nevzet eminin MOR çani var içlerinde kral.
Gündönümü geldi .Haziranın 25 şi Arsiyan çikiyor . Toplamışız
Velatın okuzunu , tosununu, istikamet arsiyan çobana katacağız orta çayı geçtikten sonra ; yolun altına yaydık öküzü, ot diz boyu.Geçmişiz yolun kenarına geleni gideni izliyoruz.İkindi zamanı öküzü toplayıp öküz yatağına götürüyor çobanlara teslim ediyoruz .Bu arada karavatlı Bedelin boğasını getiriyorlar Nevzet eminin canıyla güreştiriyoruz.Seyirci çok, Bedelin boğasıda çok mücadele etti ama biliniyor’ ki iki güreşenden biri yıkılır.Bedelin boğası kacar.Başka rakip yok.
Akşam namazını karanlığında bütün velatlılar hep birlikte sevinçle velata döneriz.Çünkü ara bizde…
Yazan: Zekayi Güngör


Zekayi Güngör Velat'ta Çilek ve Nego toplamış


YAYLA YOLUNDA
Köyümüzde bundan 15 yıl öncesine kadar tarımsal faaliyetler öyle yoğun geçerdiki, nefes almaya zaman olmazdı. Yıl 1974 AĞUSTOS ayı. Yayladan (Arsiyan) ot çekmek için öküzler getirilmişti. (Herkes otunu çeker tekrar öküzünü yaylaya götürürdü.) Her nedense bizim ve Hamit Özyer’lerin işi geç kalmış olacak ki öküzünü götürmeyen sadece iki aile kalmıştık. Muhtarın uyarısıyla bir an önce öküzlerin yaylaya gitmesi gerekiyordu.Bu iş aile büyükleri tarafından bana ve Hamit Özyer’e verildi.(ben 13-14 yaşlarında ,galiba Hamit ‘ te 11-12yaşlarında idi) Yaylaya gidilecek ya meyvesiz olunmazdı. Benim küçük kiraz sepetime vişne toplanmıştı. Hamit’ in kolopasına ise(Her türlü yiyeceğin içine konulabileceği ağaç kap) iki şeftali üstüne de dut doldurulmuştu.Küçük olduğumuzdan öküzleri daha kolay götürebilmek için boyunduruğa bağlanmışlardı. Uzatmayalım sözü,ha babam de babam ikindi vaktiydi sakata vardık. Tam orta yere gelmiştik ki sağ tarafta ağaçların içinde üç dört kadar çobanın dikildiğini gördük. Kendi aralarında bir şeyler konuştukları belliydi. Onların doğrultusunu ya geçmiştik ya geçmemiştik: İçlerinden biri : -“ olaaa biz adam degiluk , naya selam vermediz” diye bağırdı ve de bize doğru gelmeye başladı. Korkmuştuk fakat çare yoktu. Yavaş yavaş öküzleri ho demeye devam ediyorduk. İçlerinden biri daha harekete geçerek biri önümüze diğeri yanımıza yaklaştı. “ Madem selam vermadız meyvaları verin bakalım” dedi ve Hamit ‘in kolopayı kaptı. Diğeride benim Vişne sepetine asıldı. O kadar yol götürmüşüm . Kıyamamanın ve de karşı koymanın tepkisi ile bir iki asıldıysamda ip koptu ve sepette gitti. (Kopmasa sanki zorla almayacaklardı vicdansızlar) Şapkalarını çevirip Hamit’ in dutu boşalttılar. En altta şeftaliyi görünce - “olaa na ey “ diye haykırışların unutmuyorum. Bu kez benim sepeti vermemezlik etmesinler mi ? binbir yalvarmayla aldık. Boş kaplarla yaylaya girişimizi hala unutamıyorum. Bilmem Hamit Hatırladın mı? Bilmem Sıhıyalı çobanlar barbarlığınızı hatırladınız mı ? Bilmem tüm bunlara rağmen yaylaya gelen meyvenin en iyisini Suloban çobanlarına yediren nineler hatırladınız mı?
Yazan: Turan Orakçı


Turan Orakçı Velat Hoçucaranın Düzünde. Çimlerin üzerinde ne kadarda mutlu.

