Hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz.

Bizden de: Çam sakızı çoban armağanı...!

31 Mart 2010 Çarşamba

Facebook Tartismalarindan: HIDRO ELEKTRIK SANTRALLAR

ÖN SÖZ: Nisan ayi başında "Imerğevli Comm" Facebook sitesinde yorum yapmamın engellendiğini fark ettim. Site yöneticisine bunun nedenini mesaj yazarak sordum. Aramızda aşağıdaki yazışmalı tartışma oluştu. Aynen veriyorum. Sonra aynı sitenin notlarını inceledim. Notlardaki sozkonusu yazının altindaki benim yorum silinmiş. Benim yorum için olumlu yorum yapanlar, adamın yazısına yorum yapmış gibi komik bir şey olmuş. Onu da en sona olduğu gibi ilave ediyorum. Gerisini siz taktir edin...

selam

İmerhevli Comm ve Sen arasında
Artemis Oda Kim 30 Mart, 23:49
Benim duvara yazi yazmam ve yorum yapmam engellenmis. Bir kusurmu işledik.
sürekli heslerle iligili aynı yazıyı flood yaptığınız için banlandınız...
Artemis Oda Kim 31 Mart, 07:06
Ne olacak şimdi?
Artemis Oda Kim 31 Mart, 21:49
Sayin Imerğevli Comm site yöneticisi,

Peki yazi erotik içeriklimiydi. Bumu sizin fikir özgürlüğünüz. Yazı sizin HES'lere karşi yapilacak miting bildirisinin altina yorum olarak yazılmıştı.
Benim yazının altındaki en az 10 kişinin yorumu yazıyı içtenlikle destekliyordu. Yoksa sizin asil korkunuz o muydu. Yüz yıl önce Namik Kemal boşuna dememiş:
"Ne mümkün zülm ile bidad ile imhayi hurriyet.
Çalış idrakı kaldır muktedirsen ademiyetten"
Asağiya sizin yazının altına benim koyduğum yorumu ve benim yorumu destekleyen yorumlari koyuyorum. zahmet eder okursanız, yüz yıl sonra Namik Kemalı nasıl haklı çıkardığınızı görürsünüz. saygilarimla hemşerim...

imerhevli.com: Artvin Derelerin Kardeşiliği Platformu HESler için tepki yürüyüşü
Artvinliler, derelerini kurutacak olan hidroelektrik santrallara karşı çıkıyor! İstanbul'daki Artvinliler, 2 bin kişilik halay çekecek! HES'lere HAYIR! diyecek! "So...

Dün, 23:48 · Yorum Yap ·BeğenBeğenmekten Vazgeç · Paylaş
9 kişi bunu beğendi.

Yayla Çiçeği: Keşke bende katılabilsem ya :(

Artemis Oda Kim: HİDROLİK SANTRALLAR:

Doğu karadeniz insanı yetersiz tarım arazisi nedeniyle hayatını zorluklarla ikame etmiş, bu nedenle ilerici ve devrimci hareketlerde her zaman ön saflarda gitmiştir. Yukarıda karşı çıktığınız HES'lere tepkinize bir anlam veremedim. Hayatımda böyle bir gerici yaklaşim aklımın köşesinden geçmezdi. Ne demek derelere hidroelektrik santralı yaptırmayız. "Su akıp delimi bakacak" yani. Biliyorsunuz hayatımızı ikame ettirmemiz için en önemli şey enerjidir. Enerjilerin en kulanılabiliri de elektrik enerjisidir. Yeterli elektrik elde edebilmek için, insanlığın elinde üç büyük kaynak vardır. "Fosil yakacak, Atom enerjisi ve suya dayalı Hidrolik potansiyel enerjidir" İlk ikisi çevereye en çok zarar veren kirli enerjilerdir. Hidrolik enerji ise cevreye faydası olan en temiz enerjidir.
Bir saat elektriğiniz kesilse deliye dönüyorsunuz, lambalarınız sönüyor karanlıkta kalıyorsunuz, çamaşır makinaniz, bulaşik makinaniz duruyor, kombiniz duruyor sovukta kalıyorsunuz, izlediğiniz dizi en güzel yerinde kesiliyor, sözün kısası hayatınız duruyor, medeni yaşantınız bir anda mağara devrine dönüyor. Biliyormusunuz elektrik tüketildiği anda üretilir, akü dışında büyük miktarı depolanmaz, yaktığınız her lamba elektrik santralını daha fazla enerji üretmeye zorlar.
1973 yılinda devreye giren Hopa termik santralını Almanlar ve Japonlar yaptı. Santral fuiloil ile çalişiyor. 1977 de bende o santralda çalışıyordum. O yıl petrol krizi baş gösterdi santral durdu. Yeni santral ilave edilecek arsaya 380 Kv tırafo konulup Rusya'dan enerji alındı.
Santralı kuran japonlar çevreyi gezerken Çoruh nehrini görmüşler ve şöyle demişler. "sizde hiç akıl yokmu burada böyle çok su taşıyan nehir varken fuil oil santralı yapıyorsunuz." Santral 1973 ten 1977 ye kadar dört yıl süreyle çalişmakla çevreye o kadar zarar vermiştiki. Hopa dağında santral üzerindeki tepeler sararmaya başlamış, ağaçlar kuruyordu.
Hopa termik santralı yapımından tam 30 yıl sonra Çoruh nehri üzerine barajlar yapılmaya başlandı. Barajların kapsadığı alanlarda doğru dürüst hiç bır tarım alanı yok sadece çıplak kayalık alanlar. Buradaki suyun varlığı ortam rütübetini artıracak iklimi değiştirecek çevre dahada yeşerecek. Arazilerden sürüklenen topraklar Batuma taşınmayacak gene bizim topraklarımızda kalacak. Baraj ömrünü tamamladığinda tarıma elverişli alan meydana çıkacak.
Bu gün dünyada petroldan sonra en kritik madde sudur. İsrail Antalya sınırları içinde Akdenize dökülen Manavgat çayının suyunu istıyor. Neden bu su Toruslar delinip kendi topraklarımıza Konya ovasına çevrilmesin. Kurak yıllarda büyük şehırlerimizin ne kadar susuzluk çektiğini biliyoruz. Ankara belediye başkanının zora kalıp kaç şehrın kirlettiği Kızılırmak suyunu halka içirdiğini de biyoruz. Oysaki dünyanın en temiz suları doğu karadeniz derelerinde akmaktadır. Neden bunların önüne set çekip tertemiz sularımızı biriktımeyelim. Barajların kaplayacağı alalarda doğru dürüs tarım alanı olmadığından buralarda nufusta kalmamıitır. Şehirlere taşınmıştır. Sizler mitink yopma olanağını ancak bu şehirlere taşınan insanlarla, şehirlerde gerçekleştirebiliyorsunuz.
Barajlarda toplanan su miktarı su seviyesini yükselteceğınden bu seviyedeki suyu daha aşağılarda kı tarım alanlarına taşıyıp buraların sulanması olanağı doğacak. Çevreyı canlandıracak çevreye faydası olacak. Derin kayalık derelerden akan suyun söyleyin kime faydası var.

Yaşar Yalanuz: şefim sana katılıyorum dogru yazmışsın.

Bekir Sıtkı Sualp: arkadaşın değerlendirmesine katılıyorum.

Aziz Ibrahim Topbaş: söylediklerinize katılmakla beraber böyle önemli şeylerin halk la beraber halka inilerek (yerel yöneticilerle ) aşılacağını umuyorum sonuçta derelerin ıslah edilmesi elzemdir hem bu erozyona da önleyecek dediğiniz gibi ekilebilecek tarım arazileri oluşacak bi zaman sonra doğal bi enerji kaynağı bu..yapılan tüm hizmetler halkın yararınadır buna inanıyorum bölge insanıyla beraber sorunları konuşulursa çözüleceğini sanıyorum ..saygılarımla..

Nazım Keskin: teşekkür ederim yorumunuza aynen katılıyorum

Bahadır Metan Enveroğlu: ...gelecekte milletimize hayırlısi neise o olsun ,yorum doğrudur sayğılarımla...!

Ismail Susan: Boşa akan suyun dereninin ne faydası var.kendi yaylamızdan içme ve sulama suyu getirmemizi engelliyen kokliyetliler ve meydancıklılar birazda onlar anlasın suyun kıymatini.çevreye ve doğaya hiçbir zararı olmayan santrallerin kurulmasını destekliyorum.ve dutlu köylülerin bu yürüyüşe katılmamalarını istiyorum.
DUTLU KÖYLÜLER OLARAK HESLERE DEVAM -EVET

Biz sizin yada başka kimsenin fikir özgürlüne karışamayız tabiki sayfa kuralları sol altta yazıyo aynı yazıyı en az 10 yere yapıştırdınız buda sayfa kurallarına uygun değil...
Artemis Oda Kim 31 Mart, 22:29
On yere yapıştırdığım biraz mubalağa gibi geldi, aradan bir aya yakin zaman geçti, tam olarak hatırlıyamıyorum ama şöyle bir şey hatırlıyorum. Başka bir site de uzun bir yorumla benim yazının aksi fikir savunulmuş, değişik enerji kaynaklarından bahsedilmiş, bende onun altına cevabı açıklamayı yapmıştım. Bütünlük arzetmesi açısıdan üç yazıyı yukarıdaki yorumların devamında yeniden koymuştum. Siz aynı yazı gibi algılamışsınız. Eğer yazıları bulup inceleme imkanınız varsa göreceksiniz. Selamlar
Nurdem
Artemis Oda Kim 31 Mart, 23:34
Ayrıca kendime ait Web sitesi bağlantısını verdim bağlantıyı koymadınız. Sitedeki "Güney Kafkasya Türkçesi Sözlğü" yazısının ön sözünü de atarak sadece sözlük kısmını notlara yerleştirdiniz. Altına yorum olarak site bağlantı adresini koymuştum onu da silmişsiniz. Boşuna her koydugunuz videonun önüne "siteye hayran olun" yazıyorsunuz. Böyle giderse kendinizden baska hayraniniz kalmayacak...
saygilarimla.
4200 hayran kara kaşımıza kara gözümüz için gelmedi siz rahat olun.
Artemis Oda Kim 01 Nisan, 06:45
Sayfanızı baştan sona inceledim. Ayni yazidan 10 adet yapıştırdığımı idda ettiğiniz yazılardan bir tane bile bulamadim. Soğolun hepsini silmlşsiniz. Hayranlarınıza gelince, sanırım onlar dişinize göredir...
Yanıt:
Buraya yukarıda bahsetiğim, yorumları koyduğum, İmerğevli Comm'un benim yorumu sildikten sonraki son durumunu koyuyorum.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
*****************************************************
Artvin Derelerin Kardeşiliği Platformu HESler için tepki yürüyüşü
Artvinliler, derelerini kurutacak olan hidroelektrik santrallara
karşı çıkıyor!
İstanbul'daki Artvinliler, 2 bin kişilik halay çekecek! HES'lere
HAYIR! diyecek!

"Son ırmak kuruduğunda,son ağaç yok olduğunda,son balık öldüğünde;
beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak."
"Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Kullanacağımız kadarını keseriz.
Eğer onların hislerini düşünmezsek, ormanın diğer ağaçları gözyaşı
dökecektir. Bu da kalbimizi yaralar."

AĞAÇLARIMIZA, DERELERİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ'
PEŞTEMALLARIMIZI, KUŞAKLARIMIZI, KOÇİKLERİMİZİ GİYİNİP GELİYORUZ.
DAVULUMUZLA, AKORDİYONUMUZLA, TULUMUMUZLA GELİYORUZ.
ÇOLUK ÇOCUK, YAŞLI GENÇ GELİYORUZ.
TÜRKÜLER SÖYLEYECEĞİZ, HALAYLAR ÇEKECEĞİZ, "HES'LERE HAYIR!"
DİYECEĞİZ.

Gün: 13 Mart, cumartesi
Saat: 14.00
Toplanma yeri: Galatasaray Meydanı
Galatasaray Meydanında buluşup, Taksim Meydanına kadar yürüyeceğiz,
14:30'da basın açıklaması yapıp etkinliğimizi bitireceğiz.
Yaklaşık 3 hafta önce güncellendi · Notu Şikayet Et
Yayla Çiçeği
Yayla Çiçeği
Keşke bende katılabilsem ya :(

BURADA BULUNMASI GEREKEN BENIM YAZIYI SILMIŞ....!

10 Mart, 00:15, Facebook Mobil ile · Şikayet Et
Yaşar Yalanuz
Yaşar Yalanuz
şefim sana katılıyorum dogru yazmışsın.
10 Mart, 12:22 · Şikayet Et
Bekir Sıtkı Sualp
Bekir Sıtkı Sualp
arkadaşın değerlendirmesine katılıyorum.
10 Mart, 12:53 · Şikayet Et
Aziz Ibrahim Topbaş
Aziz Ibrahim Topbaş
söylediklerinize katılmakla beraber böyle önemli şeylerin halk la beraber halka inilerek (yerel yöneticilerle ) aşılacağını umuyorum sonuçta derelerin ıslah edilmesi elzemdir hem bu erozyona da önleyecek dediğiniz gibi ekilebilecek tarım arazileri oluşacak bi zaman sonra doğal bi enerji kaynağı bu..yapılan tüm hizmetler halkın yararınadır buna inanıyorum bölge insanıyla beraber sorunları konuşulursa çözüleceğini sanıyorum ..saygılarımla..
10 Mart, 13:06 · Şikayet Et
Nazım Keskin
Nazım Keskin
teşekkür ederim yorumunuza aynen katılıyorum
10 Mart, 14:35 · Şikayet Et
Bahadır Metan Enveroğlu
Bahadır Metan Enveroğlu
...gelecekte milletimize hayırlısi neise o olsun ,yorum doğrudur sayğılarımla.,
10 Mart, 20:17 · Şikayet Et
Ismail Susan
Ismail Susan
Boşa akan suyun dereninin ne faydası var.kendi yaylamızdan içme ve sulama suyu getirmemizi engelliyen kokliyetliler ve meydancıklılar birazda onlar anlasın suyun kıymatini.çevreye ve doğaya hiçbir zararı olmayan santrallerin kurulmasını destekliyorum.ve dutlu köylülerin bu yürüyüşe katılmamalarını istiyorum.
DUTLU KÖYLÜLER OLARAK HESLERE DEVAM -EVET

15 Mart 2010 Pazartesi

Facebook Tartışmalarından: NAZIM HİKMET

YABANCI "hapislerde de yattım büyük otellerde de açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir otuzumda asılmamı istediler kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de"
soru şu: böyle bir adam devrim yapabilir mi? adam bakıyorsun hapiste bakıyorsun sarayda, bakıyorsun kelepçe takmışla...r bakıyorsun madalya.. saraya da madalyaya da itirazı yok..elinde bulunduranlara itirazı..
Cüneyt Ateş: NAZIM HİKMET
Emir Cihad Gündüz: bi halt olmaz bundan
Atıl Coban: çook iyi dökmüşsün
YABANCI: yavaş gel emir bi halt olmaz şık olmadı..devrim yapar yapamaz başka senin dediğin başka..
Emir Cihad Gündüz: tamam usta haklısın da senin dediğin bu konu uzerinde bi halt olmaz deme cabasındaydım yoksa bu kadar iş yapmıs elbet boş degil
YABANCI: benim dediğim devrim yapsa..gene saraylar orada, madalyalar, hapishaneler, 5 yıldızlı oteller şurada duracak sanki..
Emir Cihad Gündüz: zaten onlardan rahatsız değilse neden kaldırılmasını istesinki..
Esra Sokullu: şair olmuş, şiirlerini dünya okuyor. devrimci olabilmek için illa ki açlıktan ölmek mi gerekir? şiir yazmaktan mı para kazandı acaba nazım? devrimci eline silahı alıp cephede savaşan mıdır yalnızca? 40 sene önce ölmüş adamların ardı sıra "devrimci olabilir mi" vs diye konuşun gece gece adsl le inter nete bağlanmış bilgisayarlarınızın başında.
YABANCI: esra cevabın nedir anlayamadık..yani sen ne diyorsun, devrim olsun ve saraylar 5 yıldızlı oteller dursun mu?
Emir Cihad Gündüz: o diyorki sizi ne adam gitti olan oldu konusmaya gerek yok
YABANCI: konumuz nazım değil..zihniyet...
Emir Cihad Gündüz: nazım oldugunu bilmeden yorumlarını yazsa millet farklı yazacaktır bilmeden yazarsa farklı yazacaktır buna adım gibi eminim
YABANCI: devrimci yanlış kurulmuş düzene her zaman her şekilde karşı çıkmalı değil mi..kendisi yararlanınca bir elinde viski bir elinde puro kral süitinde mi kalacak..düşünce antrenmanı yapıyoruz..
Ali Gulec: okumasini bilen kim bilmez ki nazim oldugunu ,

Emrah Sarıgöl: Birincisi çok emin konuşuyorsun kendinden yabancı. Gelgelelim nazım hikmet bu şiirinde kendi özeleştirisini büyük bir yüreklilikle yapmıştır. Keşke geçmişten bu yana her sol ve anarşist harekette bunu yapabilseydi. Evet Nazım bir şairdi ve büyük otellerde ağırlanması gayet normaldi. Kaldı ki bunu gönül rızasıyla yapmadığına emin olabilir. Engels'ten örnek verelim istersen. Engels bir fabrikatörün oğlu iken, kendini işçi mücadelesine adayıp, bütün parasını marx ile paylaşmış, üstelik marx'ın ailesine bile bakmıştır. Şimdi marx ve engels devrim yapsaydı, burjuva olacakmıydı sence? Nazım eğer bir şeylere karşı olmasaydı, partisi ile çelişmez di. Demek ki hala nazım hakkında bilmediğimiz şeyler var !
Evet nazım hapisanelerde yattı. Fikirsel suçları nedeniyle. Üstelik buna itiraz etmesi çok haklıydı. Şimdi diyelimki böyle bir adalet sisteminde, bizleri 301 inci maddeden içeri aldılar, ne yapacağız, susacağız mı, yoksa itiraz mı edeceğiz. Nazım itiraz etti. Üstelik hapishanede boş durmadı ve orhan kemal gibi bir yazara yoldaşlık etti. Hapisanede insanlara verdiklerinin sınırlarını tartışmamız bile gereksiz.
Gelgelelim, Nazımı eleştirirken, paça boyumuzu dikkatli almalıyız. Nazımı bir tüy sanırsan, kafana bir tuğla gibi düşer dizeleri. Nazımı, salt nazım olarak ele alacak ve nazımı seveceksin. Tabi önce ve sadece nazımı anlayarak. Yoksa kafa yormayacaksın !
Esra Sokullu: devrimden sonrasını tartışmıyordunuz ki ben devrim sonrasına dair fikrimi belirteyim. nazım dan bir halt olmaz, demiş arkadaş, ona binaen yazdım ben. devrimden sonra ne sarayı yav? dolmabahçe - ve diğerleri- tarihi eser olarak durur, o kadar.
YABANCI: evet son derece eminim nazım biraz rahatına düşkün, biraz romantik ve biraz bencil bir adamdı..inanmayan kıvılcımlı'nın anılarına da baksın başka yerlere de..nazım'ın şairliği, dönemin koşulları falan eyvallah..ben nazım'ı vitrine koyup sosyalizme dalıyorum..burada sormamız gerekn nazımın kaldığı bu 5 yıldızlı otelin nerede olduğu, sarayların nerede olduğu, madalyayı kimlerin verdiği..hepsi sosyaliz yani devrimin gerçekleştiği ülkelerde oldu bu işlerin. aslında devrim oldu mu usta, yoksa bir süreliğine o sarayların hapishanelerin kiracılartı mı değişti...nazım gittiği sosyalist ülkelerde bunların hiçbirine itiraz etmedi edemezdi de..çünkü o bir romantikti..fazla ince gitmezdi..fazla cersur değildi...son tahlilde kendini korumasını bilirdi..falan da falan..
Serpil Şengün: kullanımımıza verilenlerin bizi kontrol etmesine, belirlemesine izin vermemek... tahakküm ilişkisi içinde olduğumuz maddi manevi herşeyin kölesi durumunda değil miyiz.. eden-edilen her iki taraf için de geçerli bir durum..
soyutlayarak sadece yukarıdaki cümleye bakarsak, adam aynı adam da konjonktürel olarak algılanış biçimi değişmiş gibi ve her an yeniden değişebilir... işe gelmemiş hapis, gelmiş madalya, saray..
YABANCI: esra son yazdıklarım senin yaklaşımının da nazım kadar romantik olduğunu gösteriyor..
Cüneyt Ateş: YABANCI, NAZIM'IN şiirinden alıntı yaparak, bir soru sormuş. Konu bu doğrultuda konuşulursa iyi olur.
NAZIM'IN eleştirisini zaman yapmıştır.