VELAT YAYLASI (Fotoğraflar)

Doğanın Tasviri:
Göller bölgesi,Velat düzlüğü ovası, yaylalıklar ve bu yere yaya bir günlük ötede, güney batıda Şavşat ilçesi, dahada uzaklarda kalan Çoruh vadisi, velhasıl dört bir yan karanlıkta kaybolmuştu. Bulutlu havada tek bir yıldız bile gözükmüyordu. Ortalık zindan gibiydi. Gecenin sessiz karanlığı, üzerine kapkara bir örtü gibi örttüğü tabiatı yutmuştu sanki. Yüksek yerlerde böylesine karanlık gecelerde, havaların bulutlu olduğu zamanlarda gökten nem dökülür. Damlalar bin parçaya, beş bin parçaya bölünür usul usul toprağa inerler. Bu çisedir. Şafak atana dek her yan, köşe bucak, yolların tozları, çiçeklerin tepeleri, yaprakları ıslanır. İşte böyle bir geceydi. Arsiyan yaylasının doğasının mozayığını kucaklayan efsunlu bir ninniyi arada bir bozan çakalların uzakladan gelen seslerine, köpekler uzun, uzun ülüyerek karşılık veriyordu. Çelik kadar sert taşlardan örülmüş köhne yayla evlerinin taş duvarlarının arasından sızan, ocaklarda yanan çıra ve kütüklerin olgun, kirli sarı ışıkları gece karanlığından korkarmış gibi titrek ve zayıftı. Sisli havanın ıslak çisesi yere inerken, vakit ilerliyordu. Ocakların solgun parıltılı, cılız ışıkları tek tek sönüyordu. Şimdi burada mevsimin canlandığı zamandı. Demirkapı, Cevizli, Kayadibi, Yaşar, Sayılıca köylerinin yaylacıları, yaylaklanmak için çoktan gelmişlerdi...
Mayıs ayının sonları, hazıran ayı başları yada ortalarına doğru dişi kartallar, baykuşlar yuva kurar, gurk (kuruğ) olurlar. Mavi ibikli, kırmızı kanatlı yaban horozları sürüler halinde kayadan kayaya uçarak, Arsiyanın çukurlu, çıkıntılı ovasında yuvalanan göllere iner, karınlarını oralarda doyururlar. Mayıs, hazıran ayları dağ keçilerinin doğum yapma zamanıdır. Kadınlarda çocuk getirirler dünyaya, oymaklarda. Vede gece karanlığı gözükmez tuzaklar kurar Cindağının eteğinde. Bir üçgenin üç köşesi gibi bir mevki arzeden güzergahta yuvalanmış Boğa, Koyun (Davar), Çimli (Sedeva) göl; iz bilmez yad bir yolcu, azılı bir at, yaşlı bir kurda mezar olur kimi zaman. Gözün gözü göremediği bulanık, nemli sislerin yukarılara isteksiz yürümesinin ardından güneşin gözü açılır ve gün vurur yamaçlara. Işıltılar eteklere dökülünce göllerin tuzakları ortadan kalkar. Kırmızı kanatlı, mavi ibikli yaban horozları bölük, bölük göllerin sularına iner. Keskin, uzun ve garip çığlıklar dolaşır kayadan kayaya. Sonra sesler bir araya toplanıp uğultu halini alır, göllerin sularının yüzünde gezip dururlar...
Bir cehennem azabı yaşıyordu ortalık. Ne güneş, ne ay, ne gündüz, ne de gece belliydi. Fırtınaya, kasırgaya teslim olmuştu tabiat. Kalay rengindeki sisi soluyordu canlılar. Bir kin, bir bela kusuyordu gökyüzü doğaya. Sağmallar, koyun sürüleri, at yılkıları, yabani hayvanlar açtı. Göz açtırmıyordu gök. Yağmur, rüzgar, soğuk, sis, bir kasırga almış gidiyordu başını. Dünyanın sonu gelmişti sanki. Burnunun ucunu göremiyordu kim, kimse, ne de hayvanlar. Her canlı yuvasına, ikamet ettiği oyuğa sinmiş, var olan tabiatın mozaiği gözlere hitap etmiyordu. İşte böyle bir zamandı. Hesap hesabı tutmuyordu. Güneşe, görülen gökyüzüne hasret kalındı. İnsanlar neşesiz, köpeklerin karnı incelmişti. Pus deniyordu bu sisin adına. Kirli aliminyum renginde, yumuşak, uçsuz bucaksız duvar gibiydi. Ne kopardıysa sildi götürdü fırtına. Süpürecek başka şey bulamıyan rüzgarın sesi yalın ve acı çığlıklıydı. Kulaklar zongulduyordu dinmeyen bu uğultuyla...
Kül rekli bir kartal, Gençiyan tepesinin en üst, gölgesiz zirvesinden havalandı. cindağının üzerine sürtünürcesine geçti, göllerin bulunduğu yere sağıldı. Olduğu yükseklikte yarım saat kadar, gökyüzünde kavisler çizerek döndü. Sonra gittikçe alçaldı, aşağıdaki çatal zirveli, kahverenkli kayalıklı küçük birer tepe arzeden yerin kuytu eteğine yuvalanmış Büyük gölün sularına yaklaştı, gökyüzündeki kavisler küçüldü, gittikçe azaldı. Bu gölün kıyısında cansız yatan bir boğa leşinin on adım ötesine indi. Kanatlarını açarak leşe yaklaştı, sivri gagasıyla yokladı. Boğanın arka bir budunu yemekte olan yaşlı tilki, gelen misafire bozulmuş olacak ki, tüyleri dikleşti uzun kuyruğunu arka padançlarının arasına sokuşturdu, belinin arkasını kabartarak kamburlaştı, üst dudağı kalktı aralandı. İki sivri diş güneş ışığında parıldadı. Kartal tilkiye aldırmadı, üzerine yürüdü. Kül renkli kanatlarıyla havalanır gibi yaptı, gagasını açıp açıp kapadı, yüzünün her iki yanının, başının tüyleri dikleşti. Tilki geriye çekildi, yenilmişti. Başı yerde döndü. Gölün akağı dereden aşağı süzüldü. Hızla, yeni bir av bulmaya gitti. İşte o an Arsiyan yaylasında, şafakla beraber bütün sağmallar, koyun ve at yılkıları yaylalığı terk etti. otlağa çekildiler. Gökyüzü lekesizdi. o akşam toprağa çise yağmamıştı. Bir saat önce, yüksek yerlere gün vurmuştu. Göz kamaştırmayan, yavaş yavaş ısıtan sabah güneşinin tel tel sarışın ışıkları bir gün önceden kalan, otların başlarındaki çisesini buğulandırıyordu. Bu ışıltı öyle berraktı ki ikiyüz, üçyüz metre ötede, çimenlerin üzerine iyne dikilse görülürdü. Topraktaki yuvalarından çıkıp dolaşan siyah renkli, kambur sırtlı ot böcekleri sazotlarının arasında ışıl ışıl parlıyordu...
YAZAN:Faruk Albay
Zıraat teknisyeni
(Boğa Gölü romanından alınmıştır)