Esra Sokullu: evet, romantikliği kabul ediyorum ama nazım üzerinden tartışmayalım artık.
Remzi Gürkan: iktidar aygıtının el değiştirmesi devrim değildir, iktidar aygıtının yıkılması bir devrimdir ve bu ilkin yüreklerde gerçekleşir.
nazım devrimci miydi?:
"eğer ihanet ederse bana karım
anam avradım olsun ki
bir teneke benzin döker yakarım"
dizelerini yazan biridir nazım.
Emrah Sarıgöl: Nazım şiir olarak romantizm sever. Eyvallah. Ama nazımı farklı ve burjuva bir kalıba sokarsan orada dur derim sana ! Birincisi nazım dönemi içersinde ve dönemi sonrasında kalemini en iyi argüman olarak kullanan şairdi. Örneklerini şiirlerinde gör. Bir defa bile burjuva bir şiir yazmamış, halkının yaşadığı herşeyi çok iyi anlatmış ve gerek burjuva basınına, gerekse bir çok yapıya dur diyebilmiştir. Kendi ülkesinde yasaklandığı dönemde kitapları, başka ülkelerde ödül kazanmıştır. Ama bunu nereden anlayacaksın ki ? Sen bir zihniyet kalabalığı tutturmuş gidiyorsun. Peki zihniyet tartışacaksak, senin öz zihniyetinden başlayalım istersen ?
Öncelikle bana anlatırmısın bedüzzamanı ne için sevdiğini ve onun yazılarını neden yayınladığını ? Bedüzzaman bir anarşistmiydi, bir devrimcimiydi, yoksa neydi ? Bunun konumuzla ne alakası var diyeceksin değil mi ? Bu gün onun öğrencileri tarafından yönetiliyoruz ve bu onun asıl hedefinin nasıl gerçekleştirebileceğini gösteriyor. İşte zihniyet bu. Nazımın zihniyetini merak ediyorsun, ama nazımın gösterdiği şiirlerinde yolu anlamaktan uzak kaçıyorsun ! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu !
Kendisini korumayı aklı başında her yazar bilir. Çünkü bir yazar, en iyi şekilde halkının yaşadıklarını yazabilen yazardır. Maksim gorki, dosteyevski, nazım gibi. Ama nazımı sovyet yazarlarından ayıran bir özelliği vardı, nazım bir ajitasyon şair olmadı hiç bir zaman, ne gördüyse onu bütün çıplaklığı ile yazdı !
Sen şimdi şapkanı önüne koy ve şu sözlerini bir daha düşün. Sarayların, yada beş yıldızlı otellerin nerede olduğunu bırak. Hem Nazım yürekli bir şair olmasa, sana bir şiirinde bile nerede kaldığını, ne şartlardan ne şartlara geldiğini yazarmıydı. Nazımdan feyz al, feyz al ki nazımı anlayabilesin !
Hadi iyi geceler !
Esra Sokullu: yani bu biraz da converse giyen komünist, levi's giyen anarşist tartışmasına dönüyor, gerekesiz.
Ecem Inan: Bencede gereksz ya
Emir Cihad Gündüz: nerelere geldik..
H Ali Zümrüt: dünya bankası başkanına ayakkabı fırlatan adamı hatırlayın nıke marka ayakkabılarıyla..bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler.
H Ali Zümrüt: eski zihniyete redingot giydirir, eski idareyi asrî bir şekle büründürür, Avrupa'ya oyun oynarız...
Yusuf Bozkurt: Yapamaz/yapmaz.. her ikisini de ayrı ayrı izah edebilirim, ama yapmayacağım/yapmam.
Artemis Oda Kim: Nazım humanist bir şairdir. İmkan varken insanın sefalet içinde yaşamasını istemez. O orada onu dışlayan, vatandaşlıktan çıkaran zihniyet için kendi farklılığını anlatmaya çalışıyor. Şiirin devamında, "Çoğumluğun gittiği yerlere ben gitmem. Camiye kiliseye, havraya, büyücüye." Asılmasından, bariş madalyasının ona verilmesinden bahsetmesi, hep bu farklılığı göstermek içindir.
YABANCI: "insanları severim//hümanist değilim" diyen nazım değil miydi?
ayrıca hümanizm türcülüktür, insan şovenizmidir, nazımı eleştirdiysek o kadar da değil; bence artemis nazımın nazıma hümanist diyen birinin savunmasına ihtiyacı yok.
Artemis Oda Kim: Hümanizm
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Hümanizm, Fransızca humanisme, insancılık, insanları sevme ülküsü, beşeriyetçilik:İnsanın gelişimidir hümanizmin ereği, bütün insanlar için hayatı daha iyi yapmak. Hümanizm güzel şeyler yapmaya, şimdi ve burada iyi yaşamaya ve geleceğe daha iyi bir dünya bırakmaya yoğunlaşır.

14 Mart 2010 Pazar

Facebook Tartışmalarından: TAŞLAMA

YABANCI: "onların bizi taşlamağa hakkı var/bizim ah demeğe hakkımız yok"
Pelgüzar Çiya: Hayret!
Ahmet Şimşek: şiddet sadece yeni şiddetler doğurur.
Serpil Şengün: öfke yüklü karşılık verdiğimizde :)
bu arada meşru müdafaa bence şiddet değildir...
bu sözü ise olup biten herşeydeki sorumluluğumuzu kabul etmekle ilgili bir ifade olarak algılıyorum...
YABANCI: pelgüzar gibi bazılarının böyle sözleri duyunca nasıl keyiflendikleri ve bir anda söyleyen kişiye ilişkin yargılarının değiştiği anlaşılıyor..fakat nalıncı keserinin yongası gibi bir söz bu..herkesin işine gelir, kimsenin işine gelmez..sözün aslı Nazım Hiıkmet'e aittir ve hiç de taş atanlara hak vermek için yazılmamıştır.kürt bakıyor başka mana veriyor buna, ermeni bakıyor başka mana veriyor, yarın öteki bklacak o da bir mana verecek..ben bakıyorum ve bu ülkede türk aleyhine her şeyi söylemenin meşru olduğu ama türk'ün bundan yakınmasının abesle iştigal sayıldığı geliyor aklıma..türklükle ilgili bir şey söyleyecekseniz alçak perdeden ve mahcup söylemek zorundasınız..şu kısacık notu yazarken bile endişelere gar oluyorum mesela..acaba şöyle yazsam milliyetçi mi görünürüm, şöyle yazarsam birilerini ötekileştirmiş mi olurum..
Pelgüzar Çiya: Güldüm..
YABANCI: neye güldünüz ki ya da önce daha evvelki hayretinizi açıklarsınız..
Serpil Şengün: kim nasıl isterse öyle anlasın :) çünkü varsa öteki içimizde.. yargılayan herkes kendini ötekileştiriyor.. ben de böyle anladım mesela :)) iyi geceler
Eylem Barış çelebi: bence bu ülkede kimin taş attığı kimin ah diyemediği ..birbirine karıştı artık..onlar ve biz yüklemleri birbirine karışmış durumda.
türk ,kürt,ermeni..hep beraber ah demelerinin zamanı gelmedimi?çünki o taştan hertaraf ah ediyor..taşı atan (onlar)?kim?devlet, sistem sözleşmesi..geçen türklük üzerine yayınlanan bir makale üzerinden de tartışmaya açmıştınız..burda vurgulamaya çalıştığınız şey nedir?
Serkan Bekcan: ahmet şimşek adlı dosta cevaben Malatesta'nın Sosyal bir faktör olarak şiddet'in den alıntı yapmak gereksinimi duyduğumu belirterek
Her ne kadar şiddetin kendisi bir şeytan olsa da, bu devrim zorunlu olarak şiddet içerecektir. Bu şiddet içerecektir, çünkü insanlığın büyük bir kısmını hizmetkarlık altında tutmak için kullanılan çok daha büyük ve kalıcı şiddete son vermenin tek yolu geçici ve devrimci şiddettir ( E.Malatesta )
özgür özten: Hepimiz ötekiyiz bir şekilde. Ama bir türlü "biz" olamayan ötekileriz. Aksi takdirde devrimdir olacak olan zaten.
Eylem Barış çelebi: eğer bir ''onlar'' varsa..türk için kürt ,kürt için türk .ermeni için türk ,kürt..bunlar onlar demeye devam ettiği sürece ah demeye hakları olmayacaktır..burda ciddi boyutlarda bir hak ve haksızlık var gibi geliyor bana..
Eylem Barış çelebi: yalınayak başı kabak güneşin altında ekmeğini güden birinin öğlen yemek yerken hayatın anlamını düşünmesini anlarım..ama kanım ne renk diye düşünecek kadar aptal değildir herhalde..devletin kuyuya attıklarıyla düşünüyoruz..ve bu bizi artık öldürüyor..
Gökhan Anıl: yabancının bi alttaki yorumu süper olmuş.. ben türküm bunuda her yerde gururla söylüyorum..söylerim de.. ermeni ne düşünürmüş kürt ne dülşünürmüş umrumda değil.. biz türkler 7 düvele karşı (ingilize,fransıza,rusa v.s ) savaşmış ve kazanmış bir milletiz..
ermenileri ciddiye bile almıyorum :)
faşist değilim. bu topraklarda doğan herksin yaşamaya hakkı var en az benim kadar.. ben nasıl türküm diyorsam bir kürt ben kürdüm dediği zamanda gocunmuyorum.. kimse de ben türküm dediğim zaman gocunmasın :) gocunacaksa gocundurma ilacı alsın eczaneden..
saygılar...
Artemis Oda Kim: Yüzyıllar önce Hallacı Mansur boşuna dememiş. "Başıma taşlar yağıyor, illa dostun gülü yaralar beni"
O yedi düvele biz Kürtlerle birlikte gövüs gerdik. Asırlarca birbirimizin karısı, kardeşi olduk.
Şimdi o yedi düvelin pofpoflamasına kanıp, başımıza taş yağdırıyorlar. Bizi yaralayan da budur işte...!
Hicran Urun: Koca koca adamların 12 yaşındaki bedenime 12 kurşun atmağa hakkı var, bu ölüme anamın kendi dilinde bir ağıt yakmağa bile hakkı yok..
Gülay Şensöz: "Taşlama" yı "taş atmak" şeklinde anlayanlar, "hak" kelimesini duyup yoksunluk hissedenler oldukça "onlar, bizler, öteki, beriki...." sürecektir. Asıl mesele "Bu taş ne, neden, nereden, kimden?"
Gökhan Anıl: arkadaşlar anlaşılır dilden konuşun.. devlete taş atarsan devlet kurşun atar. çoluk çocuk farketmez ki zaten zaten t.c devleti kurşun sıkmadı daha. taş atan çocuklara da sert bir muamele yapılmadı.
sen devleti bölmek için devletin güvenlik güçlerine taş atarsan kafasını yararsın devlet de sana kurşun sıkacaktır.
net.
Artemis Oda Kim: Hicran, boşuna inkar etmeyin yuzyıllardır Kürtçe'de konuşuyorsunuz, ağıtlarınızıda Kürtçe yakıyorsunuz, düğünlerde halaylarınızı Kürt kıyafetlerinizle çekip türkülerinizi kürtçe söylüyorsunuz, aksi halde bu dil bu güne kadar yaşamazdı.
Çok uluslu bir ülkede bin yıldır ortak konuştuğumuz bir dil varken siz yoksa mecliste ve Çankaya'da Kürçe mi konuşmak istiyorsunuz, peki diğer topluluklar sizi nasıl anlayacak.
Bu ortak kardeşliğimizi parçalamak değilde nedir?
Eylem Tapan: gökhan anıl, küçük çocuk taş attı ya; zavallı devletciğin kafası yarıldı ve 20 yıl hapis... aaa ama lütfeenn devlet şiddet kullanmaz, kurşun atmaz devlet 20 yıl hapis verir. tabii küçükken yok etmek gerek dimi? net mantığın bu mu? kürtçe ağıt yakıyorsun ya daha ne istiyorsun, ama bak dıt dıt sakın mitingde kürtçe su isteme ona hapis var, kürtçe pankart açma ona da hapis...hele hele sakın kürtçe ıslık çalma tabii ki yine hapis.. çok uluslu bir devlette tek millet, tek dil ne? demokratik toplumlar çoğulcu toplumlardır tekçi anlayışlara hapsedemezsin/hapsetmemelisin...hayden kıvırın bakalım yok tekçi anlayış:) alt kimlik, üst kimlik, o harmanın adı, fasa da fiso..
Gökhan Anıl: çocukların günahı yok eylem. çocuk dünyanın her yerinde aynıdır. sevimlidir ve günahsızdır.
olan hep çocuklara oluyor maalesef..
ama ben şuna inanıyorum ki o çocukların öz anne ve babaları taş atmaya yolluyor çocuklarını. zaten türk devleti çocuğa kurşun sıkmaz. sıkmamıştır da. hapis cezası vermiştir. o da yanlıştır. ama bunlarıda yapmak zorunda devlet..
o çocukların ana ve babaları sahip çıkmıyorsa dölüne biz ne yapabiliriz ki.
alt kimlik,üst kimlik boş işler bunlar eylem kardeş
siz dilinizi konuşuyorsunuz özgürce benle eşit haklarda yaşıyorsunuz..mitingde kürtçe pankart aç,, ama biji serok apo yazarsan pankarta kurşunu yersin!!! pkk sloganı atarsan jopu yersin hapsi boylarsın!
hiçbir türk başka bir ırkın olmasından rahatsız olmamıştır.olsalardı zaten dünyayı türk yaparlardı :)
bu ülkede özgürce yaşıyorsunuz,yaşayacaksınız da ama bölmeye kalkarsanız ayıp etmiş olursunuz..
net.
Artemis Oda Kim: Eylem Kürtçe su istemene de fitiz, ama Kürtçe ıslık çalmanın mantığını anlamadım. Demek bu konuda siz bayağı ilerlemişsiniz. Islıkla kuş dili söylendiğini duymuştum ama Kürtçe konuşulabildiği aklımın köşesinden geçmezdi. Birde Kürtçe yasak diyorsunuz. Peki bu dili ısliğa kadar nasıl geliştirdiniz?
Mitinklerde Kürtçe pankartı kime ve ne için açıyorsunuz? Eyer bize bir mesaj vermek içinse, ben onlardan bir şey anlamıyorum. Size nasıl yardımcı olabilirim. Eğer kendi aranızda kargaşa çıkarmak için yapıyorsanız, bunu zaten yıllardır yapıyorsunuz. Artık usanmadinizmi hertaraf ceset kokuyor. Saygılarımla...!
Halil Karaaslan: gökhan sen o çocukların yaşadığı çoğrafyada bulundun mu hiç.sen o çucuktan oldun mu hiç.burdan politik bir ağızla ,onları babaları anneleri taş atmaya yolluyorlar diyorsun.kürtçe bir şarkı yapacağım diyenin başına neler geldiğini hatırlatırım sana.dokunulmaz denilen milletvekillerin nasıl yaka paça hapse atıldığını da bilirsin.sen şimdi bunu bölücülük yapıyorlar diye yorumlayacan ya ben ona yanarım.kürtlüğün yada türklüğün benim için bir önemi yok.zaten bu ulusmuş milletmiş kavramını anlamıyorum saçma geliyor bana amaaa sen zilan deresinde eşkiya diye 15 bin insanı öldürürsen bunun acısını bende hissederim.
Eylem Tapan: kürtçe bir şarkıyı ıslıkla çalan, dayak yiyen, hapse giren ape musa ya gönderme yapmıştım, lakin medya sadece bir tarafa odaklandığı için pek haberiniz olmuyor... ceylan önkolun parçalanmış cesedini annesinin eteğinde toplamış olmasına rağmen bu ülkede devlet çocuğa ateş açmaz diyebiliyorsunuz...bu dili ıslıkla şarkı söyleyecek kadar genişlettik, tüm aimilasyon politikalarına rağmen...binlerce genç, kürt dili ve edebiyatı okuyabilmek için ülkeleri dolaşıyor..hiçbir partinin, örgütün propagandasını yapma niyetinde değilim yalnızca, yalnızca, yalnızca kültürel otonomiden bahsediyorum... ben ülkemde kürt dili ve edebiyatı okuyabilmek istiyorum anlıyor musun? kendimi kendi dilimle ifade ediyorum kime ne? pankartımda kürtçe yazılar olsun, ben seni anlamıyorum yazma da ne? yazacağım dilimi heryerde kullanacağım, kullanılmaya kullanılmaya unutulmasına göz mü yumacağım yani?her yer ceset kokuyor ve artık sen ve türevlerinin zihniyetinin değişmesi gerekiyor!
YABANCI: milliyetçi zihniyet türk milliyetçisi de olsa kürt milliyetçisi de olsa öylesine bayağı ve kavrayıştan uzak, empatiden yoksun ki insan, türk milliyetçisi konuştuğunda kürtlere, kürt milliyetçisi konuştuğunda türklere hak veriyor. ama ortada iki tarafın milliytetçilerine ve faşistlerine bırakılmayacak bir mesele var..aklı başında şiddet karşıtı, öteileştirmeyen ve kendini asli unsur olarak tanımlamayan türklerin ve mağdurun dili üzerinden poilitik çalımlar atmayan, samimi ve türkten nefret etmeyen kürtlere ihtiyacımız var..
demokrasi, insan hakları gibi barajların arkasına geçip türk düşmanlığı yapan zihniyeti de kendisi dışındaki herkesi vatan haini ve ikinci sınıf gören zihniyeti de iyi tanımamız lazım..süreç öylesine kanlı ve kirli gelişti ki her iki tarafta da böyle unsurlar giderek azalıyor.."geri dönüşü olmayan nokta" diye bir tabir varmış ingilizce, okyanusu geeçen göçmen kuşlar için kullanılıyor..kuşlar avrupadan kalkınca belli bir noktaya kadar geri dönebiliyorlar, güçleri buna yetiyor, ama o noktayı geçerlerse artık geriye de dönseler ileriye de gitseler ölüyorlarmış..bu meselede de geri dönüşü olmayan noktayı geçtik mi acaba..

12 Mart 2010 Cuma

Facebook tartışmalarından: TEHCİR

Tehcir (Zorla göç ettirme):

Lena Umay: Anadolu’da, 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başlarında yaşanmış kaos, katliam ve kimlikler arası düşmanlıkların nasıl yaratıldığını ve bu dönemin acıtıcı da görünse fotoğraflarını çekmeye devam ediyoruz. Bu dönemde yaşanmış olayların, günümüz Türkiye’sinde yaşanan bir çok problemin ana nedeni olduğunu düşünmekteyim.
Bugünlerde -Kürt sorunu- diye tanımlanan bütün ülkeyi inciten/kanatan gerçekliğin sebeplerini, doğru tanımlayabilmek için, bahsini yaptığımız dönemin fotoğrafları incelenmelidir.
Sünni Kürtlerin Ermeni meselesinde kışkırtıldıklarını, bazen bu etkiye gerek duymadan da istekli bir şekilde Doğu Anadolu’daki pogromlara/katliamlara katıldıklarını söylemiştim.
Anadolu halklarının 19. yüzyıldan başlayarak kimlikleri üzerinden derin ayrılıklar yaşadığını ve bu ayrışmanın öncelikle dini bir söylemle başlatıldığını bilmekteyiz.
Milliyetçilik ve dini söylemlerle yaratılan ötekine tahammülsüzlük ve bunun savunması dünyanın her yerinde aynıdır
Ancak bizde yasanan ayrışma, katliamla sahnelendi. Birinci Dünya savaşındaki tarafların çekişmeleri sonucunda Anadolu’nun yerlisi bir halk kendi topraklarında yok edilmiştir. Hangi taraflar bu ayrışmaları kışkırtsa da, tarihte yaşanmış büyük bir günahın sebebi olarak; tarafların çıkarlarını sıralamak, insanlığa karşı işlenmiş suçların bir şekliyle inkarıdır.
Ne sebep gösterilirse gösterilsin, halkların birbirini katletmesi bir suçtur
Bu katliamlara sebep olan söylemlerin hala savunulması bu ağır suça ortak olmaktır. Dünya tarihinde bir çok katliam veya haksız savaş yaşanmıştır. Ancak üzerinde yaşadığımız topraklarda yaşananlar, sadece bir halkın katliamı değildir. Aynı zamanda, bütün Anadolu’nun binlerce yılda oluşturduğu bir kültürün talanı ve imhasıdır da.
Anadolu’da Kürt etnik unsurunun, tarihindeki hesaplar, bu günlerde gençlerimizin kıyımı-katliamı olarak büyük ve tanımlanamaz acılarımızla hala ödenmektedir. Yüz yıllık hesapların hala sürebilmesi, bu konunun hala idrak edilip tartışılmadığındandır.
Kürtler, tarihe hesap vermeden, nasıl geldiklerini, nasıl yerleştiklerini, bunların bütün yazılı çeviri metinlerini yayınlamadan, deyim yerindeyse sadece ağlayarak, ülkeden hak talep etmektedirler. Hak talep ettikleri topraklardaki gerçek tarihlerini anlatmadan ilginç bir yanılsama ile, 19. yüzyılın sonunda çizilmiş uyduruk bir haritayla dağlarda savaşmayı bile seçebiliyorlar.
Tarihte yaşanmış suçlardan elbette bugün yaşayan insanlar sorumlu değildir.
Fakat; Kürtler'in Anadolu tarihindeki öykülerinin bilinçli bir şekilde çarpıtıldığını düşünmekteyim. Örneğin, Kürt tarihi anlatılırken, bu halkın diğer halklarla kurduğu diyaloglar doğru anlatılmıyor. Her nedense, yazılan tarih çalışmalarında Kürtler, hep -mazlum ve mağdur- halk ilan ediliyor. Kendi tarihlerine böyle inanmaları ve herkesi buna inandırmaya çalışmaları gerçekten ilginç.
Ancak Avrupalı ve Amerikalı bazı tarihçilerin ve oryantalistlerin Anadolu’da binlerce yıllık, Kürt tarihi yazmalarının, hatta Kürtler'i Türkler'den daha yerleşik-eski göstermelerinde bir kasıt vardır, diyebilirim. Bütün Dicle ve Fırat kıyılarında en eski/sürekli bir halk olarak Kürtler'i anlatmaları, öylesine bir seçim değildir.
Avrupalılar'ın Kürtler ,ile bir -ödüllendirme ilişkisi- yaşadığını söylemek elbette bir ilk değildir
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaştan önce Kürtler'in diğer Anadolu halklarına göre daha avantajlı olmalarının sebebini sadece dinle açıklayabilir miyiz? Kürtler gerçekten sadece Müslüman oldukları için mi Anadolu’nun yerlilerine –Hristiyanları'na tercih edildiler? Avrupalılar, Hristiyanlık tarihinin en otantik unsurlarından biri olan Ermeniler'den vazgeçip –Sünni-Kürt kartını nasıl tercih edebildiler? Avrupalılar'ın Kürtler'e olan ilgisinin sebebi nedir? Osmanlı, ne oldu da Birinci Dünya Savaşında Kürt kartını seçmek zorunda kaldı?
Oryantalist Nicolai Adontz’un 1920 yılında yayımladığı -Kurdish Intrusion in to Armenia- (Kürtler’in Ermenistan’da Yayılması) isimli makalesinde Kürtler üzerine anlattıkları oldukça ilgi çekicidir:
Kürtler ne Antik ne de ilk çağlarda Ermenistan’da (Doğu Anadolu’yu kastediyor) teşekkül etmemişler, aksine Osmanlı Türk idaresi sırasında buraya nakledilmişlerdir.
(...)
Bir diğer örnek ise; Dersim Kürtleri olarak anılan Dujigler’in doğuş meselesi de aynı şekilde incelenmelidir. Dujigleri, Kürtler'in hanesine kaydedenler dahi onları "gerçek Kürt" olarak kabul etmiyorlar. (Bu gün Diyarbakır’da, Kars’ta, Van’da, Maraş’ta, Urfa’da Kürtleşmiş Ermeni ve Türk aileleri olduğunu zaten hepimiz biliyoruz.) Kürt tarihçi Şerafettin, bütün bu egemen beyliklerin adlarını verirken Dersim’den Diyarbekir’e dek uzayan bölgede yaşayan asli ahaliden –Ermeniler'den- bir kelime dahi söz etmiyor. Bu sancakların beyleri Kürt olduğu için, Ermeni ahalinin Kürt sayılması hangi akla hizmettir?
Tarihçi Şerafettin, kendi geçmişini ve burada yasayan ahalinin geçmişini araştırırken atalarının damarlarındaki kanı Araplar'a yada Kürtler'e değil, Ermeniler'e bağlayabilecek daha fazla dayanağa sahipti. (…)
Ermeniler'in yaşadıkları topraklardaki yönetici beylerin kimliklerinin değişmesi, feodal üretim ilişkilerindeki yapısal çarpıklık, aynı zamanda etnik temelde bir etkilenmeye yol açtı mı? Üst yapıdaki tahrifat, acaba alt yapıya da yansıdı mı?
Yönetim Kürt beylerine devredildiğinde de Ermenistan Kürtleşmedi. Yerleşik çalışan toplumun temel unsurunu Ermeniler oluşturuyordu. Hali hazırda Ermeniler oluşturmaktadır. (1920’ye kadar).
(...)
19. yüzyılda yalnız bırakılan Ermeniler, Rusların onlara bağımsızlık mücadelesinde yardım edeceklerini umarak, yüzlerini Rusya’ya –Kuzeye- dönmüşlerdi. Ermenilerde gelişen Russeverlik, İngiltere’nin gözünde Asya’daki çıkarlarından dolayı kabullenilmez bir eğilimdir. İngiltere, Ermenilerin Rus karşıtı manevralarda kullanılamayacağına sonunda tamamen ikna olup, ağırlıklarını Kürtler'den yana koymuşlardır. Aynı zamanda İngiltere, Rusya’nın ittifakı ve doğal yurttaşı olarak niteledikleri Ermenilere karşı Kürtler'in öne sürülmesini öngörmüştür.
Rus yayılmacılığına karşı, -Kürdistan’ın- siyasi bir alet haline dönüştürülmesi fikri, yani "Kürdistan kartı" İngiliz elcisi Palker’a aittir. Palker’in halefi Tailor, 18 Mart 1869 tarihinde kaleme aldığı raporunda: "Kürtlerin de Rusya ya yöneleceklerini" öne sürmüş, Palker ise "Kürt kartı" için "onaylanamaz ve gerçeklestirilemez" diye şerh koymuştur. Bu rapora rağmen, İngiliz ajanları Doğu Anadolu’da Kürt yanlısı girişimlerini sürdürmüşlerdir. Burada, Erzurum’daki elçiliklerini "Kürdistan İngiliz Elçiliği" adıyla adlandırdıklarını vurgulamamız, aslında fazlalıktır.
İngilizlerin Ermenistan'a düsmanca bakmalarının asıl nedeni olan Kürtlere yönelik Ruslar'ın girişimlerini yorumlamak ise mümkün değil
Ruslar Ermenistan’daki mevkilerini sağlamlaştırmak yerine, bölgede Kürt kartını öne süren İngilizler'in etkisini bertaraf etmek için, bu kartı ele geçirmeye çalışıyorlardı. Rus ajanları, askeri raportörler, seyyahlar bölgede Ermeniler'in belirleyici varlıklarını yadsıyıp, Kürtlerin askeri üstünlüğünden söz ediyorlardı. Ermenilerin üzerinde yaşadıkları toprakların Ermenistan olduğunu yadsıyor, kitaplarında ve makalelerinde Kürdistan diye bahsediyorlardı. Erzurum ve mahaline "Kuzey Kürdistan", Bitlis (Van) ve civarına "Güney Kürdistan" diyorlardı. Bunlardan bir kaçı laubaliliklerinde ileri gidiyorlar, Kürtlerin Ermenistan’in aslı ve yerli bir halkı olduğunu, Ermenistan diye anılan bölgenin her zaman Kürtler'in vatanı olduğu görüşünü ortaya atıyor, çirkin siyasetlerine malzeme hazırlıyorlardı.