Velat Yaylası Yerleşim yeri


Yerleşim yerinin ortasındaki Coç


Yerleşim yerinden Hoçuvaranın düzünün görüntüsü


Garip mezarlığı


Yerleşim yeri ortasındaki coç


Yerleşim yerinin her iki tarafındaki iki coç


Velatın bayırı dibindeki antik hağıllar


Nego çiçekleri


Hoçuvaranın düzünden Velatın Bayırı


Begın sırtı


Çivili kaya-Partalın çayırı


Hoçuvaranın Düzü-Velatın Bayırı


Kütüklüğün düzü-Velatın Bayırı


Velatın Bayırı


Cil Gölü


Cil Gölü


Gözeli göl (velatın altında Arsiyan yolu üzerinde)


Balıklı Göl (Sulobanın Velatında)


Arsiyanın Gölleri


Arsiyan Sedeva Gölü


Arsiyan Muğovul Gölü


Arsiyan Davar Gölü


Arsiyan Boğa gölü


Arsiyan Boğa gölü


Arsiyan Boğa gölü


Arsiyan Kız gölü


Arsiyan Kız gölü-Gençiyanın Tepesi


Arsiyan Kız gölü - Velatın Bayırının Tepesi


Arsiyan Kız gölü


Arsiyan Kanlı Posta gölü


Arsiyan Kulaklı göl