(......)
Özellikle Doğu Anadolu ve neredeyse bütün Anadolu’daki ince mimari üslup, şehir kültürü, hanlar, köşkler Ermeniler'in elleriyle insan için yapılmış barınakların kendisidir
Diğer bütün gelen geçenler bu topraklarda sadece konaklayacakları hanlar aramamışlar, bu toprakların kültürel zenginliğini har vurup harman savurmuşlardır. Kimileri geçici misafir olmuş, bazıları alın yazılarının değişmezliğiyle savaşçı birimler olmaktan öteye geçememişlerdir. Bir kısmı onlara egemenlik sunulduğu halde yağmalamaktan, yakıp yıkmaktan usanmamışlardır. Bunlardan hiçbiri bütün Anadolu’ya manevi bir miras yada kültürel bir yapı bırakmamışlardır. Ne bir Türkmen ne bir Kürt bu bölgenin mimari -sanatsal zenginliğine katkı olabilecek bir taş bile koymamıştır. Mimarinin görkemli yapıları, saraylar, kaleler, kiliseler ve vanklar (manastır) inanç ve sabırla işlendikleri dağların oyuklarında gizlenmişlerdir. Çevrelerine kültürel zenginliğin ışığını saçmış bu eserler, bu gün tozların arasında gömülüdürler. Fakat, bu eserlerin ruhları yıkıntılar arasında yaşıyor, bu ruh, geçmişin gölgeleri ve göz nuruyla yontulmuş taşların arasında aralıksız dolanmaktadır. Çalışmanın ruhu ve yıkıntı halindeki kültürel miras, Kürt çobanlarının sürülerinden daha fazla yakışmıyor mu bu ülkeye? ( Ani, Ahlat, Akhtamar, Nemrut…)
Artemis Oda Kim: Birinci Dünya savaşı sırasında Anadolunun doğusunda sınır güvenliğini sağlamak için, Rusların tarafına geçen Ermenilere tehcir kararı Osmanlı Mebusan meclisinden çıkarılmıştır. Uygulanması Talat Paşa tarafından bir süre geciktirilmiş. Sınır güvenliği sağlanamadıği ve müslüman köylerde Ermeni çetelerce kattliam yapıldığı görülünce, emniyet tedbirleri alıp uygulamaya geçilmiştir. Savaş sırasında aynı şeyı birçok ülke yapmıştır. Örneğin İkinci Dünya savaşı sırasında Rusya Türk sınırdaki Ahıska Türklerini orta asyaya göç ettirmiştir.
Osmanlı mülkü olan Suriye'ye sevk edilen Ermeni göçü kafilelerinin Kürt eşkiyalarca önleri kesilerek katledilmiş, mallarına el konulmuştur. Savaş olduğu için kafileleri koruyan yeterice asker de yoktur. Tesbit edilen güvenlik görevlilerinin suistimalleri cezalandırılmıştır. Bu gün bu katliamlar Türk ulusunun üzerine yıkkılmaktadır. Sanki sadece tehciri Türkler yapmiştır.
Ani şehrinin terkedimesinin birinci sebebi ticaret yollarının güneye denizlere kayması, bu nedenle bölgede iktidarda olan Akkoyunlu devleti başkenti Ani'den Erivan'a taşımıştır. Ardından patriklikte Erivan'a taşınmıştır. İkinci sebep ise, korumasız kalan Ani ve çevresi bu bölgede yaşayan göçebe Kürt eşkiyalarıdır. Şehri devamlı talan etmişlerdir. Halkta bölgeyi terketmiştır 18. yüzyılın sonunda bölgede insan kalmamıştır.
Lena Umay Anadolu da kültürel varlıkları sadece Ermenilerin yaptıklarını vurgulayıp diğerlerinin yağmacı ve soyguncu olduğunu söylüyor. Buda doğru değil. Anadoluyu imar eden Selcuklu, Osmanlı eserlerini kim inkaredebilir.
Kürtleri mahsum gösterenlerin yanında o da ermenileri mahsum göstermesin. Batıda İstanbulda yaşayan Ermeniler neden tehcire tabi tutulmamıştır. Yuz yıl sonra Dunyada dolaştırmaya çaliştikları "Ermeni soy kırım" savsatası, Ermenileri nasıl masum gösterebilir..
Atilla Yıldız: Batida yasayan ermenilerin neden tehcire tabii olmadiklari ilginc bir o kadar da aciktir aslinda. Osmanliyi olusturan milletler toplulugunda belki de Türkler en fakir ve zavalli topluluklardan biridir. Osmanli yöneticileri icinde Türk olanlar olsa da "Türk" kelimesini kendilerini tanimlamak icin kullanmazlardi. Rum ve ermeni topluluklari genel olarak ticaret ve kücük sanayi üretimini elinde bulunduruyordu. Kisaca zengindiler ve bu da onlarin belli bir gucu oldugu, yönetici sinif ile isbirligi icinde oldugu anlamina gelir. Anadoluda yasayan ermeniler ile Istanbul da yasayan ermenileri bu anlamda karsilastirmak pek dogru degil. Örnegin 31 Mart (sözde gerici ayaklanmasi) isyaninda istanbuldaki azinliklara dokunulmadigi gibi bu hareket rum ve ermeniler tarafindan da Jön Türklere karsi desteklenmistir. Ermenilerin tehciri denen olay sonunda tam sayi kesin olmamakla birlikte yüzbinlerce insanin öldügü bir cok tarihci tarafindan isaret edilmektedir. Simdi söyle arkaniza yaslanin ve bir hayal kurun. Düsününki siz bu topraklarin yerlisisiniz ve beyaz adam sizin topraginiza geliyor. Sebep ne olursa olsun sizi göc ettirmeye karar veriyor. Ve diyelimki büyük oranda ölümler gerceklesiyor. Ister beyaz adam yapsin, ister dogal nedenler isterse de ceteler olsun. Elinizi vicdaniniza koyup düsünün. Sizin atalarinizin basina böyle bir olay gelse bunu nasil adlandirirdiniz? Bugün beyaz adamin Kizilderilileri yoketmesi bir soykirim midir? Bu ülkede 6-7 eylül, maras, sivas, Dersim v.b. olaylari olmus mudur? Bizler siradan insanlariz oysa ezberletilen konular önümüze sürüldü mü egemenlerin dilinden konusmaya basliyoruz.Bu dünyada gerceklesen pek cok kiyim cikar hesaplari neticesinde planlanmistir. 19.yy in basinda ulusl devletlerin ön plana cikmasi ve milliyetcilik akimi gecer akce idi. Ittihat terakki ile baslayan anadoluyu Türklestirme hareketi Cumhuriyet rejimi ile tamamlanmistir. Oysa bugün ulus devletlerin yerini onu yutabilecek kadar büyümüs uluslararasi sirketler almistir. Dünyanin her hangi bir yerindeki en ufak bir ekonomik kriz baska yerleri de benzer ölcüde etkileyebilmektedir. Kisaca dünya denilen bu kücücük küre aslinda birbirine daha da fazla baglanmis ve baglanmaktadir da. Bugüne kadar herhangi bir cözüm saglayamamis, gercekligi belirsiz teorileri körü körüne savunmak yerine, insanlarin acilarina ve anilarina saygi göstererek farkli iletisim ve cözüm yollari bulmaliyiz. Osmanlinin neden oldugu insanlik ayibini savunmaya devam etmek ne bizi sonsuza kadar hakli göstermeye yarar ne de bizi insancil yapar. Eger gelecek kusaklara baris icinde bir dunya birakmak istiyorsak bugünden gecmis hatalari acikyüreklilikle kabullenip, esitlik ve özgürlüge vurgu yapma zamanimiz geldi de gecti bile.Kimden gelirse gelsin, insanoglunun yalanlari aslinda ayaginin bagidir...
Artemis Oda Kim: Tehcirin savunulacak hiç bir tarafı yoktur. Bu bir insanlık suçudur. Bu kanunu çıkaran İttihat ve terakki hükümeti bu kanunu çıkarırken savaş şartlarında bu boyutlarda tahrıbata neden olacağını düşünememişti. Talat Paşa anılarında bundan ne kadar pişmanlık duyduklarını ve ihmali görülen görevlilerin yargılanıp idam edilldiklerini yazmaktadır.
Savunulması gereken şudur: Atilla'nın dediği gibi "İnsanlarin acilarina ve anilarina saygi göstererek farkli iletisim ve çözüm yollari bulmaliyiz." yerine, tarihte birçok örnekleri olan tehçirlerin hiç birinin anılmaması ama 1915'te Dünya'nın savaş halınde olması, hiçbir şeyin garantisinin olmaması, nitekim Osmanlı devleti bu savaş sonunda bağımsızlığını kaybetmiş, tehçir yasasını çıkaranlar ülkelerini terketmek zorunda kalmış, daha sonra da Ermeni teroristlerce öldürülmüşlerdir. Geride kalanlar Anadolu'da zoraki bir bağımsızlık sağlamış, bağımsızlık sonrası Yunan hükümeti mubadele (insan değişimi) istemiş bu istek doğrultusunda buda gerçekleştirilmiştir. Bu olayda birçok tahribata neden olmuştur. Aradan bir asır geçmesine rağmen bunların hepsi soykırım olarak, döndürülüp, döndürülüp temcit pilavi gibi önümüze konulmasıdır.

Tehcir Kanunu...
________________________________________

Tehcir Kanunu (resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu )27 Mayıs 1915'de savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce tedbir almak için çıkarılan kanun. Ermenilere uygulanmıştır.

Vakt-i seferde (savaş sırasında) icraat-i hükûmete karşı gelenler içün cihet-i askeriyece (askerî yönden) ittihaz olunacak tedabir (alınacak olan tedbirler) hakkında kanun-i muvakkat (geçici kanun).
Madde 1:
f1. Vakt-i seferde ordu ve kolordu ve fırka (tümen) kumandanları ve bunlarin vekilleri ve müstakil mevki kumandanlari ahâli tarafından herhangi bir suretle evamir-i hükûmete (hükûmetin emirlerine) ve müdafaa-i memlekete (ülkenin savunmasına) ve muhafaza-i asayişe müteallik (ilişkin) icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silâhla tecavüz mukavemet görürlerse, derakap (hemen) kuvve-i askeriye (askerî güçler) ile en şiddetli surette te'dibat yapmağa (akıllarını başlarına getirmeye) ve tecavüz ve mukavemeti (direnmeyi) esasından imha etmeye (yok etmeye) mezun (görevli) ve mecburdurlar.
Madde 2:
f1. Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları, icabat-i askeriyeye (askerliğin gerektirdiği kurallara) mebnî (dayanarak) veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kurâ (köyler) ve kasabat (kasabalar) ahâlisini münferiden (tek olarak) veya müctemi'an (toplu olarak) diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler.
Madde 3:
f1. İş bu kanun tarih-i nesrinden mu'teberdir. (yayın tarihinden itibaren yürürlüğe girer)
Madde 4:
f1. İş bu kanunun mer'iyyet-i ahkâmina (hükümlerini yürütmeye) başkumandan vekili ve harbiye nazırı memurdur. Meclis-i umumînin (genel meclisin) içtima'ında (toplantısında) kanuniyeti teklif olunmak üzere iş bu lâyiha-i kanuniyenin (kanun metninin) muvakkaten (geçici olarak) mevki'-i mer'iyyete (yürürlük mevkiine) vaz'ini (koyulmasini) ve kavanin-i devlete (devletin kanunlarına) ilâvesini irade eyledim. (emir buyurdum)
13 Receb 1333, 14 Mayıs 1915
Mehmed Reşad
Sadrazam Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Mehmed Said Enver
**İçeriği **
"Tehcir Kanunu" olarak bilinen; fakat geçici kanun mahiyetinde olan ve asıl adı "Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun" 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilmiştir[4]. Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekayi'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir[5].

Söz konusu geçici kanunun birinci maddesi; ordu, kolordu ve fırka komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, ülkenin savunulmasına ve huzurun korunmasına karşı çıkanlara, silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askeri önlem alma, tecavüz ve direniş sırasında isyancıları yok etme yetkisi vermektedir. İkinci madde ise aynı komutanlara, casusluk ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermektedir.
10 Haziran'da çıkarılan bir kararname ile, nakledilen kişilerin mallarının nasıl tasarruf edileceği açıklandı. Bir başkan ile, biri idari diğeri de maliyeci olmak üzere iki üyeden oluşan Terkedilmiş Mallar Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonların amacı boşaltılan köy ve kasabalardaki Ermenilere ait malları tespit ederek, ayrıntılı defterlerini tutmaktır. Bu defterlerden biri bölgesel kiliselerde korunacak, biri bölge yönetimine verilecek, biri de komisyonda kalacaktır. Bozulabilir eşya ile hayvanlar açık arttırma ile satılarak parası korunacaktır. Komisyon gönderilmeyen yerlerde, bildiri hükümlerini bölgelerdeki görevliler yerine getirecektir. Bu malların Ermeniler dönünceye kadar korunmasından hem komisyon, hem de bölge yöneticileri sorumlu olacaktır.

Kanuna tabi olanlar

Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamışlardır. Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, Göçmen Ödeneği'nden karşılanmıştır. Yer değiştirme uygulamasına tabi tutulan nüfus içerisinde yer alan Halep'teki 26.064 Ermeni nüfusu, göç ettirilenler içerisine dahil edilmemiştir.


Uygulama emirleri, planları

Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinde bulunan Ermenilerin, Musul'un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarında bulunan Ermeniler ise Suriye'nin doğu kısmı ile Halep'in doğu ve güneydoğusuna nakledilmesi planlanmıştır.

Uygulanması

Liste Tehcir edilen Ermeni vatandaşların sayılarını göstermektedir.

tehcirden etkilenen vatandaşlar Şehir Gönderilen Kalan Adana 14.000 15-16.000 Ankara (Başkent) 21.236 733 Aydın 250
Birecik 1.200
Diyarbakir 20.000
Dörtyol 9.000
Erzurum 5.500
Eskisehir 7.000
Giresun 328
Görele 250
Halep 26.064
Haymana 60
Izmir 256
Izmit 58.000
Kaliacik 257
Karahisari sahib 5.769 2222 Kayseri 45.036 4.911 Keskin 1.169
Kirsehir 747
Konya 1.900
Kütahya 1.400
Mamuretülaziz 51.000 4.000 Maras 8.845
Nallihan 479
Ordu 36
Persembe 390
Sivas 136.084 6.055 Sungurlu 576
Sürmene 290
Tirebolu 45
Trabzon 3.400
Ulubey 30
Yozgat 10.916
Toplam 422.758 32.766
Necat Usta: üzülerek bu yazıları okuyorum bakıyorum herkes suçlu nasılda hepiniz tuzağa düştünüz ırkçılık türkçülük kürtçülük ermenicilik ya bi oyun oynanıyor alet olmayın kimsenin kimseden üstünlüğü yok hepimiz insanız geçmişi geleceğe endesklemenin anlamı yok yarın için bir şeyleryapmaya çalışın enerjinizi boşa harcamayın sorun ne biliyormusunuz dünyada lider yok halklar fakir ermeniler kürtler türkle hırsız olmayan onurlu insanlar sefalet içindeler ermeni türk kürt liderlere bir bakın maşa olmayın kimseye ben hepinizi seviyorum afrikada açlıktan ve etnik savaşlardan hergün insanlar ölüyor ama dünya kupası oynanıyor orada lütfen kendinize gelin çocuklarınızın vebalini almak istemiyorsanız bugün tartışmaları unutun birbirinizi sevin insan sevmeyen zaten lazım değil hadi varmısınız kardeşliğe dostluğa paylaşmaya özveriye hoşgörüye yarının güzel dünyası için hasan vartan şeho varmısınız dünya liderlerine inat emperyalist tekelcilerin oyununubozmak için birbirinizi sevin ve bir harç olun suyu çimentoyu katın katınki kaya gibi olalım selamlar
05 Temmuz 2010, 04:10 · Beğen · 2 kişi ·

Adam Danho: Sana hak veriyorum, Yerden göge haklisin, evet tusaga dusurduk ama simdi degil cok eskiden. Taaaa 1915'inde hayince tuzaga dusurulduk, 1915 inden öncesi ve sonrasida. Bunlari kabul edemeyen kisi aramiza giremez, bize katilamaz ve yazdigi yazacagi yazilarda bizim icin anlamsizdir...
05 Temmuz 2010, 10:51 · Beğen ·

Adam Danho: Yanlis yazilari kabulenmeyen kör mü oluyor? yazik. Türkiye ilerlememesin tek sebebi böyle insanlar yüzünden ....
10 Temmuz 2010, 01:50 · Beğen ·

Burhan Alper: arkadaslar kimse haddini asan kelimeler ve cumleler kurmasin turkiye cumhuriyeti kurucumuz buyuk onder ATAKURKUMUZU ve onun evlatlari torunlari bizleri hic ama hickimse yalan dolan hile hurda ile kandiramazlar bir avuc vatan topragi icin gereken neyse o yapilir dunyanin gozu onunde amerikanin yapmis olduguna baksinlar ve herkes ona gore konussun tarihi okusunlar arasdirsinlar durduk yere kimse olur olmaz konusup da ahlaki degerini ve sahsi degerini dusurmesin saygilarimla BURHAN ALPER VATANIMIZ ICIN KAN GEREKIYORSA DUNYANIN SAH DAMARINI KESERIZ
08 Ağustos 2010, 12:31 · Beğen ·

Munzur Pulur: Bu trajediyi animsadigim zaman bir insan olarak utanc duyuyorum.O kanli topraklarda dogdugum icin kendime lanetler yagdiriyorum.Anadolu topragin kadim milliyeti olan bu yaratici zanatkar toplulugu en vahsi yontemler yok ettiniz.Mal mulkine el koydunuz,cocuk cocugu yetim yuvalarinda zorlan turklestirdiniz.Anadolu topragi bi aciyi,huznun agidini hep uguldayacak..
31 Ekim 2010, 17:50 · Beğen · 2 kişi ·
Artemis Oda Kim: Sevgili dostlar, insan kardeşler yukarıda bazı yazıları koydum. Bunların içinde "Tehcir kanunu da var" Evet tasvip edilemez bir yanlışlar yapılmış, kanunda tehcire tabi tutulan insanların malları geri dönecekmişler gibi muhafaza altında tutulmak istenmiş, fakat büyük savaş sonrası yıkılan Osmanlı devletinin buna muafak olma imkadı kalmamıştır. Yeni kurulan devlette taşlar yerinden oynadığı için, Yunanistan'ın isteğiyle rum asıllı vatandaşlar mubadeleye tabi tutulmuş, Anadolu'da kalan Ermeni vatandaşlara hiç bir işlem yapılmamış, tehcire tabi tutulan Ermeniler ise sınır dışında kalmış. Anadolu'daki isyanlar Kürt iyanları devleti oldukça güçsüz duruma düşürmüş, Ermenilerin göç ettirildiği Kerkük ve Musul bölgelerinin durumu Milletler Cemiyetine bırakılmış, devletin güçsüz kalması nedeniyle İngilizler o işe de el koymuş. Böylece temelli ayrı kalmışız. Udi Yervant gibi sonradan Anadoluyu terk eden Ermeni vatandaşlarımız da var. Amerika'dan konuşmak kolay, tek Ermenilerin sesini duyuran "Hırant Dink" öldürüldü diye. Susmak doğru değildir. Yabancılara kabul ettirmek istediğiniz " Soy kırım yasası" gibi birbirimize düşmanlığı körükleyeceğimize halkların kardeşliğini ön plan da tutalım, gelin bu güzel Anadolu'muzu geçmişte olduğu gibi kardeşlik ve bariş yuvası yapalım, geçmişte nasıl imar etti isek geleceğe de taşıyalım, bu gün vatanım dediğiniz doğu Anadolu nüfus yoğunluğu düşük, ekonomisi sıfır yaşanmaz durumda. Yabancılara mülk edindiriliyor. Gelin yerleşin geçmişteki gibi imar edin, bu topraklar ekonomiye kazandırılsın. Mücadelenizi Anadolu'da yapın, dışarıdan yapılan karşılıklı düşmanlıklar insanlığa hiç bir şey kazandırmaz. O kadar da zor değil Ermenistan'dan gelen yüzlece insan kaçakta olsa bu topraklarda çalışıp hayatlarını devam ettiriyor, neden sizde bunların içinde olmayasınız. Saygılar...
18 saat önce . Beğen · 1 kişi
Udi Yervant: Sevgili Artemis kardasim, ben her sene alti ayimi Turkiyemizde geciriyorum. Ve ben yalniz Amerikadan degil, her yerde konusuyorum vede konusurum.
''AMERIKADAN KONUSMAK KOLAY'' Lafini bana hitaben yazmissan yaniliyorsun dostum.....
Sevgiyle kal.
9 saat önce · Beğenmekten Vazgeç · 4 kişi ·
Ali Kayirtar: Değerli İNSAN!siz bu yazdıklarınızın pratikte yaşanılacağına inanıyormusunuz??? ben!sizin memelekette 17 ay askerlik yaptım...orada Kürde karşı nasıl bir kin öfke duyulduğunun şahidiyim hele Ermeniye gelene kadar gün akşam olur...Farz ı mahal bir Ermeni dostumuz gelip Artvin'de toprak satıp alıp yaşamaya çalışsa ömrü ne kadar olur????ha!Artvin bir örnek herhangi bir yöre olabilir verdiğim örnek.
3 saat önce · Beğen ·
Artemis Oda Kim: Halen Türkiye'de Ermenilerin yaşadığını okul ve ibadet yerlerinin olduğunu unutmayın. Bu yaşayan Ermeniler üzeride bir baskı sık, sık gündeme gelen polisiye olaylarında olmadığını biliyorsunuz. Ermenistan'dan gelip çalışan insanlar var, bu bir Ermenidir diye bu güne kadar bir vukuat işlenmemiştir. Bunlar yukarıda belirtiğiniz kuşkularınızı yenmeniz için birer kanıttır. Bu gün bu kadar kan dökülmesine rağmen Kürt ve Türk halkını hiç kimse birbirine düşman edememiştir. Düşmanlıklar ve gelişen olaylar oy kaygısı olan politikacılar ve çıkar çevrelerinin ürünüdür. Halkların aralarında bir düşmanlık yoktur olamaz da. Onlar birbirinin akrabası ve yakın komşusudur. Ben bir daha arkaya yaslanıp düşünün derim. Saygılarımla
yaklaşık bir saat önce · Beğen
Ali Kayirtar: Değerli insan! en aydın bildiğimiz Dersim'de bile geçmişte Ermenilerin taşlandığını hor görüldüğünü bildiğimden ve sünni kürtlerin yaşadığı bir şehirde yaşadığımdan çok iyi biliyorum şuan yaşadığım bu şehirde Ermeninin toprak edinip yaşama şansı maalesef yoktur...çünkü sokaklarında "ermeni dölü"küfür diye kullanılan bir yerde yaşamak ne kadar doğrudur?yaşamaya çalışmakda pek akıl karı değildir..
kuşkusuz sizin dileğinize katılmamak elde değil bütün halkların kardeşçe yaşayacağı bir yurt özlemi bizlerininde arzusu ama yaşamda bir realite var ve onu görmemize engel bir vaziyette yok malesef.Saygılar bizden!
yaklaşık bir saat önce · Beğenmekten Vazgeç · 2 kişi.
Fate Esker: işte görevimiz burda başliyor.
Anamizin,babamizin bize gösteremedikleri veya yayginlaştiramadiklarini biz yapalim.
Kardeşlik TOHUMLARINI ekelim ki yeşersinler.
18 saat önce · Beğenmekten Vazgeç · 2 kişi ·

·

8 Mart 2010 Pazartesi

(Facebook Tartışmalarından) : TÜRK NEDİR










Demir
Küçükaydın
Bundan yüz yıl önce, batılının Türkiye dediği topraklarda, ne kültür ne de soyca “Türklük” denen şeyle zerrece ilgisi bulunmayan çok küçük bir şehirli aydın azınlık dışında, kimse kendini Türk olarak tanımlamıyordu. İnsanlara sen nesin diye sorulduğunda, onlar Müslüman’ım, Kızılbaşım, Çerkezim, Türkmenim, Yörüküm, Kürdüm, Arnavutum diyorlardı ama Türküm demiyorlardı. Olağan kullanımda Türk sözcüğünün politik bir anlamı olmadığı gibi, bir etniyi ya da dil konuşan insanları değil, Türkçe konuşan göçebe ya da köylü ve yoksul Müslümanları kategorize etmeye yarayan kaba ve görgüsüz anlamına gelen; devlete egemen Müslüman kastın kullandığı bir hakaret sıfatıydı. Osmanlı Padişahına “Türk” dense, kendine hakaret edildi diye diyenin kafasını vurdururdu.
Ve bu gün ise Türkiye Cumhuriyeti denen devletin toprakları üzerinde milyonlarca insan kendisini binlerce yıldır var olmuş bir Türk ulusunun torunları olarak tanımlıyor. Osmanlı’nın bir Türk devleti olmadığı ise, artık o Türklerin kavrayış gücünün ötesinde.
Osmanlı devletini “Türkiye” ve ona egemen olan Müslüman kastı “Türkler” olarak tanımlayanlar Batılılardı. Yani Türk ve Türkiye isimleri bile, bu gün Türkiye denen topraklarda yaşayan insanların kendilerini ve ülkelerini tanımlamak için kullandıkları isimler değil, onlara batılı devletlerin verdiği isimlerdi. Tıpkı “Kongo”, “Rodezya” gibi. Bu gün kendine Türk diyenlerin hor gördüğü Afrikalılar, sömürgelikten kurtulduklarında, ilk yaptıkları iş, Batılı beyaz adamın kendilerine verdiği adları reddetmek oldu ve kendilerini ve ülkelerini kendi verdikleri adlarla adlandırmayı denediler; ülkelerine “Zaire”, “Zimbabwe” dediler. Ama Türkler, ülkelerini ve kendilerini Batılının verdiği isimle anmakta bu güne kadar hiç bir sorun görmediler.
Aşağı yukarı her ulus uydurulmuş bir tarih ve unutulması gereken bir geçmişe sahiptir. Çünkü ulusların tarihi yoktur ve bunun yaratılması gerekir. Bütün uluslar için normal olan bu özellik Türk ulusunda saçmalığın zirvelerine varır ve hasta, şizofrenik bir ruha yol açar. Kimi insanlar vardır, daha doğarken hasta ve sakat olarak doğarlar, kimi uluslar da öyle.
Alman Emperyalizminin Hint yolu ve Rusya’yı güneyden çevirme planlarının ihtiyaçlarına uygun bir uydurmadır Orta Asya Türklüğü. Egemenliğini sürdürecek son çare olarak bu Türklüğe sahiplenen Osmanlıya egemen Müslüman devlet kastının ne soyca ne de kültürce Anadolu’daki Türkmen ve Yörükler kadar olsun bu dünyayla bağlantısı yoktur. Osmanlı Bizans’ı fetih ettiğinde onun tarafından fetih edilmiştir ve Bizans’ın devamıdır. Bu fatihler sadece daha önce İslamlık zırhıyla kuşandıkları için, Bizans tarafından din ve dil olarak fetih edilemediler. Onun haricinde, müzikten mimariye, mutfaktan vücut diline kadar her şey Bizanslıdır bu devlete egemen kastta. Ve son olarak Türklük, liman şehirlerinde palazlanan ve Rum ve Ermeni burjuvazisiyle rekabet içinde, dayanacağı bir ulus yaratmak ve ona dayanmak ihtiyacındaki Yahudi burjuvazisinin ihtiyaçlarına da cuk oturmuştur. Bu nedenle en ateşli Türk milliyetçilerinin Yahudilerden çıkması bir rastlantı değildir. Bu burjuvazinin Kültürü de, tıpkı Müslüman ve devlete egemen Kast gibi tipik doğu Akdeniz - Bizans kültüründen başka bir şey değildir. Alman Emperyalizmi, Bizanslı Müslüman devlet kastı ve Levant’ın Yahudi burjuvazisinin çakışan ihtiyaçlarına uygun olarak yaratılmış bir ulustur Türkler.
İtalyan siyası birliği gerçekleştiğinde d’Azeglio’nun: “İtalya’yı yarattık, şimdi de İtalyanları yaratmalıyız” dediği gibi, Osmanlıya egemen Müslüman devlet kastı, önce Türkiye’yi yarattı ve sonra, Allah’ın insanı kendi suretinde yaratması gibi, Türk ulusu denen şeyi kendi suretinde yarattı. Türk ulusunun suretinde yaratıldığı; ona karakterini veren nedir?
Bizans Kültürü demek ise, her şeyden önce, Rum ve Ermeni kültürü demektir. Bu gün bile dünyanın her hangi bir yerinde bir Rum ve Ermeni ile karşılaşan şunu görür: din ve dil haricinde (Hatta dil bile ortaktır, çoğu Türkçe bilir ve konuşur.) Türkleri Rum ve Ermenilerden ayırmak olanaksızdır. Yani önce Türkiye’yi sonra da kendi suretinde Türk ulusunu yaratan Müslüman devlet kastı tıpkı Rum ve Ermeni gibi bir Bizanslıdır. Ve dolayısıyla bu kastın kendi örneğinde yarattığı Türk de.
Ama bu Ulus var oluşunu Rum ve Ermenileri yok etmeye borçlu olduğundan, gerçek kimliğini unutmak ve hafıza kaybına uğramak zorundadır. Bu da ona hasta ve şizofrenik bir karakter verir.
Türklük denen şey, yüzde doksanıyla hafıza kaybına uğramış yaşayan Rumluk ve Ermenilikten başka bir şey değildir. Ya da hafıza kaybına uğramış yaşayan Bizanslılıktır. Ama o, varlığını bu gerçeği inkar ve unutma üzerine temellendirmiştir. Diğer bir deyişle Türk, aslını inkar eden bir haramzadedir. İnanmayan Türk ve Müslüman burjuvazinin servetlerinin kaynağını araştırsın. Hepsinin kaynağında Rum ve Ermenilerin imhası, sürgünü ile edinilmiş bir ilkel sermaye birikimi vardır.
Türklerin bir ulus olarak bu şizofrenik ruh hastası durumundan kurtulabilmeleri, kendi geçmişlerini inkardan ve unutmadan kurtulmaları için ulus olarak bir tür toplumsal terapi görmeleri gerekiyor. Ama günahları ile öylesine bütünleşmiş ve onların öylesine esiri olmuş bulunuyorlar ki, kendi güçleriyle bu çürüme çemberinden çıkmaları olanaksız. Bu yönde küçük kimi kültürel hareketler dışında hiç bir toplumsal ve siyasi hareket yok. O küçük kültürel hareketler de varlığını her şeyden önce yükselen Kürt hareketine borçlu.
Kürt hareketi Demokratikleşme ve Orta Doğu projelerinde bir başarıya ulaşabilirse, bu Türklerin hafıza kaybından kurtulup kendi gerçek kimlikleriyle barışmasının yolunu açabilir. Dünyadaki ve bölgedeki iktisadi gelişmeler ve zorunluluklar bu değişimi zorluyor ama o kendi egemenliğini sürdürebilmek için Türklüğü yaratan ve hala gücünü koruyan Osmanlı-Bizans’ın devlet kastı bu değişikliğin en büyük engeli olmaya; kendi hastalığını tüm topluma zorla bulaştırmaya devam ediyor. Türkler’in olağan bir sağlıklı gelişim için “baba katili” olmaları gerekiyor. “Baba”yı öldürmeden bağımsız bir kişilik gelişemez.

26 Eylül 2000 Salı
Demir Küçükaydın

Yelda Cubukcu Ilic: Makaleyi begendim, suphelerimi gidermis, zaten Gokturk kitabelerinde Turk kelimesi farkli farkli sekillerde okunur, Toruk, Turuk v.s.. Ezber bozan bilimsel bir makale olmus, kutlarim. Yeniden guncellenmeli ve medyaya sunulmali, acil.....
Ekrem Akbaş: yelda çok tahrikçi gördüm seni...
bunları yazarken ağzındaki köpükleri silmişmiydin bari...
hayır okuduğum anda yüreciğimden vurdun da beni...
adamlar yukarda bir destan yazdı sen hala aynı telden terennüm ediyorsun...
bu kadar sığ.. mısın?
bahsettiğin medya yandaş mı ?
peki böyle düşünmeyenler sizce bu ülkeye yoldaş mı?...
terelleliye vurduk kendimizi...
yemişim makale makale türküsü tutturan hepinizi...
yok böyle safsata bilimsellikten uzak,
"demir" in entellektüellikten bi haber makalesi hepimiz için bir tuzak...
ezberleyemedim gitti türk tarihini,
ben ezberleyemeden bozduğunu söylüyor kızlığını itin biri...
gerçekten ezber bozan bir makale olmuş
ama sizin ezberlerinizde ne kadar çabuk bozuluyormuş...
yukardaki kafiyeler şiir tadında tartışma olsun diyeydi
lakin hiç bir tartışma türklüğün diğer halklardan daha alçak yada daha üstün olduğunu hissettirmedi...
Not:en son ezberimi işletme fakültesinde sinerji kavramıyla bozmaya çalışmışlardı 2X2=5 eder bunada sinerji derler demişti hocam hepsi tamamda 2x2= 4 etmiyorsa bu binalar hangi formülle ayakta duruyorlar diye düşünmüştüm üstelik 2X2 nin 5 ettiği kavramı 2x2=4 formülüne gönderme yapılmadan anlatılamıyordu yani önce 2 x2= 4 formülüne ihtiyaç vardı...peki bu vatandaşın makalesini yazdığı zamandan önceki zamanlarda türklük adına yaşanan zulümleri, tarihi vakaları ,destanları ,coğrafi isimleri ,koskoca ve herşeye rağmen yaşayan bir dili ne yapacağız ,sıkıştırılmış "winrar"halde e- postayamı vereceğiz ilerki yıllarda haksızlık yapıldğı anlaşılırda insanlar üzülür yeniden makaleler düzülür diye ve aynı matematiksel örnekteki gibi yokluğu ispatlanmaya çalışılan şeyin aslında var olması gerektiği diyalektiğini düşünmeyecekmiyiz...
haberiniz olsun birgün son mohikan ,son osmanlı ,son samuray gibi "son türk" filmi çekilirse ve sizce olmayan bir halktan kimseyi bulamazsanız rol için ben burdayım...
ayrıca yeni makale konusuna öneri getirmek istiyorum üçgenin içaçıları neden bize 180 diye yutturuluyor...bu konuda yeliz ve demir kafakafaya verirlerse "oryantalizm bilmi" yardımıyla entellektül bir yazı kaleme alabilirler...
sevgilerimle...hepinize aşk olsun! gerçeğin demine hü
Cahit Kızıl: :))
Yelda Cubukcu Ilic: ben Turkoloji mezunuyum Ekrem, hicbir seyi kafadan atmadim, Ziya Gokalpi de okudum ders olarak, sana sosyoloji okumani ve felsefe okumani, yeniden yapilanma kurslarina v.s. katilmani tavsiye ederim... sokak catismasi degil bilim tavsiye ederim:)
fikirlerini paylastigin icin tesekkur ederim...
Cahit Kızıl: ne ezberlenecek bi terane, ne bozulacak ezber.. kitaplar kahrolsun, ağaçlara özgürlük ah ne güzel ne güzel deyu babil kulesinden haykırasım var da.. yol çok ırak..
Ekrem Akbaş: yelda ,senin yazdıkların sana cevaben yazılsaydı nasıl bir cevap yazardın eğer buna bir cevap verebiliyorsan sende objektiflikten bahsedebilirsin,kafan mı karıştı özür dilerim.ben sıradan birisin sanmıştım bir özürde bunun için borçlandım sen türkoloji mezunuymuşsun o zaman kabul ediyorum ben türk değilim türk diye bişeyde yoktur tırt vardır onunda konumuzla ilgisi yoktur...haklısın felsefe kitapları okumak faydalı bi iştir peki felsefi yaşam hakkında bilgin varmı? bilgi yarıştıran cahile çevirdin şuracıkta hepimizi...açıklamalarının ve iddialarının kabulü için isminin önüne titr eklemene gerek yoktur sadece genel kabul gören kanıtlar sunman yeterlidir yoksa ben senin annenim benim dediğim doğrudur tartışmasına döner ki mazallah bunun sonu dikta ya kadar gidiyo biliyosun hatta dikta diyince bak aklıma geldi tonton evren paşanında sevgili kürt halkı için bir tezi vardı kart kurt meselesi...ama tezelden yokoluverdi hatta o paşam eyalet sisteminden bile bahseder oldu. bu kadar yazışmadan olumlu çıkardığım tek şey bu ülkede tartışabilen, birbirinin yazdıklarını sıkılmadan merakla okuyabilen insanlar olduğu ve doğru yada yanlış fikir bazında tartışmaların hepimizin işine yarayacağıdır...altta kalmam asıl ben sana teşekkür ederim.saygılarımla
YABANCI: her şeyden önce, ulus nedir,var mıdır yok mudur, nerden icap eder gibi soruları konuşmak gerekir.
bence türk varsa ulus yoktur,ulus varsa türk yoktur.
bu gün bütün dünyanın batılılaştırıldığı bir süreci yaşıyoruz.
ister ulusalcılık,ister evrenselcilik olsun;ister sosyalizm,ister kapitalizm olsun batılılaştırılma sürecinin argümanlarıdır.bu gün chp ve akp ya da mhp ve ya pkk gibi birbiriyle kavgalı gibi görünen gürühlar batılılaştırılma sürecinin çok basit argümanlarıdır.
nasıl ilmiyye sınıfı türkü islama peşkeş çektiyse bu günün intelijansiyası da (sağıyla soluyla ilerici ve gericisiyle,çevrecisi,yeşiliyle vb), bütün bir hayatımızı endüstriyalist batı uygarlığına peşkeş çekmektedir.
aralarındaki kavga versiyonların,fraksiyonların kavgasıdır.
biz bu işi daha iyi yaparızın kavgasıdır.bölüşüm nasıl olacak dertleri budur,üretimi sorgulamaz hiç biri.
politika peşkeş çekme sanatıdır.uğradığın tecavüzden zevk almaya bakma sanatıdır.ulus politik bir kavramdır.
anti-politik olmadan ne türk olabilirsin,ne insan,ne de diyelimki malatyalı.politika bütün bunların istismarı üzerine kuruludur.
ulus batı uygarlığının prangalarından biridir.
Yelda Cubukcu Ilic: bana esmeyi anlat/esip gecmeyi anlat/
Artemis Oda Kim: Hayatımda bu kadar kafa karıştıran yazı ve yorum okumamıştım. Yazı ve yorumlar "Türk" kelimesinin etrafında dolanıp duruyor. Sanki bu kelimeyi Avrupalılar üretmiş. Osmanlı için kullanmış. Türkçe'de Ermeni ve Rumcadan çıkmış.
Karaman oğlu Memet bey: "Bundan sonra devlette, dergahta Türkçe konuşulup yazılacak" dememiş.
Kaşkarlı Mahmut yazdıgı sözlüğe "Divani Lugati Türk" adını koymamış,
Orta asyada kurulan devlete "Gök Türk" devleti denmemiş"
Anadoluda bin yıldır kulanılan müziğe "Türkü" denmemiş.
Bunları da diğer icatlar gibi Avrupalılar icatetmış.
Bütün orta asya Türk devletlerini dolaştım. Oğuzca dil gurubundan olan, Gagavuzca, Türkçe, Azerice, Özbekçe ufak farklılıklarla anlaşılan aynı dillerdir. Bunları konuşan topluluklar da çekik gözlü değil. Orta Asya'ya, Özbekistan'a gidin, insanlarla nasıl anlaşacağınızı görürsünüz. Buradaki şehirlrerin adlarıda Tükçedir. Taşkent, Semerkant (semeri herkes bilır), Buhara (Buharı bimeyen yoktur), Kazakistan'ın Türkmenbaşı şehrine gidin gene aynı dil konuşulmaktadır. Burada Timurun yaptırdığı medrese şeklinde Şair Ahmet Yesevi'nin türbesi vardır. Şiirleri de hiçte anlaşılmaz değildir. Kazakistan'ın eski baş şehri Almaata'ya geçerseniz buradaki dili zor anlarsınız, çunkü Türkçenin Kipçak lehçesi ile konüşmaktadırlar. İnsanlar da Mongol tipli çekik gözlüdür. Almaata'nın adıda Türkçedir. Elma atmak kelimesinden türemiştir. Burası elmanın anayurdudur. Burada elmaya alma denir. Yani Türk ve Türkçe Anadoluya gökten düşmedi.
Osmanlıya Avrupalının Türk demesi yalan birşey değildir. Kuzey Afrika Osmanlı yurdu olduğundan burada yaşayan bir cins tavuğa, hindiye benzediği için Türk tavuğu anlamında İngilizlerin Amerika'dan getirdikleri hindiye "Turkey" demişlerdir.Bütün Osmanlı topraklarina Türkiye, bu topraklarda yaşayan insanlara da Türk derledi. Çocukları da Türkler geliyor diye korkuturlardı...
Anadoluda yüzyılardır çoğunlukta yaşayan halk Türk olduğu için egemen ulus Türk, ve egemen dil Türkçe olmuştur. Bunun aksi ispatlanamaz, yoksa bu topraklarda bu dil günümüze ulaşmazdı.
Yelda Cubukcu Ilic: yalan soyluyorsunuz, ozbekce anlamak icin iyi bir farscaniz olmalidir. Azerice bati Turkcesidir oguzcadir, Turkiye Turkcesi gibi, digerleri ise farklidir. Turkiye Turkcesi siyasi bir deyimdir, kavim degil devlettir. Gokturk devleti degil, alfabesi vardir, siz kendinizi nasil ifade edersiniz hengi dilde? Insansaniz insanliginiz onde gelir, baskalarini ezerek one cikmazsiniz.
Artemis Oda Kim: Oturduğunuz yerde bu kavramları öğrediyseniz eğer, yukarıdaki tartışmada olduğu gibi sonunda türkü yada şarkı söylemeye başlarsınız bıraz sonra sayın Yelda Ilic...! Hoca Ahmet Yesevi Medrese ve Türbesi